Namazla Alakalı Sorular
Bazı kimseler, “Kuranda geçen salat kelimesi namaz değildir. Namazın vakit ve rekat sınırlaması yoktur,” diyorlar. Beş vakit namazın farz olmasının delili var mıdır?
Beş vakit namaz kılmak İslam’ın şartlarındandır. Hem ayet-i kerimelerde hadis- i şeriflerde namaz hakkında, namazın nasıl kılınacağı hakkında pek çok açık ifade vardır. İmanı olan bir kişinin bunları inkar etmesi mümkün değildir.
Salat kelimesinin namaz ile birlikte başka manaları da vardır. Ama Kur’an-ı Kerim’de “ikames’salat” diye açıkça gelen ifadeler, “namazı dosdoğru kılın” manasındadır.
Namazın vakitler halinde farz kılındığı Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı ve tatbikatını gösterdiği kesin bir emr-i ilahidir. Namazı vaktinde kılmak hususunda da ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
“…namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” (Nisâ, 103)
İslam dini ilim dinidir. Namazın vakitleri Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin öğrettiği şekilde nesilden nesile aktarılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de de bu vakitlere işaretle şöyle buyrulmuştur:
“Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir. Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.” (İsrâ, 78-79)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem en faziletli amel sorulduğu zaman “Vaktinde kılınan namaz” buyurmuştur. (Buhârî, Mevâkît 5, Mevâkît 5, Cihâd 1, Edeb 1, Tevhîd 48)
Bir başka hadis-i şerifte de, beş vakit namaz kılmak, her gün kapısının önünde akan bir nehirden beş defa yıkanan bir kişiye benzetilmiştir.
Peygamber aleyhisselatu vesselam; “Böyle bir kişide kirinden bir şey kalır mı?” diye sormuştur. “Kalmaz” cevabını alınca da; “Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder” buyurdular. (Buhârî, Mevâkît 6)
Bu gibi kişilerin namazı inkar edecek hale gelmelerinin sebebi, hadis-i şerifleri inkar etmeleridir. Hadisi inkar edenler, Kur’an-ı Kerim’e de kendi istedikleri gibi mana vermeye kalkmaktadırlar. Bunun nasıl bir sapkınlık olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bazı kişiler, “Peygamber efendimiz aleyhissalatu vesselam namazı Yahudiler’den öğrendi,” diyor. Doğrusu nedir?
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem namazın nasıl kılınacağını Cebrail aleyhisselamdan öğrenmiştir. Efendimiz aleyhisselatu vesselam: “Cebrail bana namaz kıldırdı.” (Buhârî, Mevâkıt, 1; Nesâî, Meuâkıt, 1; İbn Mâce, Mukaddime, 11) buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin ilk namazı siyer kitaplarında şöyle anlatılmıştır.
“Vahyin başlangıç döneminde Cebrâil aleyhisselam insan suretiyle gelmiş, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’i Mekke’nin yakınlarındaki bir vadiye götürmüştür. Orada fışkıran su ile önce kendisi abdest almış, sonra Resulullah sallallahu aleyhi vesellem onu örnek alarak abdest almışlardır. Hz. Cebrail Resûlullah aleyhisselatu vesselam’a namaz kıldırmıştır. (İbn Hişâm, I, 243-245) Peygamber aleyhisselatu vesselam bundan sonra iman eden, Hz. Hatice ve Hz. Ebubekir ve Hz. Ali’ye namaz kıldırmışlardır.
Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem namaz kılmaya Mekke devrinde başlamıştı. Halbuki Yahudiler Medine’de yaşıyordu. Peygamberimizin onlardan bir şey öğrenmesi mümkün değildir.
Hz. Musa aleyhisselamın getirdiği hak dinde elbette namaz kılmak vardı. Yahudiler sabah ve akşam mabedlerinde toplanırlardı. Haham Tevrat okurdu. Ama Yahudiler dinlerini bozdukları için namazı da bozmuşlardı. Bazı kaynaklara göre Tevrat okuyan haham dışında diğer Yahudiler sağa sola bakar, konuşur, sallanırlardı. Hatta Peygamber aleyhisselatu vesselam “Biriniz namaz kıldığı zaman Yahudiler gibi sağa sola sallanmasın, namazda bütün azaların sakin olması gerekir.” Buyurmuştur. (Camiussağir)
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ashabına; “Benden gördüğünüz şekilde namaz kılınız,” (Buhârî, Ezan, 18) buyurmuştur.
Daha sonraki asırlarda Yahudiler uzun zaman Müslümanların idaresi altında yaşadılar. Yahudi bir bilgin olan Musa b. Meymun kendi yazdığı kitapta Müslümanların cemaatle namazını örnek almalarını Yahudi halkına tavsiye etmiştir. Bu bilgin tevhid inancını ve kendi amentülerini İslam’dan etkilenerek tekrar oluşturmuştur. Yani Müslümanlar Yahudilerden değil asıl Yahudiler Müslümanlardan dinlerinin aslını ve birçok ibadeti öğrenmişlerdir.
Bazı kimseler, “Cuma namazı diye bir şey yok, Cuma bir araya gelip yardımlaşma günüdür,” diyor. Cuma namazının hükmü nedir?
Cuma namazı akıl baliğ olmuş müslüman erkeklerin üzerine farz-ı ayındır. Farz oluşu Kur’an-ı Kerim, Sünnet ve İcma ile sabittir. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, alışverişi bırakıp hemen Allah’ı anmaya koşun. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” (Cum’a, 62/9-10)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:
“Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her müslüman erkeğe farzdır.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 130; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III, 245-246)
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin zamanından bu yana Cuma namazının farz olduğu konusunda farklı görüş ileri süren hiçbir alim de ortaya çıkmamıştır.
Cuma namazı için toplanmanın birtakım hikmetleri ve faydaları vardır. Müslümanların birbiriyle ilgilenip, yardımlaşmaları bu hikmetlerden biridir.
Bazı kişiler, “kandil geceleri namaz kılmak diye bir şey yok,” diyor. Kandil gecelerinin dinde kaynağı var mıdır?
Kandil geceleri diye bildiğimiz, Regaib kandili, Berat kandili, Mevlid kandili, Miraç Kandili ve Kadir gecesidir. Bu günlerde oruç tutmak, geceleri dualarla, salavatlarla ihya etmek Ümmet-i Muhammed’in adeti olmuştur. Bu kandil gecelerinin bazıları hadis-i şeriflerle haber verilmiştir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu gece hakkında şöyle müjdeler vermiştir:
“Beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar geriye çevrilmez. Recebin ilk (Cuma) gecesi, Şabanın ortasında bulunan gece, Cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı geceleridir.” (Beyhaki, Sünen, Şuabül-İman, 3/342)
Bu hadis-i şerifin verdiği müjdeler sebebiyle, zahid ve sufilerden Recep ayının ilk Cuma gecesine çok rağbet göstermişler ve adına “Reğaib” yani çok rağbet edilen gece demişlerdir.
Hakkında hadis-i şerif bulunan bir diğer gece de, Berat Kandilidir. Peygamber efendimizin hadislerinde “Nısfu Şaban” Yani Şaban’ın ortasındaki gece diye bahsi geçen gecedir. Peygamberimiz bu günü ve geceyi ihya etmeyi tavsiye etmiştir:
“Şaban ayının yarısı (Berat gecesi) olduğunda, gecesinde kalkın ibadet edin, gündüzünde de oruç tutun! Çünkü Allah Teâlâ o gün, güneşin batmasıyla, dünya semasına nüzul eder ve şöyle buyurur: Bana istiğfar eden yok mu, mağfiret edeyim! Benden rızık isteyen yok mu, rızık vereyim! Belaya maruz kalan yok mu, afiyet vereyim! Şöyle olan yok mu, böyle olan yok mu?” (İbn-i Mâce, İkâme 191)
Mevlid ise Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin dünyayı şereflendirdiği gün olarak kabul edilmektedir. O gün Peygamber aleyhisselatu vesselamın doğumu hakkında yazılmış mevlidler okunup, salavatlar getirilmektedir.
Miraç kandili de yine Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın Miraç mucizesinin gerçekleştiği gece olarak kabul edilmektedir. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin Cenab-ı Hakk’ın katındaki derecesini vesile kılarak istiğfar ve dua edilen bir gecedir.
Kadir gecesinin Ramazan ayının son on gününde, tek gecelerde aranması bildirilmiştir. 27. Gecesinin Kadir gecesi olarak kabulü adet olmuştur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem sadece belli gecelerde değil her zaman teheccüd namazı kılıyor, secdelere kapanıyor, dua ediyordu. Onun sünnetine uyup her geceyi ihya edebilenlere ne mutlu. Bunu yapamayanlar da hiç değilse bu gecelerde nafile namaz kılsa, tevbe istiğfar ve dua etse bunda ne sakınca olur ki?
Peygamber aleyhisselatu vesselamın hadis-i şeriflerine baktığımız zaman, bu geceleri ihya etmeyi ümmetine tavsiye ettiğini görüyoruz.
Halkımızın bu kandil gecelerini kutlamak için helva ve benzeri şeyler pişirip dağıtma adeti olduğunu görüyoruz. Her milletin kendi dininden kaynaklanan güzel örf ve adetleri vardır. Kandil gecelerinde helva gibi bir şeyler pişirip konu komşuya ikram etmek de böyle bir adettir.
Helva yemek mubah, konu komşuya ikramda bulunmak sünnete uygun güzel ahlaktır. Bunu bilhassa Peygamber sevgisiyle kandil günü yapmak da ümmetin güzel bir adetidir.
Bunların farz olduğunu kimse iddia etmiyor. Ancak nafile bir amel olarak yapılmasında alimler bir sakınca görmemiştir.