Ramazan ve Eğlence, Bayram ve Tatil
Hayır ve bereket ayı
Ramazan senenin 12 aylarından bir ay’ın ismi olan ve bu ayın tamamında oruç tutulması farz olan bir aydır. Bu Kur’an-ı Kerim’in kati nassı ile sabittir. Ayet-i Kerimelerde: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara; 83)
“Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara; 184)
Ramazan ayı, Allahu Zülcelâl tarafından seçilmiş kutsal bir aydır. Bu ayda Müslümanların çok daha dikkatli olmaları, tevbe istiğfar etmeleri ve ibadetlerini fazlalaştırarak huşu ile yapmaları lazımdır.
Bu ayın içinde Leyletü’l-Kadr (Kadir Gecesi) isminde öyle bir gece vardır ki Yüce Allah bu gece hakkında; “1. Doğrusu Biz, onu Kadr gecesinde indirdik 2. Kadr gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? 3. Kadr gecesi; bin aydan daha hayırlıdır 4. Melekler ve Rûh, o gece Rab’larının izniyle her iş için iner de iner 5. O, tanyeri ağarıncaya kadar bir selâmettir” diye buyurmuştur.
İşte Ramazan, içinde böyle mühim bir gece olan bir aydır. Her şeyden önce Müslümanlar için günahlarından tevbe edip, Allahu Zülcelal’in razı olacağı bir hale bürünmelerine vesiledir. 11 Ay boyunca yapılan hata, günah ve kusurların affı için Allahu Zülcelal’e sığınmak ve günahlardan kaçınmak için büyük bir fırsattır.
Ramazan ayının yanlış algılanmasının sonuçları
Ancak son yıllarda üzülerek müşahede ediyoruz ki nefislerimizi terbiye etmemiz ve arınmamız için bir vesile olarak bilmemiz gereken Ramazan ayı anlayış ve algımız bir şekilde değiştirilmiş/bozulmuş ve Ramazan ayı kimilerimizce yanlış bir şekilde anlaşılır olmuştur.
Ramazanı israf etmek, bol çeşitli yemekler yemek ve içmek; meşru olmayan eğlenceler tertip etmek ve eğlenmek şeklinde görenlerimiz hiçte az değildir. Özellikle belirtmek istiyoruz; Belediyelerin kurduğu Ramazan ve iftar çadırlarında müzikal eğlenceler tertip edilmekte, Ramazan Ay’ına yakışmayacak oyun ve tiyatrolar düzenlenmektedir.
İsrafın ve aşırı tüketimin ise haddi hesabı yok! “Körler ve sağırlar birbirini ağırlar” misali zenginler birbirlerini ağırlıyorlar. Fakirlerin davet edilmesi gereken sofralara daha çok zenginler oturuyor, diyebiliriz.
Gösterişli iftar programları, sınıf/konum ve itibar esasına dayalı ihtişamlı davetler, Ramazanı şerifin yanlış anlaşıldığını ortaya koyan; bir şekilde bir çeşit eğlence, karnaval ve festival havasına sokan program ve tertipler giderek artmaya ve Ramazan-ı Şerife has bir özellik olduğu algısı yaygınlaşmış neredeyse gelenekselleşmiştir. Bazı yerlerde İftar sofraları israf sofralarına dönüşmektedir. Son yıllarda özellikle büyükşehirlerde beş yıldızlı otellerde ve gerekse değişik mekânlarda hazırlanan iftar sofraları, kendi içindeki israfı ve gösterişi açıkça göstermektedir.
Yukarıda da belirttiğim gibi –özellikle- bu ayın özüne yakışmayan iki husus var ki bunlar çok önemli -israf ve eğlence programları- bu iki husus bu kutsal ayın özüne, maneviyatına ve sahip olmamız gereken Ramazan anlayışına uygun değildir. Almamız gereken mesajın anlaşılmasına engel olmaktadır.
Belediyeler, Televizyonlar ve diğer kurumlar kendilerine başka aktivite bulsunlar, reklamlarını yapmak, reytinglerini arttırmak için başka yollara başvursunlar. ‘Ramazan şenlikleri’ adı altında zayıf Müslümanların manevi duygularından faydalanarak rant elde etmesinler, reklam yapmasınlar!
Dekolte kıyafetli türkücü kadınlarla ve dansözlü eğlencelerle Ramazan şenlikleri yapmak, tertiplemek soytarılıktan başka bir şey değildir. Bu dini açıdan da çok tehlikelidir.
Uzun sözün kısası; bu ay, içerisinde bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’nin bulunduğu ve Kur’an Ayetlerinin indirilmeye başlandığı Mübarek Ramazan-ı Şerif ayıdır, Bu ay israf ve eğlence ayı değildir!
Bayramlar aynı, insanlar değişti
Ramazan ayının bitimiyle Yüce Yaratıcının biz Müslüman kullarına bahşettiği 3 gün süren bir bayram vardır. Bu konuda da çok yanlışımız var. Kısaca bayram konusuna da değinirsek; bayram, sevinç demek, şefkat demek, saygı demek, yardımlaşma demek, hediyeleşme demek, mükâfat demek, Rahmet demek… Barış demek… Kısaca ve özetle Bayram; güzelliklerin toplu bir ifadesi…
İslâm kültüründe bayram, bayramı hak edenler içindir. Semtlerine Ramazan uğramayanların, Ramazan uğradığı halde Ramazanı tanımayanların, kucaklamayanların, Ramazanı kıymetli bir misafir gibi ağırlamayanların bayramı olmaz. Çünkü bayram, Allah’ın rızasını kazananların sevinç günüdür. Allah’ın rızasını kazanmak için, sevmek, sevilmek ve sevindirmek esastır. Bir yerde sevmek, sevilmek ve sevindirmek varsa, orada bayram var demektir. Sevmenin, sevilmenin ve sevindirmenin olmadığı, bilinmediği bir yerde bayram olmaz.
Zaman zaman çevremizde ki insanlardan, “Bayramların eski tadında olmadığını” duyarız. Aslında bayramlar aynıdır, değişen bir şey yok. Değişen bizleriz. Değişen insanlar, Müslümanlardır. Değişen Müslümanlarda ki bayram anlayışıdır.
Bayramlar da diğer zamanlar gibi hâletiruhiyemizi yansıtır. İçinde bulunduğumuz sıkıntılı gelişmeler, maddi ve manevi halimiz, bayramı nasıl yaşayacağımıza ve geçireceğimize katkı sunar. O zaman ki psikolojimiz ve içinde bulunduğumuz atmosferdir bizi bayrama ısındıran veya soğutan.
Yoksa bayram değişmez, insanlar değişir. İnsanların tavırları, bakışları, bayramla ilgili algıları değişir.
Aslında maddi dengesizlikler ve imkânsızlıklar, dinden uzaklaşan toplum yâda dini yaşantının şekilcilikten öteye geçmemesi kişilik vasıflarımızı zorluyor ve haliyle manevi değerlerin erozyonunu da beraberinde getiriyor.
Bu yüzden bayramların özünden olan ziyaretler de bu değer aşınmasından nasibini alıp, gittikçe seyrekleşiyor. Artık bazı kesimlerde neredeyse bayramlar sadece ‘tatil’ olarak algılanır oldu. Bayram deyince akıllarına sadece tatil gelen insanlar var.
Zaten seyrekleşen görüşmeler, artık bayramlarda da yapılmaz olmaya başladı. Dost, akraba ve yakınları ziyaret, yaşlılara tatlı bir söz, sevinç ve kederin ortak paylaşımı gibi insani ve dini değerler yerini umursamazlığa bırakıp gidiyor.
Bu değerlerin yaşanması ve yaşatılması çok önemlidir. Değerlerin bir sonraki kuşaklara aktarılması için büyükler ellerinden geleni yapmalı, bayramların bir tatil aracı değil, paylaşmanın, beraber sevinmenin, sevindirmenin, ziyaretlerin, el öpmelerin ve toplumda özellikle ‘akraba dost ve yakınlar’ arasında ki dayanışmanın daha da güçlenmesi için bir fırsat olduğunu gelecek kuşaklara iletilmelidir.
Esasen bayramın barışa yönelik olduğunu, kırgınlık ve küskünlüğün son bulması için bir vesile ve büyük bir fırsat olduğu unutulmamalıdır.
Bayram; toplumdaki gerginliklerin, hasara uğramış insani ilişkilerin, aileler arasında ki ufak tefek pürüzlerin bayram vesilesiyle son bulmasına büyük katkı sunan ve toplumun gelecekte huzurla yaşaması için kaçırılmaması gereken bir fırsattır.
Bayramlar yan gelip yatmak, tatile çıkmak, memleketten, aileden, dost, arkadaş, akraba ve yakınlardan uzaklaşarak tek başına eğlenceye çıkmak için değildir. Tam aksine fakirleri sevindirmek, yetimleri giydirmek, ziyaretler yapmak, büyüklerin ellerini öpmek, onları hatırlamak hal hatır sormak, küçüklere şefkat etmenin vesileleridir.
Bayram demek; sevinmek demektir. İslam âleminin Ramazan bayramını kutlarken; bu bayramın bütün dünyaya barış ve huzur getirmesini, akan kanların durmasını, yeryüzünün herhangi bir coğrafyasında haksızlığa uğrayanların haklarının alınmasını ve aranmasını… Yeryüzünün her hangi bir coğrafyasında aç, sefil, gariban ve kimsesiz olanların unutulmamasını diliyorum…
Rabbi Rahman bizlere samimi bir anlayışla, İslami bir bilinçle oruçlarımızı tuttuktan sonra aynı ruh ve bilinçle bayramlar yaşamayı nasip etsin inşaallahu tealâ…