KAPAK / Müminler Yek Vücuttur

  • 09 Mayıs 2024
  • 342 kez görüntülendi.
KAPAK / Müminler Yek Vücuttur
REKLAM ALANI

KAPAK
Müminler Yek Vücuttur
Abdullah Sofuoğlu

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb 27)
İslam dini, Müslümanlar arasında manevi bir kardeşlik bağı tesis etmiştir. Bu kardeşlik nesep kardeşliği, yani ana-baba bir kardeşlikten daha ulvi bir kardeşliktir.
Ancak iman bağıyla bir araya gelenler birbirine karşı sırf Allah için muhabbet besler, birbirinin yardımına koşar. Hatta yeryüzünün neresinde yaşıyor olursa olsun, hangi dili konuşuyor, hangi kavme mensup olurlarsa olsun Müminler birbirlerine karşı samimi bir sevgi duyarlar. Müminlere de bundan başkası yakışmaz.
Allah-u Zülcelâl’in müminlere lütuflarından biri de bu kardeşlik duygusudur. Ayet-i kerimede Rabbimiz müminlerin gönüllerini birbirine ülfet ettirmesinin Kendi lütuf ve ihsanlarından olduğunu şöyle bildiriyor:
“Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.” (Enfâl; 63)
İslam’dan önce cahiliye çağına baktığımız zaman, adeta bir vahşet manzarası görüyoruz. Her kabilenin kendisinden olanı koruyup kolladığı bu devirde hayatta kalmak için gariplerin kimsesizlerin kuvvetli olanlara sığınmaktan başka bir çareleri yoktu. Kabileler arasında sık sık kan davaları ve savaşlar çıkardı. Hatta savaşmanın haram olduğu Hac aylarında bile kan dökmeye devam eder hale gelmişlerdi. Barış zamanlarında da sürekli birbirlerine üstünlük taslarlardı. Şairlerin birinci vazifesi, kendi kabilesiyle övünmek, rakip kabileleri hicvetmek ve böylece kabile asabiyetini tırmandırmaktı.
İslam dini geldiği zaman ilk müslümanların çoğu zayıflar ve kölelerdi. Ancak Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Hz. Abdurrahman bin Avf ve benzeri Kureyş kabilesinin ileri gelen tüccarlarından da iman edenler vardı. İslam dini, kökeni ve mevkii ne olursa olsun bütün müslümanların kardeş olduğunu bildirdi. Medine’ye hicretten sonra da hem Medine’de yaşayan ve daha önce birbirine düşman olan Evs ve Hazrec kabileleri arasında hem de Mekke’den hicret eden müminlerle ensar arasında kardeşlik bağı kuruldu. Daha önce birbirlerine üstünlük taslayan, rekabet eden, zaman zaman da savaşa tutuşan bütün bu insanlar, müslüman olunca kardeş oldular. Allah-u Zülcelâl bütün müslümanların gönüllerindeki kibir, haset, düşmanlık duygularının yerine giderek sevgi, kardeşlik ve yardımlaşma duygularını yerleştirdi.
Bu sadece sahabe-i kirama mahsus bir şey değildir. Her çağda Allah-u Zülcelâl iman ehlinin kalbine bu meveddet ve rahmet hislerini koyacaktır. Rabbimiz bu hususta şöyle buyuruyor:
“İman edip salih işler yapanlar muhakkak, rahman onlar için bir meveddet (bir sevgi) verecek gönüllere sevdirecektir.” (Meryem; 96)
Demek ki, meveddetin kaynağı, iman ve salih ameldir. İşte insanlar arasındaki iyilik ve kardeşliğin temeli iman bağıyla kurulan ve salih amellerle geliştirilen İslam Kardeşliğidir.
Kardeşliği Hayata Geçirmek
Dinimizin bütün emir ve yasakları bu kardeşliği muhafaza etmek ve geliştirmeye yöneliktir. Dinimiz Cuma namazı ve beş vakit namaz, ilim öğrenmek, Allah’ı zikretmek gibi birçok ibadetleri yerine getirirken cemaat olmayı ve bir araya gelmeyi emretmektedir. Zekatı emrederek zengini fakirden sorumlu tutmaktadır. Hac ibadeti dünyanın her yerinden müslümanları bir araya getirir. Ramazan ayı aynı zaman diliminde ibadet etmeyi, bayram yapmayı, açların halinden anlamayı sağlar.
İslam dini ibadetlerin yanı sıra güzel ahlakı emreder. Güzel ahlak ise kardeşliğe zarar veren bütün kötülükleri yasaklar. Bilhassa tasavvuf yolu, kalbi batıni haramlardan, kibirden, nefretten, düşmanlıktan tezkiye edip arındırmayı emreder.
Eğer Ümmet-i Muhammed Allah’ın bütün emir ve yasaklarına uyacak olsa kalpleri sevgi ve kardeşlik duygularıyla birbirine ülfet edecektir.
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede “Mü’minler ancak kardeştirler…” (Hucurat; 10) buyururken işte bunu ifade etmektedir.
Allah’ın dinine sımsıkı sarılan gerçek Müminler birbirlerinin sadık dostlarıdırlar. İçlerinden birine zulüm yapılsa diğerleri onun hakkını müdafaa etmeye koşarlar. Bir kısmının başına bir felaket gelse diğerlerinin hemen onların imdadına koşmaması mümkün değildir.
Esasen bir felaket olduğu zaman, sırf insan olmak bakımından başka dinden birinin dahi imdadına koşulur. Bilhassa yakın coğrafyalarda olanlar komşu hakkı olarak her türlü sıkıntıda birbiriyle yardımlaşır.
Bunun yanında bütün insanların Hz. Âdem aleyhisselamın çocukları olduğuna iman ettiğimiz için, hangi milletten olursa olsun her insan diğerinin uzak veya yakın akrabasıdır. Hele yakın akrabalar birbirine karşı daha fazla sorumluluk taşır.
Dinimiz komşu hakkı, akraba hakkı olarak da insanlara karşı mesuliyet taşımamızı emreder. Ancak bu bağların en kuvvetlisi din kardeşliği bağıdır. Yani komşu aynı zamanda müslüman ise hakkı iki kat fazladır. Akraba aynı zamanda din kardeşin ise sorumluluğun iki kattır.
Kardeşlik Bağını Koparmak
Zamanımızda iletişim araçları insanlar arasındaki mesafeleri kısaltmıştır. Artık uzak coğrafyalardaki bir kişinin durumundan haber almak çok kolaylaşmıştır. Ona yardım ulaştırmak da mümkündür. Bu durumda herkes birbirinin komşusu durumundadır. Böyle bir zamanda bütün yer yüzündeki Mü’minlerin aradaki mesafeyi dikkate almaksızın birbirinin sevinç ve kederini paylaşması boynuna borç haline gelmiştir.
Günümüzde insanların birbirinden haber alması çok kolaylaşmıştır ama ne yazık ki aynı anne babadan doğan kardeşler bile bazen birbiriyle ilgiyi kesmektedir. Çünkü maddiyatçılık ve nefsaniyet insanları bencilleştirmiştir. Bu sebeple görünüşte aynı anne ve babadan doğan ama ortak değerlere sahip olmayan kimseler nesep kardeşliğinin gereğini de yerine getirmezler.
Tarihte de örneğini gördüğümüz, günümüzde çok daha fazla görmeye başladığımız gibi, manevi bağlara sahip olmayan kardeşler, aralarındaki sıla-i rahmi keserler, yani akrabalık bağlarını koparırlar. Hatta birbirlerine eziyet ederler. Küçük meseleler için niza çıkarırlar, miras ve benzeri menfaat çatışmaları için birbirlerine düşmanlık beslerler. Birbirlerini çekemezler, iyiliğini istemezler. Birbirlerinin zor günlerinde yardıma koşmazlar, haliyle ilgilenmezler, fedakarlık yapmazlar. Demek ki, insanlar arasındaki kan bağı, akrabalık ve nesep kardeşliği iyilik ve yardımlaşmak için yeterli değildir. Ancak kalbinde iman ve takva olan, Allah’tan korkan kişiler birbirleri için fedakarlık yapmakta ve birbirlerinin iyiliğini istemektedirler. İşte asıl kardeşlik budur.
Dinimizin emrettiği kardeşlik bağı, kendisi için istediğini kardeşi için de istemeyi gerektirir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Kim, cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulmayı isterse, ölümünü, Allah’a ve âhirete inanmış olarak karşılasın. Bir de başkalarına karşı, kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa öyle davransın.” (Müslim, İmare; 46)
Bir Müslüman kendisine nasıl davranılmasını isterse mümin kardeşine de öyle davranmalıdır. Esasen bize yapılmasını hoş karşılamadığımız bir şeyi başkasına yapmak vicdana da sığmaz. Peki düşünelim, biz zulme uğrasak, zor duruma düşsek, çoluk çocuğumuz perişan olsa ve müslüman kardeşlerimiz bunu hiç umursamayıp hayatlarına devam etseler bu hoşumuza gider mi? Gitmeyeceği ortadadır.
Demek ki müslüman kardeşimizin yardımına koşmak din kardeşliğinin gereğidir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem müminlerin birbirine sırt çevirmesinin, ilgiyi kesmesinin yasak olduğunu beyan etmiştir:
“Birbirinize kin tutmayınız, hased etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Bir müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terk etmesi helâl değildir.” (Buhari, Edeb; 57)
Müslüman’ın Müslüman’a düşmanca bir nazarla bakması, ilişkisini kesmesi, sırtını dönmesi dinen yasaktır.
Kardeşlik Kalbin Amelidir
İmanın bir hususiyeti, kalbe tesir etmesi ve kalbin bütün duygularını yönlendirmesidir. Bu sebeple Müslüman’ın sevgisi de, nefreti de, öfkesi de, hep Allah’ın rızasına uygun olmalıdır. Kalbin amelleri, amellerin en üstünüdür. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buna işaretle buyuruyor ki:
“Amellerin en üstünü Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir. ” (Ebû Dâvûd, Sünnet; 2)
Sevgi ve nefretin davranışlara akseden hali, ilgi kurmak veya ilgiyi kesmek şeklindedir. İnsan sevdiği ile ilişki kurar, buğzettiği yani hoşlanmadığı, iyi duygular hissetmediği kişiye sırt çevirir. Müslümanın din kardeşine sırt dönmesi, görüşmemesi, iletişimi kesmesi din kardeşliği bağını koparmak demektir.
Maddî mânevî ilişkileri koparmak, müslüman kardeşinin derdiyle ilgilenmemeyi beraberinde getirir. Din kardeşini yalnız bırakan, alakayı kesen onu düşmanına terk etmiş ve zorluklarla baş başa bırakmış olur. Bu sebeple dinimiz alakayı kesmeyi bile bir günah olarak tarif etmektedir.
Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam Müslümanlar arasında bulunması gereken kardeşliği bize şöyle bildirmektedir:
“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah-u Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah-u Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezalim; 3)
Müslümanlar da bazen anlaşmazlıklar yaşayabilir ama bunları çözüme kavuşturup yine kardeşlik bağlarını tesis etmek zorundadır. Müslümanlar, kendileri din kardeşleriyle bağlarını korumakla sorumlu oldukları gibi birbiriyle ilişkisini kesmiş olanları barıştırmaktan dahi sorumlu tutulmaktadır. Rabbimiz ayet-i kerime ile bunu emretmektedir:
“Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah’tan sakının, umulur ki merhamet olunursunuz.” (Hucurat, 10)
Görüldüğü gibi dinimiz müslüman kardeşlerin arasını bozan anlaşmazlıkların ve dargınlıkların çözüme kavuşturulmasını emretmektedir. Yani din kardeşlerimizle ilişkiyi kesmenin mazereti yoktur. Müslümanlar mutlaka sorunlarını çözmenin bir yolunu bulmak ve kardeş olmak zorundadırlar.
Dinimizin emrettiği ahlak, müslümanlar arasında adaleti, iyiliği ve ihsanı emreder. Bunun için gerekli müesseselerin oluşturulması da Müslümanlara düşen bir görevdir.
Dinimizin emrettiği şekilde İslami ilimleri öğrenmek ve İslam’ı hayata tatbik etmek birçok anlaşmazlığın çözülmesini sağlayacaktır. Bunun yanında Allah’ın rızasını kazanmak için nefsi kötü duygulardan temizlemek ve din kardeşlerinin hatalarını bağışlamak da İslam’ın emrettiği birlik ve beraberliği sağlamanın yegâne yoludur.
Rabbimiz Ümmet-i Muhammed’i razı olduğu üstün nizama, yüksek ahlaka ve kardeşlik şuuruna eriştirsin. Âmin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ