MANEVI GÜNDEM / Üç Aylar ve Receb Ayının Fazileti

  • 06 Ocak 2025
  • 34 kez görüntülendi.
MANEVI GÜNDEM / Üç Aylar ve Receb Ayının Fazileti
REKLAM ALANI

MANEVI GÜNDEM
Üç Aylar ve Receb Ayının Fazileti
Gülistan Araştırma

Allah’ın rahmet, mağfiret ve ihsanlarının zirveye çıktığı, mübarek bir zaman dilimine giriyoruz. 1 Ocak Çarşamba günü Receb ayının, 2 Ocak Perşembe’yi Cumaya bağlayan gece Regaib gecesinin teşrifi ile Üç ayların manevi atmosferine girmiş oluyoruz.
Receb ayı, eski zamanlardan beri hürmet edilen bir aydı. Receb kelimesi de sözlükte “saygı duymak, tâzim göstermek” anlamlarına gelmekteydi ve savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan birine ad olarak verilmişti. Câhiliye devrinde dahi Receb ayı boyunca savaştan uzak durulur, özellikle ilk on gününde oruç tutulur, umre ziyaretleri yapılır ve kurbanlar kesilirdi. Receb ayına aynı zamanda “esamm” (sağır) diye adlandırıldığı, kan dökmenin, mala ve ırza dokunmanın yasak olduğu bu ayda kavga ve silâh sesleri, imdat çağrıları duyulmadığı için bu adla anıldığı rivayet edilmiştir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin de mensup olduğu Mudar kabileleri Receb ayına daha fazla saygı gösterirdi. Bu sebeple Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselamın bir hadisinde ondan “Receb-i Mudar” diye bahsedilmiştir:
“(Kamerî) yıl, on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Üçü birbiri ardınca gelir. (Bu aylar:) Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Cumâdâ ile Şa’ban arasındaki Mudar kabilesinin ayı Receb’dir.” (Buhârî; Hac 132)
Allah-u Zülcelâl de bir ayet-i kerimede:
“Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri kendi katındaki kitabında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü hürmetli aydır. Bu dosdoğru bir nizamdır. Öyleyse o aylar içinde kendinize yazık etmeyin…” (Tevbe, 36) buyurarak Recep ayına hürmet gösterme inancının hak olduğunu tasdik etmiştir.
Bundan da anlaşılabileceği gibi İslam dini Recep ayının hürmetini ortadan kaldırmadı. Aksine ardından gelen Şaban ayı ile birlikte Ramazan’a hazırlık ayı olarak hürmet edilmesine devam edildi.
Eski ümmetlerin bu aya hürmet göstermesinin sebebi bazı kaynaklarda şöyle açıklanmıştır: “…Allah-u Zülcelal, Nuh aleyhisselamı Recebde gemiye bindirdi. O da, Receb ayını oruçlu geçirip oradakilere oruç tutmalarını emretti.”
Allah-u Zülcelâl Ümmet-i Muhammed’e Ramazan ayında orucu farz kıldı. Recep ayında tutulan oruçlar ise Allah-u Zülcelâl’in af ve mağfiret kapısını çalmaya vesile olan mendup ve müstehap ibadetler olarak kaldı.
Hz. Hasan radıyallahu anh Efendimiz Recep ayının kıymeti hakkında şöyle demiştir: “Recep ayında oruç tutunuz. Çünkü Recep ayında oruç, Allah’ın tövbelerinizi kabul buyurmasına bir sebeptir.”
Enes b. Mâlik’ten rivayet edildiğine göre Rasûlüllah aleyhisselatu vesselam şöyle buyurdu:
“Receb ayı, Allah’ın seçtiği aylardandır. O, Allah’ın ayıdır. Allah’ın ayına ta’zim eden kişi Allah’ın emrini büyük tutmuş olur. Kendi emrine değer vereni de Allah naîm cennetlerine koyar ve en büyük rızasını onun için zorunlu kılar…”(Beyhakî, Şuabü’l-iman, V, 346)
Tasavvuf ehli, Ramazan’da bir ay oruç tutmaya hazırlık olarak bu ayda oruç tutmaya başlamayı uygun görmüşlerdir. Ebû Bekr el-Belhî rahmetullahi aleyh şöyle der:
“Receb ayı ziraat (ekim) ayıdır. Şâban ayı ürünü sulama ayıdır. Ramazan ayı ise ürünü toplama ayıdır.”
Bu arada şunu da unutmamak gerekir ki, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem zamanında oruç tutmak ve gece namazı kılmak kandil gecelerine ve üç aylara mahsus bir adet değildi. Onlar ömürlerinin her anını değerlendirmeye gayret gösteriyorlardı.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, ömrünü her hal ve şartta Allah’a ibadetle değerlendirip hiçbir zaman gevşekliğe düşmediği halde, üç aylara gelince hem kendisi daha da şevkleniyor hem de aile ve ashabını bu zamanı değerlendirmeye teşvik ediyordu.
Peygamber aleyhisselatu vesselamın bu ümmete ikram edilen bu mübarek ayların bereketinden istifade etmek için şöyle dua ediyordu:
“Allahümme bariklena fi Recebe ve Şaban ve belliğna Ramazan”
Meali: “Recep ve Şabanı bize mübârek kıl, bizi Ramazana kavuştur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259.)
Sene boyunca Pazartesi Perşembe günlerini oruçlu geçiren veya her ayın en az üç günü nafile oruç tutan Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Recep ve Şaban aylarına kavuşunca oruç ibadetini daha da artırırdı. Abdullah İbn-i Abbas radıyallahu anh diyor ki;
“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Recep ayında, bazı yıllarda öyle oruç tutardı ki biz, ‘(Galiba) hiç yemeyecek (ayın her gününde tutacak)’ derdik. (Bazı yıllarda da öyle) yerdi ki biz, ‘(Galiba) hiç tutmayacak’ derdik.” (Buhari, Savm: 53)
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem belki ümmetine farz kılınmasın diye üç ayların tamamını oruçlu geçirmemekle birlikte bu ayda bariz bir şekilde oruç tutmayı artırıyordu.
Regaib Kandili
Üç aylar içinde müslümanların ibadetlere daha fazla yoğunlaştığı gün ve geceler vardır. Receb ayının ilk cuma gecesi olan Regaib gecesi gibi…
Osmanlı Padişahı II. Selim döneminde camiler aydınlatılıp minarelerde kandiller yakılarak kutlandığı için bu gecelere kandil geceleri denilmiştir.
Sözlükte “kendisine rağbet edilen şey, bol ve değerli bağış” anlamındaki ragıbenin çoğulu olan regaib kelimesi hadis ve fıkıh literatüründe “bol sevap ve mükâfat, faziletli amel”manasında kullanılır.
Ebû Tâlib el-Mekkî rahmetullahi aleyh gibi bazı mutasavvıflar Regaib gecesinden söz etmemekle birlikte Receb ayının ilk gecesini ihya etmenin müstehap olduğunu belirtmişlerdir. (Kutü’l-kulûb, I, 121)
Regaib gecesiyle ilgili özel ibadet ve kutlamalar ilk kez Hicri yedinci asırda Kudüs’te ortaya çıkmıştır. Zamanla bu gecenin kandil olarak kutlanması Bağdat başta olmak üzere İslam aleminde yaygınlaşmıştı.
Osmanlı döneminde âlimler fazileti âyet ve hadislerde belirtilen Recep ayının bir gecesi olması dolayısıyla Regaib’in de faziletli gecelerden sayılacağını, bu geceleri vesile ederek kazâ ve nâfile namaz kılmanın, Kur’an okumanın, çeşitli hayırlar yaparak Allah’a yaklaşmaya çalışmanın dinen bir sakıncası olmayacağını ifade etmişlerdir.
Regaib kandili, gafletten uyanmak ve Üç ayları güzel karşılamak için güzel bir vesiledir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu geceyi ihya edenlere şöyle müjdeler vermiştir:
“Beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar geriye çevrilmez. Recebin ilk (Cuma) gecesi, Şabanın ortasında bulunan gece, Cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı geceleridir.” (Beyhaki, Sünen, Şuabül-İman, 3/342)
Seyda Muhammed Konyevî kuddise sırruh da üç ayların ibadet ve dualarla değerlendirilmesini tavsiye ederdi.
Bu geceye mahsus bir ibâdet şekli olmamakla beraber, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin kılınmasını hususen tavsiye ettiği Tesbih Namazı kılınabilir.
Üç ayların gelişini oruç tutarak ve tebrikleşerek fark etmek bu kıymetli ayları gafletle geçirmekten muhafaza olmaya vesiledir.
Mirac Kandili
Miraç sözlükte “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamındaki urûc kökünden türemiştir. Mi‘râc kelimesi “yukarı çıkma vasıtası, merdiven” demektir. İslam tarihinde terim olarak Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselamın Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş ve oradan da semalara yükselişini ifade eder.
Resûl-i Ekrem’in bir gece Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya yaptığı yolculuğa isrâ, oradan göklere yükselmesine mi‘rac denilmiştir. Geceleyin yürüme, gece yolculuğu yapma kökünden türeyen isrâ’ Kur’an’da bir sûreye ad olmuştur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin Medine’ye hicretinden bir buçuk yıl kadar önce bir gece vaktiydi. Cebrail aleyhisselam mahiyetini bilemediğimiz “Burak” ismi verilen manevî binitle Peygamber Efendimizi Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürdü. Bu durum Kur’an-ı Kerim’in İsra suresinin ilk ayetinde şöyle anlatılmaktadır:
“Kulunu (Muhammed aleyhisselatu vesselamı) bir gece Mescid-i Haram’dan, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür.” (İsra, 1)
Mescid-i Aksa’dan sonraki Miraç yolculuğu hakkında bilgilerimiz daha çok Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam hadisi şeriflerine dayanmaktadır. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam Cebrail aleyhisselamın refakatinde, hiçbir insana nasip olmayacak bir şekilde, zaman ve mekan mefhumlarını aşarak semalara yükseltilmiştir.
Sidre-i münteha makamına ulaştığı zaman bu makamda Peygamberimize üç ilahi ihsanda bulunulduğu hadis-i şeriflerde belirtilmektedir. Bunlar:
a) Beş vakit namaz. Bu sebeple namaza mü’minin miracı denmiştir.
b) Allah’a ortak koşmayanların bağışlanacağı müjdesi.
c) Bakara suresinin sonundaki üç ayet.
Miraç hadisesinde Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme beşer idrakine sığmayacak olağanüstü tecellîler lutfedildi. Cenâb-ı Hakk’ın cemâliyle müşerref oldu. Miracın hakîkati Allah-u Zülcelâl ile Habîbi arasında ebedî bir sır olarak kalacaktır.
Bize düşen bu mucizenin üzerinde tefekkür ederek Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin Allah-u Zülcelâlin katındaki mevkini idrak etmeye çalışmaktır.
Miraç hâdisesinin, Hz. Peygamber Efendimiz’in son olarak Tâif’te mâruz kaldığı zulümler netîcesinde kalbini dolduran hüzünden sonra lütfedilmiş olması da bizlere bir numune-i imtisaldir. Demek ki yaşanan sıkıntılar boşa gitmemekte, manevi tecellilere vesile olmaktadır. İslam’a hizmet yolunda çekilen bu sıkıntıların mükafatı: “(Muhammed Mustafâ ile Rabbinin) araları, iki yay arası kadar, ya da daha yakın oldu.” (en-Necm, 9) diye bilinen büyük bir tecellîye mazhar olması olmuştur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, ömrünün her gecesini kandil geceleri gibi, kıyamda, secdede, elleri duaya açılmış olarak geçiriyordu. Biz bunu yapamıyorsak en azından bu fırsat gecelerini değerlendirelim.
Bilhassa Mescid-i Aksa’nın Yahudi esaretinden kurtulması ve Ümmet-i Muhammed’in uyanışı, birlik ve beraberliği için bu mübarek aylarda dua ve niyazlarımızı daha da artıralım.
Mübarek Regaib kandiliniz, Mirac kandiliniz ve Üç aylarınız bereketli olsun. Amin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ