MANEVİ GÜNDEM / Bin Aydan Hayırlı Kadir Gecesi

MANEVİ GÜNDEM
Bin Aydan Hayırlı Kadir Gecesi
Gülistan Araştırma
Kadir gecesi, Kur’ân-ı Kerîm’de methedilen en kıymetli gecedir. Kadir gecesinin fazileti, üstünlüğü (bin aydan daha faziletli, kıymetli, hayırlı olduğu), bizzat Allah-u Teâlâ tarafından, Kadir Sûresi’nde açıkça bildirilmiştir.
“Doğrusu, Biz, Kur’an’ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadir; 1-5)
Ebû Hüreyre radıyallahu anhın rivâyet etmiş olduğu hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam şöyle buyurmuştur:
“Kim Kadir gecesini, faziletine inanarak ve alacağı sevabı Allah`tan bekleyerek ibadet ve taatla geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Kadir, 1)
Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam Kadir gecesinin hangi gece olduğunu belirtmemiş, ancak;
“Siz Kadir gecesini Ramazan’ın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız” (Buhârî, Leyletü`l-Kadir, 3; Müslim, Sıyam, 216) buyurmuştur.
Allah-u Teâlâ birtakım hikmetlere dayanarak Kadir gecesini ve onun dışında daha bazı şeyleri de gizli tutmuştur. Bunlar: Cuma günü içerisinde duanın kabul olacağı saat; beş vakit içerisinde Salât-ı vusta; ilâhî isimler içerisinde İsm-i Azam; bütün taatlar ve ibadetler içerisinde rızay-ı ilâhî; zaman içerisinde kıyamet ve hayat içerisinde ölümdür. Bunların gizli tutulmasından maksat mü’minlerin uyanık, dikkatli ve devamlı Allah’a ibadet ve taat içerisinde olmalarını sağlamaktır. Mü’minler bu geceyi gaflet içerisinde geçirmemeli, ibadet ve taatle değerlendirmelidir.
Zir b. Hubeyş diyor ki, Übey b. Ka’b’a sordum: Kardeşin Abdullah b. Mes’ud: “Yıl boyunca ibadet eden Kadir gecesine isabet eder” diyor, dedim. Übey b. Ka’b dedi ki: “Allah İbn Mes’ud’a rahmet eylesin. O, insanların Kadir gecesine güvenmemelerini istemiştir. Yoksa Kadir gecesinin, Ramazan’da, Ramazan’ın da son on günü içerisinde yirmi yedinci gecesinde olduğunu biliyordu” dedi. ” Bunu neye dayanarak söylüyorsun, Ey Ebü`l-Münzir (Übey b. Ka’b’ın lakabı)” dedim. Übey;
“Ben bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin bize haber vermiş olduğu alametle söylüyorum ki, o da, “O gün güneş şuasız olarak doğar,” dedi.” (Müslim, Sıyam, 220)
İmam Malik, güvenilir bir âlimin şöyle dediğini rivayet ediyor:
“Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem kendisinden önceki insanların -veya bundan Allah’ın dilediği şeyin- ömrü gösterildi de sanki o ümmetinin ömürlerini kısa gördü. Diğer ümmetlerin yaptığı kadar amel yapamamalarından endişe etti. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ bin geceden hayırlı olan kadir gecesini verdi.” (İmam Malik)
İşte, bu gecede, bin gecenin ibadetinin sevabına nail olmak, sadece Ümmet-i Muhammed’e mahsustur. Allah-u Zülcelâl’in, biz Ümmet-i Muhammed’e bahşettiği bu mübarek gece, ne kadar büyük bir nimettir. Kim, bin ay süreyle Allah-u Zülcelâl’e ibadet edebilir? İşte Allah-u Zülcelâl, bu bir günü, bin aydan daha hayırlı olarak vermiştir.
Hz. Aişe radıyallâhu anha şöyle demiştir: “Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem Ramazanın son on gününe girdiği zaman, ibadet için kendini toparlardı. O günleri ihya ederdi ve kendi ehlini de ikaz ederdi.” (Buhari, Müslim)
Kadir gecesi, senenin bütün gecelerinden daha hayırlı bir gecedir. Çok az bir zaman olduğu halde, ibadeti çok hayırlı, ecri ve sevabı haddinden fazla olan bu kadir gecesini, imkân dâhilinde hiç taksirat (hata) yapmadan değerlendirmelidir.
Kadir gecesini yakalamayı garantiye almak için son on günün gecelerini ihya etmemiz gerekir. Çünkü bir gecenin ibadeti seksen küsur yılın ibadeti gibi sayıldığından, çok uzun yaşayan bir insanın yaptığı ibadetin sevabını bir gecede elde etmek mümkündür.
Bütün bunlara bakınca Allah-u Zülcelâl’in rızası, nazarında kıymetli olanlar için, Kadir gecesinin ne kadar büyük bir gece ve ne kadar büyük bir fırsat olduğu anlaşılmaktadır.
Hz. Aişe radıyallahu anha şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl duâ edeyim?” diye sordum.
اللَّهُمَّ إِنَّكَ عُفُوٌّ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّي
Okunuşu: “Allahümme inneke afüvvün tuhibbül afve fa’fü anni.”
Meali: “Allah’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye duâ et” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 84. Ayrıca bk. İbni Mâce, Dua 5)
Allah-u Zülcelâl’in rızası ve ahiret kendisi için değerli olanlar, fırsat zamanı geldiği vakit, bu fırsatı değerlendirmelidirler.
Allah-u Zülcelâl hepimizi, Kadir Gecesini mükemmel olarak değerlendiren kimselerden eylesin. Onun hakkını yerine getiremesek dahi, bizi kendi keremi ve ihsanıyla lütuflandırıp af ve mağfiret etsin.
İtikaf Sünnettir
Kadir gecesini aramanın güzel bir yolu da itikafa girmektir. Kelime olarak itikâf; bir şeye devam etmek, beklemek, durmak, bir yere yerleşmek, oraya bağlanıp kalmak anlamlarına gelir. İtikâf fıkıhta, bir mescitte ya da mescit hükmünde olan bir yerde belirli kurallara uyarak ibadet niyetiyle belirli bir süre kalmak demektir.
İtikafa girmek, müslümanın Allah-u Teâlâ’ya samimi bir teslimiyet içerisinde ibadet etmek amacıyla her türlü nefsi isteklerden ve malayani şeylerden uzak durmasıdır. İtikaf süresince camiden sadece abdest tazelemek gibi mazeretler için çıkılabilir. İhtiyaç bitince camiye dönülür.
Ramazan’da itikâf Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellemin sünnetidir.
Hz. Âişe annemiz, “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününde itikâfa girer ve derdi ki: ‘Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın.’ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra, zevceleri de itikâfa girdiler.” (Buhârî, Fadlu Leyleti’l-Kadr 3) buyuruyor.
Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle rivayet etmiştir: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem her Ramazanda on gün itikâfa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün itikâfa girdi.” (Buhârî, İtikâf, 17. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Savm, 78; ibni Mâce, Sıyâm, 58)
İtikâf, sünnet olan bir ibadettir. Her beldede bir kısım kişilerin itikâfa girmesi ile bu sünnetin ihya edilmesi uygun olur.
İmam Zührî rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:
“İnsanların itikâfı nasıl terkettiklerine şaşıyorum. Halbuki Rasûlüllah aleyhisselatu vesselam bazı şeyleri bazen yapar bazen terkederdi. Fakat vefat edinceye kadar itikâfı terketmemiştir.”
Adak olan itikâf vaciptir. Vacip olan itikâfın en az süresi bir gündür ve oruçlu olmak da şarttır.
Nafile olan itikâf hakkında, İmam Ebû Yusuf en az süreyi, bir günün yarıdan fazlası olarak belirlerken İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur (Merğînânî, el-Hidâye, II, 290). İtikâfa niyet etmek şartıyla camide geçirilen süre itikâf sayılabilir.
Hanefi mezhebine göre hanımlar da (beylerinden izin almak suretiyle) kendi evlerinde itikâfa girebilirler.
Şâfiî mezhebine göre ise mescid dışında itikâf caiz değildir. Kadın, kocasından izin alarak mescitte itikâf yapar. Zira Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem’in eşlerinin mescidde itikâfa girdikleri rivayet edilmiştir (Müslim, İtikâf, 6).
Şâfiî mezhebine göre itikâf sırasında (Ramazan dışında) oruçlu bulunmak da şart değildir (Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 350; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, I, 658-662).
İtikâfın sevabı hakkında şöyle denilmiştir:
İbni Abbas radıyallâhu anhumadan rivayet edildiğine göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
“İtikâf, günahları hapseder (sahibini bütün şerlerden ve günahlardan korur) ve bütün iyilikleri işleyen gibi ona (itikâfa girene) sevaplar yazılır.” (İbn-i Mâce, Sıyam:67)
İtikâfa giren veya girmeyen bütün Müslümanlar olarak, Ramazan-ı Şerifin veda ettiği bu son gün ve gecelerde bol bol Kur’an-ı Kerim okuyup tefekkür etmeliyiz. Af kapısının açık olduğu bu günlerde sürekli istiğfar ederek Allah’tan bizleri ve bütün Müslümanları affetmesini isteyip yalvarmalıyız.
Bu gecelerde kendisine açılan elleri boş geri çevirmeyen Yüce Allah’a bütün ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliği için dua etmeliyiz.