PARANTEZ / Namaz Dinin Direğidir -1-

  • 06 Ocak 2025
  • 31 kez görüntülendi.
PARANTEZ / Namaz Dinin Direğidir -1-
REKLAM ALANI

PARANTEZ
“Namaz Dinin Direğidir”-1-
Hayrünnisa Hanım

يَا رَبِّ لَكَ الْحَمْدُ كَمَا يَنْبَغِي لِجَلاَلِ وَجْهِكَ وَلِعَظِيمِ سُلْطَانِكَ
“Ey Rabbim! Zât’ının Celal’ine ve Hâkimiyetinin azametine layık şekilde Sana hamd olsun.”

Allah-u Zülcelâl Bakara Suresi 143. Ayet-i kerimede:
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُض۪يعَ ا۪يمَانَكُمْۜ
“Allah, imanınızı zayi edecek değildir.”
اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ
“Allah kullarına karşı son derecede merhametlidir, şefkatlidir.” Buyurmaktadır.
Bu ayet-i kerimenin öncesinde, Müslümanların kıblesi Kudüs tarafıydı. Kudüs’e dönerek namaz kılındığında, Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin gönlünde hep Kâbe’ye yönelerek namaz kılmak arzusu vardı. Bu isteğini Allah’a bildirmek için ara ara gökyüzüne bakar, bu şekilde gönlünden geçen dileğini ifade ederdi. Sonunda Allah-u Teâlâ, kıbleyi Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Haram’a çevirdi.
Bu kıble değişikliğinden sonra sahabeler, Resulullah sallallahu aleyhi veselleme, daha önce Mescid-i Aksa’ya dönerek namaz kılan ve vefat eden Müslüman kardeşlerinin ibadetlerinin durumunu sordular. “Mescid-i Aksa’ya yönelerek kıldıkları namazlar geçerli mi?” şeklinde bir endişe taşıyorlardı. Bu soruya karşılık olarak Allah azze ve celle; “Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir.” buyurdu.
Allah-u Teâlâ namazı “iman” kavramıyla özdeşleştirdiğini ifade etmektedir. Aynı zamanda, namazın yalnızca bir ibadet değil, imanla doğrudan bağlantılı bir sorumluluk olduğunu hatırlatmaktadır. Bu da imanın bir gereği olarak namazın kılınmasının zorunluluğunu açıkça ifade etmektedir.
İmandan sonra Resulullah sallallahu aleyhi vesellem beş vakit namazı, haccı ve zekâtı imanın gerekleri olarak tarif etmiştir. Yani şehadetten sonra bizlere farz kılınan ibadetlerin başında önce namaz, ardından zekât, hac ve diğer ibadetler olan oruç gelmektedir.
Neden Allah-u Zülcelâl namazı “iman” olarak tarif etmiştir? Buyurmaktadır ki, namaz, imanı ortaya koyan en büyük delillerden biridir. Bu nedenle, imanın gereklerini gösteren en önemli delillerden biri olarak namaz vurgulanmış ve iman olarak isimlendirilmiştir.
Namaz konusunda, elhamdülillah, hepimiz namazlarımızı kılıyoruz. Ancak, namazı Allah’ın bizden istediği şekilde kılmanın tam idrakinde değiliz. Allah’ın bizden nasıl bir namaz istediğini öğrendiğimizde, o huşû ve huzurla namazı gerçek anlamda eda edebiliriz.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, namazın dindeki yerini şu şekilde ifade etmektedir:
“Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir. İşin başı İslâm’dır, onun da direği namazdır.” (Tirmizî, İman, 8.)
Ayrıca Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“İslam ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır.” (Müslim, Îmân 134; Ebû Dâvûd, Sünnet 15) buyurarak, namazın inanan bir Müslüman için ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır.
Namaz; Allah’a tazim, muhabbet, saygı gösterme ve O’nu yüceltmenin bir işaretidir. Namazdaki tüm ibadetler bu anlamları taşır. Bu yüzden, bir mümin namazını layıkıyla kıldığında kıyametteki tüm sorulardan başarıyla geçecektir. Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi, bir kul kıyamette ilk olarak namazdan sorgulanacaktır. Kişi bu sorgudan geçtiğinde, diğer sorular da kolaylaşacaktır; hac, zekât ve kul hakkı gibi diğer farz görevlerde de hesabı hafifleyecektir.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem “Namaz dinin direğidir.” buyurmuştur. Dinin bu temel direğini sağlam tuttuğumuzda, üzerine inşa edilen diğer ameller de Allah’ın izniyle sağlam olacaktır.
Zikretmek İçin Namaz Kıl!
Taha suresi 14. ayet-i kerimede Allah-u Zülcelâl şöyle buyurur:
اِنَّن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي
“Şüphesiz ben Allahım. Benden başka ilâh yoktur. Öyleyse yalnız bana kulluk et, beni anmak için de namaz kıl!.”
Allah-u Zülcelâl’in hatırlanmaya ihtiyacı yoktur. Allah’ın kulundan istediği, kulun samimiyetle O’na yönelmesi; Allah’ın azametini, yüceliğini ve verdiği nimetleri tefekkür ederek şükretmesidir. “Beni zikredin” ifadesinin anlamı budur.
Bu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle buyrulmaktadır: Allah-u Zülcelâl buyurdu ki:
“İbadet edilmeye en layık olan Benim. Benden başka ibadet edilecek kimse yoktur; gerçek mabud yalnız Benim. İbadetinizi ihlasla sadece Bana has kılın. Namaz kıldığınızda ve namazı ikame ettiğinizde, o namazın içinde Beni anın, Beni zikredin.”
Bu ibadet, Allah’ın azametini ve celalini öğrenmek içindir. Namazda Allah’ı zikretmenin hikmeti de O’nu tanımak ve yüceliğini anlamaktır.
Allah-u Zülcelal’in namazı özellikle zikretmesinin sebebi, onun bütün ibadetleri kapsayan bir ibadet olmasıdır. Yani namaz, tüm mükellefiyetleri içine alır. Allah-u Zülcelal’i yüceltme ve zikretme yönüyle namaz hem kalbin hem dilin hem de tüm azaların meşgul olduğu bir ibadettir.
Namazda, insanın kalbi Allah-u Zülcelâl’i anmakla meşgul olur; dili ve bedeni de O’na yönelir. Bu nedenle, Allah-u Zülcelal’in “Beni zikredin” buyruğunda, tüm varlığımızla namazda O’nu anmamız kastedilmiştir.
Namazda ‘Beni anın’ denilmesinin hikmeti, kulun bütün benliğiyle Allah’a yönelmesi anlamına gelir. Tevhidin ardından dinin en büyük rükunlarından biri olan namaz, imandan sonra gelen en önemli erkanlardan biridir. Kul Rabbini zikrettiğinde, kalbi Allah’a bağlanır. Özellikle namaz sırasında, kul Allah’ı hem kalbiyle hem bedeniyle, yani organları ve diliyle, O’nun istediği gibi zikrettiğinde, kalp Allah’a yönelmiş olur. Böylece namaz esnasında yapılan zikirle kalp, gerçek anlamda Allah’a bağlanır.
Namaz Kurtuluştur
Rabbimiz bizlere namaz kılmayı bu şekilde emrederken, namaz kılanların beklediği mükafatlar nelerdir?
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ
“Onlar emanetlere ve ahidlere riayet edenlerdir.” (Müminun; 8)
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ
“Namazlarını muhafaza edenlerdir,(namazlarında daim olanlardır.)” (Müminun, 9)
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ
“Bu kişiler, (Firdevs Cenneti’nin) varisleridir.” (Müminun; 10)
“Emanete riayet eden, namazlarını kılan ve muhafaza eden müminler, Allah’ın izniyle Firdevs’te ebediyen kalıcı olacaklardır.”
Ayette, ‘Onlar emaneti muhafaza edenler ve ahde riayet edenlerdir,’ buyrulmaktadır. Bu kişiler, kendilerine bir şey emanet edildiğinde hainlik yapmazlar; onlara ‘ahdinizi yerine getirin’ denildiğinde ise ahitlerini yerine getirirler.
Bu, aynı zamanda namaz için de geçerlidir. Burada ’emanet’ kelimesi bütün emanetleri kapsar. Peki, hangi yönüyle? İster Allah’ın bize emanet ettiği sorumluluklar olsun, ister mahlukatın bize bıraktığı emanetler olsun—her ikisini de işaret etmektedir. Allah’ın bizden beklediği emanetlere ve kulların bize bıraktığı emanetlere riayet edilmesi bu ayetin kapsamındadır.
Rabbimiz burada bizlere iki farklı şekilde bir durumu zikretmiştir. Birincisi, ’emanete riayet edenler’ ifadesidir ki bu, Allah-u Zülcelal’in emanetlerine de işaret eder. İkincisi ise ‘namaz’ olarak belirtilmiştir. Bu ayetler, aslında bir tekrar değildir; her biri ayrı bir konuyu vurgular. İlk ayette, ’emanete riayet edenler’ ifadesi, tüm ibadetlerini, namaz dahil, eksiksiz yerine getirenleri kapsar. İkinci ayette ise ‘namazı muhafaza edenler’ ifadesi, namazı huşû içinde kılanlara işaret eder.
Huşû olmadan kılınan bir namazla kişi Firdevs Cenneti’ni talep edemez. Dolayısıyla, burada iki farklı ayette zikredilenler aynı şeyi ifade etmemekte; biri namaz kılanları, diğeri ise huşû içinde namaz kılanları tanımlamaktadır. Ancak huşû ile namaz kılanlar Firdevs’in varisleri olabilirler.
Firdevs Cenneti hakkında Resulullah sallallahu aleyhi vesellem’in bir hadis-i şerifi vardır. Şöyle buyurur:
“Cennet istediğinizde Allah’tan Firdevs Cenneti’ni isteyin; çünkü o, cennetlerin en yükseğidir ve umulur ki ben de Firdevs Cenneti’ndeyimdir.” (Buharî, Tevhid, 22; Müslim, İmare, 46)
Bu nedenle Firdevs, makam bakımından en yüksek cennet makamıdır.
Rabbimiz ayet-i kerimede, kafirleri inanmamaları ve namaz kılmamalarıyla tanımlar:
“Yalanlayanların; o gün, vay haline! Onlara, “rükû edin” denildiği zaman rükû etmezler.” (Mürselat, 47-48)
Allah-u Zülcelâl burada kafirlerin sıfatlarından bahsetmektedir; onları, namaz kılmayan ve rükua eğilmeyen kimseler olarak tanımlamaktadır. Allah-u Zülcelâl, imanı anlatırken namazı onun bir gereği olarak zikreder; kafirleri tanımlarken de namaz kılmadıklarını belirterek, namazın imanın bir gereği olduğunu vurgular.
Allah-u Zülcelâl insana öyle büyük nimetler vermiştir ki, imandan sonra verilen en büyük nimetlerden biri namazdır. İnsan, bu büyük nimeti huzur ve huşû içinde eda ettiğinde, büyük sevaplar kazanır. Nitekim Rasûlullah aleyhisselatu vesselam Efendimiz bir hadis-i şerifinde, cemaatle kılınan namazın sevabının 27 kat olduğunu belirtmiştir. Bir kişi tek başına namaz kıldığında bir sevap alır. Ancak cemaatle kılınan namazda, cemaat yalnızca iki kişiden ibaret olsa bile (bir imam ve bir memur), o namazın sevabı 27 kat olarak yazılır.
Bunların hepsi, Allah’ın Ümmet-i Muhammed’e lütfettiği büyük nimetlerdir. Hz. Danyal aleyhisselam bir duasında şöyle buyurmuştur:
“Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin ümmetinin özelliklerini anlatırken şöyle dedim: Onlar öyle namaz kılarlar ki, eğer Nuh aleyhisselamın kavmi onlar gibi namaz kılsaydı, denizde boğulmazlardı. Semud kavmi onlar gibi namaz kılsaydı, bir çığlıkla helak olmazlardı.”
Bu sebeple, Rasulullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ümmetinin kıldığı namaz, diğer Peygamberler tarafından dahi övülmüştür. Onlar, bu ümmetin namazı hakkında, “Eğer diğer kavimler de böyle namaz kılsalardı, başlarına hiçbir felaket gelmezdi,” diyerek methetmişlerdir. Bizlere düşen, bu övgüye layık bir şekilde namaz kılmaya gayret etmektir.
Namazı Terk Edenin Hali
Namaz, büyük bir sevap ve mükâfat kaynağı olduğu gibi, terk edilmesi de aynı derecede büyük bir vebaldir. Bu durumla ilgili şöyle bir kıssa anlatılır:
Bir gün İblis, bir insanla arkadaşlık yapmaya başladı. Onun davranışlarını gözlemledi ve fark etti ki, o kişi sabah namazını kılmıyor, öğle namazını kılmıyor, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını da terk ediyordu. O kişi uyuduğunda, İblis korkarak hemen oradan uzaklaştı. Sabah uyandığında adam, İblis’e sormuş:
“Nereye kaçtın, neden beni terk ettin?”
İblis şu cevabı vermiş:
“Ben bir kere Allah’a isyan ettim ve O’nun rahmetinden kovuldum. Sen ise günde beş defa Allah’a isyan ediyorsun. Senin üzerine gelecek olan azaptan korktum; benim üzerime de gelmesin. Benim cezam bana yetiyor, bir daha seninle asla bir araya gelmem.”
Kıssa, namaz kılmayan bir insanın Allah’a olan isyanından dolayı, şeytanın bile onu terk edebileceğini gösteriyor. Bu, namazın ne kadar önemli ve terk edilmesinin ne kadar büyük bir zarar olduğunu anlatan ibretlik bir örnektir.
Bir beldede ezan okunuyor ve o ezana icabet ediliyorsa, Allah-u Zülcelâl o beldeyi azaptan emin kılar. Ezanın çağrısına cevap veren bir toplumun üzerine azap gelmeyeceğine dair bir müjde vardır.
Elhamdülillah, bizler Müslüman bir ülkede yaşıyoruz ve dört bir yandan Allah’ın bizi huzuruna çağıran mübarek ezan seslerini işitiyoruz. Bu büyük nimet karşısında bize düşen görev, bu çağrıya icabet etmek ve gereğini yerine getirmektir.
Allah-u Zülcelâl, ezana hakkıyla icabet etmeyi ve bu şerefli davete layık olmayı bizlere nasip etsin.
Hz. Ömer radıyallahu anh şehit olduğu zaman yaralarından kanlar akıyordu. Sahabeler kendisine, “Ey Müminlerin Emiri, namaz vakti geldi,” dediklerinde, Hz. Ömer radıyallahu anh:
“Evet, namaz ne güzeldir! Kim namazı terk ederse onun İslam’dan bir payı yoktur,” diyerek yaralı haliyle kalkıp namazını eda etti.
Benzer şekilde, Rasulullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, hayatının son anlarında ateşler içinde iki sahabenin yardımıyla kalkarak namazını eda etti. Bunun hikmeti, ümmetine namazın önemini göstermektir. Çünkü İslam’da gücü yetmeyen kişi için hac farz değildir. Gücü yetmeyen zekât vermez, oruç tutmaz. Ancak namaz, ima ile işaret ederek dahi olsa kılınır. Baygınlık veya başını oynatamayacak kadar ağır hastalık olmadıkça namaz terk edilmez.
Hatta Şafii mezhebine göre, savaş sırasında dahi bir kimse binek üzerinde olsa bile, namazını eda etmesi gerekir. Bu, dinimizde namazın hiçbir şekilde terk edilemeyeceğini, son nefese kadar yerine getirilmesi gerektiğini açıkça gösterir.
Beyazıd-ı Bestami kuddise sırruh Hazretleri henüz altı yaşlarında iken cami avlusunda oyun oynarken, namaza gelen büyüklerden biri başını okşayarak ona, “Namaz kılmayı biliyor musun?” diye sormuştur. Beyazıd Hazretleri bu soruya şöyle cevap vermiştir:
“Evet, biliyorum. İftitah tekbirini alırken, âşığın maşuğuna kavuştuğu anı hisseder gibi tekbirimi getiriyorum. Rükûya giderken, âşığın maşuğunun huzurunda nasıl saygıyla eğiliyorsa, ben de öyle eğiliyorum. Secdeye vardığımda, âşığın maşuğuyla sohbet eder gibi secdemi yapıyorum. Tahiyyat okurken, âşığın maşuğundan izin isteyip veda edercesine okuyorum ve sonunda selam veriyorum.”
Bu cevabı dinleyen kişi, “Ben ona namazı sordum, ama namazı ondan öğrendim,” demiştir. İşte Allah-u Teâlâ, büyük zatlara küçük yaşlardan itibaren hikmet ve güzellikler ihsan etmiştir.
Namazın bu büyük ehemmiyetini kavrayarak, Allah-u Zülcelâl’in bizlere de namazı hakkıyla ve layıkıyla kılmayı nasip etmesini niyaz ederiz.
Rasûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin şefaatine nail olmayı ve O’na layık bir ümmet olmayı Allah bizlere nasip etsin. Namaz vesilesiyle Allah’ın rızasını kazanan kullarından olmayı ve ümmet olarak birbirimizin hayrına ve hidayetine vesile olmayı Rabbimiz bizlere lütfetsin.
Namaz, bir rahmet vesilesidir. Salat kelimesi de rahmet anlamına gelir ve o rahmetin içinde Allah’tan gelecek her türlü hayır mevcuttur. Bu yüzden Allah-u Zülcelâl, namazı bir rahmet ve salah olarak tayin etmiştir. Bizler de bu rahmetin içine girmeye gayret edelim.
İbn-i Abbas radıyallahu anh şöyle buyurur:
“”حَيَّ عَلَى الْفَلَاحِ
denildiğinde bu, Allah’ın bir rahmetidir. O rahmetin içine dalın ve girin diye Allah size sesleniyor.” Bu davet, Allah’ın kullarına olan lütfunun ve rahmetinin bir göstergesidir.
Rabbimiz, bizlere de bu rahmet deryasına dalmayı, namazla huzur bulmayı ve O’nun rızasını kazanmayı nasip etsin. Âmin.
رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلَاةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءِ ۝ رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz! Duamı kabul et. Rabbimiz! Hesap görülecek gün, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim; 40-41)

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ