Rasulullah -s.a.v.- Muhabbeti Dinin Gereğidir

  • 05 Nisan 2019
  • 1.025 kez görüntülendi.
Rasulullah -s.a.v.- Muhabbeti Dinin Gereğidir
REKLAM ALANI

Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme muhabbet etmek ve sünnetine uymak gerekli midir?

Evet gereklidir. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi sevmek dinin gereğidir. Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyameti) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez.” (Tevbe; 24)

REKLAM ALANI

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

“Üç haslet vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kimse îmânın tadını almıştır: Allah’ı ve elçisini, onların dışındaki her şeyden daha çok sevmek, sevdiği kimseyi ancak Allah için sevmek ve ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi, tekrar küfre geri dönmekten hoşlanmamak.”(Buhârî, Kitâbu’l-îmân, 16; Müslim, Kitâbu’l-îmân, 43)

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bizlere ulaştırdığı İslam dini, Allah’ın kullarını cennete ulaştırmak gönderdiği hidayet vesilesidir. Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:

“(Ey Muhammed!) De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. O hâlde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.”( Araf, 158)

Bu gibi birçok ayet-i kerimede açıkça bildirildiği gibi, İslam hidayeti; “Peygamber’e uymaya davetten ibarettir.” Peygamber aleyhisselatu vesselama uymak demek, sırat-ı mustakime uymak demektir. Allah azze ve celle Resulünün bir hidayet rehberi olduğunu açıkça bildirmiştir:

“İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir hidayet kaynağı) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, kendisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen sıratı mustakime, doğru bir yola ulaştırıyorsun; göklerdeki ve yerdeki her şeyin sahibi olan Allah’ın yoluna. İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner.” (Şura, 52-53)

Bilindiği gibi, insan muhabbet beslediği kişiyi örnek alıp, uyar, sözlerine itaat eder. Muhabbet olmadan itaat nefse zor gelir. Muhabbet nefsani dik başlılığı kırar, kalbi yumuşatır. Bu sebeple Peygamber sallallahu aleyhi veselleme itaat etmek, onun getirdiği hidayete uymayı kolaylaştırır.

Esasen Peygamber aleyhisselatu vesselama muhabbet beslememek çok çirkin bir nankörlüktür. Allah’ın Habibi, ümmetine karşı çok şefkatlidir; herkesin kurtuluşunu ister. Hatta herkes müslüman olsun, ebedi cehennemden kurtulsun diye o kadar gayret göstermiş ve bir kısım insanların imana gelmemesi üzerine öyle üzülmüştür ki, Rabbimiz şöyle teselli etmiştir:

“Demek sen, bu söze (Kur’ân’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin!” (Kehf, 6)

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, İslam’a davet etmek için Taif’e gittiğinde çok kötü muameleyle karşılaştı ve hatta taşa tutuldu. Ama onlara beddua etmedi. Uhud savaşı esnasında düşmanın ani hücumu karşısında dişi kırılıp yüzüne miğferinin bir parçası saplandığı ve yüzünden dökülen kan yere düşeceği sırada Allah’ın gazabının inmesinden korkarak hemen ellerini kaldırıp; “Allah’ım kavmime hidayet et, çünkü onlar (beni) bilmiyorlar,” diye niyaz etti. (Buhârî, Enbiya, 54; Müslim, Cihad, 105)

Allah-u Zülcelâl Rasulünün ümmetine karşı şefkatinden şöyle bahseder:

“Size kendi aranızdan öyle bir Peygamber geldi ki sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir. Kalbi sizin için titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir” (Tevbe, 128-129)

Hz. Aişe radıyallahu anhâ annemiz, Efendimizin ümmetine olan şefkatinden dolayı dini emirleri zorlaştırmaktan kaçındığını şöyle ifade etmiştir:

“Allah Resûlü iki şey arasında muhayyer bırakıldığında mutlaka kolay olanı tercih etmiştir”. (Buhârî, Menakıb, 27; Müslim, Fazail, 77)

Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin ümmetine olan şefkati anlatmakla bitmez. Böyle bir Peygamber aleyhisselatu vesselama muhabbetle itaat etmek vicdan borcudur. Hem ona itaat etmenin sevabı ve derecesi çok büyüktür. Allah-u Zülcelâl şöyle müjdeliyor:

“Kim Allâh’a ve Resûl’e itâat ederse, işte onlar, Allâh’ın kendilerine nîmet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerle berâberdir. Onlar ne güzel dost(lar)dır.” (Nisâ, 69)

İşte bu mükafata nail olmak için Peygamber aleyhisselatu vesselamı çok sevmek ve O’nun sevgisine vesile olan her şeyden istifade etmek lüzumludur.

Bize sadece Kur’an ile amel etmek yeter mi? Hadislere ve sünnete ihtiyaç var mı?

Kur’an-ı Kerim, Allah’ın kelam mucizesi olduğu gibi, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem de o kelamı okuyup üzerinde nasıl tezekkür ve tedebbür edeceğimizin, nasıl anlayıp hayata tatbik edeceğimizin de ilk örneğidir.

“Andolsun ki, sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü ümid eden ve Allah’ı çokça anan kimseler için, Resûlullah’ta güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 21)

Eğer insanlara dinin tatbikatını öğretecek örnek bir Resul gönderilmiş olmasaydı, insanlar ayet-i kerimelerde geçen, “salatı ikame edin,” ifadesini nasıl uygulayacaklarını bilemeyeceklerdi. Ama Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, namazın ne olduğunu, nasıl kılınacağını kendi uygulayarak öğretmiştir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ashabına; “Benden gördüğünüz şekilde namaz kılınız,” (Buhârî, Ezan, 18) “Hac menasikini (ibâdetlerini) benden öğreniniz, ”(Nesâî, Menâsik, 220; Müsned, III. 318. 366) buyurarak, ibadetlerin tatbikini bizzat göstererek öğretmiştir.

Hiçbir sahabe Kur’an-ı Kerim’i kendi kendine okuyarak manasını çözmeye çalışmamıştır. Aslında ayet-i kerimelerde de, namazın şart ve rükunlerinden bahsedilir. Mesela ilk inen ayet-i kerimelerden “Elbiseni temiz tut,”(Müddessir, 4) emri gibi. Ama namaza mani olan necasetler nelerdir, bildirilmez.

Abdesti, kıyam, rüku, secdeyi emreden ayet-i kerimeler vardır ama özet halinde ismi geçen bu ameller nasıl tatbik edilecek, sırası usulü nasıl olacak, hangi şartlara uyulacak, bunların detaylarını Kuran-ı Kerim’den değil, Sünneti Rasulullah’tan öğreniriz.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem de bunları vahiy meleği Cebrail aleyhisselamdan öğrenmiştir. Siyer kaynaklarının bildirdiğine göre İslam’ın ilk emri olan namaz, henüz vahyin başlangıç döneminde emredilmiştir. Cebrâil aleyhisseam, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’i Mekke’nin yakınlarındaki bir vadiye götürmüş, orada fışkıran su ile önce kendisi, sonra Resulullah sallallahu aleyhi vesellem onu örnek alarak abdest almışlardır. Sonra Hz. Cebrail Resûlullah aleyhisselatu vesselam’a namaz kıldırmıştır. Peygamber aleyhisselatu vesselam ferahlanmış bir şekilde eve gelmiş, Hz. Hatice’nin elinden tutarak oraya götürmüş ve aynı şekilde onunla birlikte abdest alıp iki rek‘at namaz kılmışlardır. (İbn Hişâm, I, 243-245).

Efendimiz aleyhisselatu vesselam bu hadiseye işaretle: “Cebrail bana namaz kıldırdı.” (Buhârî, Mevâkıt, 1; Nesâî, Meuâkıt, 1; İbn Mâce, Mukaddime, 11) buyurmuştur.

Yani Peygamber aleyhisselatu vesselam da birçok emirleri vahiy meleğinden tatbiki ile birlikte öğrenmiştir. Ashab-ı kiram hazeratı, bu gerçeği çok iyi kavradığı için, amellerinin makbul olmasının ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak bu dünyadan ayrılmanın tek yolunun Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetini öğrenip, tatbik etmek olduğuna biliyorlardı. Çünkü Allah-u Zülcelal pek çok ayet-i kerimede “Peygambere itaat ediniz” (Nisa, 59; Mâîde, 92; Muhammed, 33; Teğâbün, 12) buyurarak, Efendimiz aleyhisselatu vesselama ittiba etmeyi, yani O’nun sünnetini bir kural ve hikmet bilmeyi emretmişti.

Rabbimiz Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin dinî hususlardaki emir ve nehiylerinin vahiy kaynaklı olduğuna garanti vererek: “Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız Muhammed sapmadı, azmadı. O, arzusuna göre de konuşmuyor. Bildirdikleri, kendisine vahyolunan bir vahiyden ibarettir.” (Necm; 1-4) buyurmuştur.

Bu sebeple alimler sünnetin, “Vahy-i gayr-i metluv” yani Kuran-ı Kerim ayetleri gibi, kelimesi kelimesine Allah’ın kelamı olan ve namazda tilavet edilen vahiyden başka; mana olarak Peygamber efendimizin gönlüne nakşedilen bir başka tür vahiy olduğunu kabul etmişlerdir. Nitekim bu hususta hazırlanmış kitaplarda Peygamberimize Kur’an ayetlerinden başka bir vahiy geldiğinin delillerine genişçe yer verilmiştir.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin sünneti, namazlarımızda okumakta olduğumuz Kur’an ayetlerin beyanı yani iyice açıklanması ve tatbikatının öğretilmesidir. Kuran-ı Kerim’deki birçok hüküm, ancak Peygamberimizin beyanı ve tatbiki ile anlaşılabilir, hatta dinin direği olan namaz dahi…

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ