Şehadet ve Şehidlere Vaadedilenler…
Şehâdet kelimesi sözlükte, “tanıklık etmek, huzurda bulunmak, idrak etmek, haber vermek, muttali olmak ve bilmek” anlamlarında kullanılmıştır. Dini ıstılahta ise, “Allah’ın dinini en yüce tutmak için bu uğurda mücadele etmek sonucunda ulaşılacak makam” diye tanımlanmıştır.
Şehâdet mertebesine ulaşan kimselere ise şehid denilmektedir. Allah Teâlâ onlara ölü dememizi istememektedir: “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin, zîrâ onlar diridirler.” (Bakara; 154)
Sahâbe-i Kiram Efendilerimiz, Rasulullah sallallahu aleyhi veselleme bu ayet hakkında sorunca şöyle cevap verir: “Onların (şehidlerin) ruhları yeşil kuşların içindedir. Bu kuşların arşta asılı kandilleri vardır. Cennete uçup istedikleri gibi gezip dolaşırlar, sonra geri dönüp kandillerine konarlar. Rableri onlara bir bakış bakar ve şöyle buyurur: “Bir şey arzuluyor musunuz?” Şehidler “Daha ne isteyeceğiz, cennette istediğimizi yiyip, gezip tozuyoruz, çok güzel bir hayat sürdürüyoruz.” derler…” (Müslim, Imâret, 121.)
Cennete giren herkes, oradaki yerlerinden memnun olarak hayatlarını sürdürürken sadece şehitler tekrar dünyaya gelip, tekrar şehit olmak isterler: “Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez. Yeryüzünde bulunan her şey orada da vardır. Ancak şehid, şehitlik mertebesinin yüksekliğini gördüğü için dünyaya on kere dönüp her seferinde öldürülüp şehid düşmeyi ister.” (Buhârî, Cihad, 21; Müslim, İmâret, 108,109.)
Şehidler için belki en büyük paye makamlarının peygamberlik makamından hemen sonra gelmesidir. “(Şehidler), peygamberlerden, sadece peygamberlik mertebesi ile farklı olur.” (Dârimî, Cihad, 20.)
Şehid olmayı canı gönülden isteyen kimse yatağında ölse dahi şehittir: “Kim halis niyetle Allah’tan şehid olmayı isterse, yatağında ölse bile Allah onu şehidler mertebesine ulaştırır.” (Dârimî, Cihad, 16)
Günümüzde İslami olmayan pek çok kesim farklı vesilelerle kaybettikleri mensubları için şehid ifadesini kullanmaktadır. Oysa şehadet mertebesi dini bir terim ve İslami bir mertebedir. Bu sebeple her ölen kimse için şehid demek doğru değildir.
Peki, kime şehid denir?
- Hakîki şehid yani dünya ve âhiret hükümleri bakımından şehid olanlar: Allah’ın dinini yüceltmek için cihad ederken ve vatanını savunurken ölen Müslümanlardır. Bu kimseler yıkanmazlar, kefenlenmezler ve namazları kılınarak elbiseleri ile defnedilirler.
Ebu Malik el-Eşari radıyallahu anh’tan rivayetle Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Allah yolunda cihada çıkan kimse ölür veya öldürülürse şehit olur. Yahut atı veya devesi kendisini üzerinden atıp, boynu kırılır veya zehirli hayvanlar kendisini sokar veya yatağı üzerinde Allah’ın dilediği hangi ölümle ölürse ölsün şüphesiz ki, o şehit olur ve kendisine cennet verilir.” (Ebu Davud)
- Dünya hükümleri bakımından şehid olanlar: Müslümanların safında savaşırken ölen münâfıklardır. Bunlar da hakîki şehid gibi yıkanıp kefenlenmeden namazları kılınarak elbiseleri ile defnedilirler. Bunlar Müslüman olmadıkları için âhirette şehitlik sevabı alamazlar. Çünkü şehidlik Müslümanlara özgüdür.
- Hükmî şehid yani sadece âhiret hükümleri bakımından şehid olanlar: Hakîki şehidin şartlarından birisini taşımaması sebebiyle yıkanıp kefenlenen ahiret itibariyle şehid olanlardır. Bunlar, dini, canı, malı, namusu uğrunda ölenler; salgın hastalıktan, karın ağrısından, boğularak ve göçük altında kalarak, yanarak ölenler, hamile ve loğusa iken ölen, haksız yere öldürülen kimselerdir ve hükmi şehittirler.
Şehitlik sevabına denk başka ameller var mıdır?
Bazı ibadetler vardır ki onları yapanlara, Allah yolunda savaşanların sevabı, bu yolda ölürse de şehid sevabı kazandıracak faziletleri vardır. Hadis-i Şerifte Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Hayırlı bir şeyi öğrenmek veya öğretmekten başka hiçbir maksadı olmayarak benim mescidime gelen kimse, Allah yolunda savaşan mücâhidin mertebesindedir. Bundan başka bir niyetle (mescidime) gelen kimse de başkasına ait bir eşyaya bakan kimse mesabesindedir.” (İbn Mâce, Mukaddime, 17)
Hadiste, ilim öğrenen ve öğretene verilen sevabın savaşta mücâhidin alacağı sevap gibi değerlendirilmesi ona teşvik ve iyi niyetle alakalıdır. Çünkü, “Mü’minin niyeti amelinden daha hayırlıdır.” (Beyhakî, Şuabu’l-İmân, IX, 176)
Yine niyetle alakalı olarak can-ı gönülden şehid olmak isteyen kimse yatağında ölse bile şehittir. Bu hususta yine başka bir hadis-i şerifte şöyle buyruluyor: “Kim samimi bir şekilde Allah’tan şehid olmayı isterse, Allah onu yatağında ölse bile şehitlik mertebesini verir.” (Müslim, İmâre, 157) Ayrıca, “Ümmetimin fesadı zamanında kim sünnetime sarılırsa, ona yüz şehid sevabı vardır.” (Ebû Nuaym el-Isfehânî, Hılyetü’l-Eviyâ, VIII, 200)
Allah Teâlâ, topyekun bir seferlik hariç Müslümanların hepsinin savaşa çıkmasını uygun bulmamaktadır: “Mü’minlerin hepsi topyekün savaşa çıkmamalıdır. Her topluluktan büyük kısmı savaşa çıkarken, bir takım da din hususunda sağlam bilgi sahibi olmak, dinî hükümleri öğrenmek için çalışmalı ve savaşa çıkanlar geri döndüklerinde kötülüklerden sakınmaları ümidiyle, onları uyarmalıdır.” (Tevbe; 122)
Müminlerin savaşa katılacak orduları oldukları sürece, savaştan geri kalanlar mesleklerini icra etmelidirler. Doktorsa doktorluğunu, öğretmense öğretmenliğini, öğrenci ise öğrenciliğini, esnafsa esnaflığına, çiftçi ise çiftçiliğine devam etmelidir. Herkes mesleğini en iyi bir şekilde icra eder, niyeti de Müslümanlara hizmet edip Allah’ın rızasına ulaşmak olursa bu yaptığının hem dünyasına hem de ahiretine faydası olacaktır. Böyle olan toplumların fertleri de mutlu olur, bu toplumun ilerlememesi için de hiçbir sebep yoktur.
Şehidlere vaad Edilenler
Allah Teâlâ kendi rızası uğrunda mücadele eden, gayret eden kullarına nimetlerin en güzelini hazırlamıştır. Ayet-i Kerimelerde şöyle buyuruluyor:
“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisâ; 69)
“Allah yolunda öldürülenlere gelince Allah onların amelini zayi etmez… Allah onları kendilerine tanıtmış olduğu cennete koyacaktır.” (Muhammed; 4-6)
“Sakın Allah yolunda öldürülenlerin ölü olduklarını sanma! Onlar diridir ve rableri katında rızıklara mazhar olmaktadır.” (Âl-i Imrân; 169)
“Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkarılanların, yolumda eziyete uğratılanların savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. And olsun ki, Allah katından bir nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin güzeli Allah katındadır.” (Âl-i Imrân; 195)
Ebu Ümame radıyallahu anhtan rivayetle Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yüzü Allah yolunda cihad ederken tozlanan bir adamı Allah-u Zülcelal kıyamet gününde cehennemin dumanından mutlaka emin kılar. Allah yolunda ayakları tozlanan bir kimsenin ayaklarını Allah kıyamet gününde ateşten korur.” (Taberani, Beyhaki)
Başka bir hadis-i şerifte ise Resulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuşlardır: “Şehit olan kimsenin kul borcundan başka bütün günahları bağışlanır.” (Müslim)
Anlatıldığına göre bir gün Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin yanına bir zenci (siyah tenli bir adam) geldi ve:
– Ya Resulallah, ben, gördüğün gibi, kan çıbanlı yüzlü, pis kokulu ve soylu olmayan bir kişiyim. Eğer savaşa katılır da öldürülürsem yerim neresi olur? diye sordu. Peygamber Efendimiz de ona:
– Cennet olur, buyurdu. Bunun üzerine adam Müslüman oldu. Arkasından Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme:
– Ya Resulallah, yanımda bir miktar koyun var, onları ne yapayım? diye sordu. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
– Onları Medine’ye doğru sal. İlerde çağırınca onlar sahibine geri gelir, buyurdu. Adam da Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin dediği gibi yaptı. Bir süre sonra Müslümanlar ile müşrikler savaşa tutuştu. Kıyasıya bir savaştan sonra Müslümanlar müşriklerin saflarını aşıp üstünlük sağlayınca Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem müslümanlara:
– Kayıp kardeşlerinizi arayınız, diye emredince onlar da öyle yaptılar. Kayıpları aramaya çıkanlar bir süre sonra geri gelince Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme:
– Ya Resulallah, o Habeşi falan vadide şehit düştü, dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem hemen ayağa kalkarak onlarla birlikte Habeşi’nin şehit düştüğü yere doğru yürüdü. Yanına varınca ona:
– Bugün yüzün güzelleşti, kokun tatlılaştı ve soyun asilleşti, buyurdu. Bu sözleri söylerken gözyaşlarını tutamayan Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin az sonra yüzünü başka tarafa çevirdiği görüldü. Yanındakiler:
– Yüzünü başka tarafa çevirdiğini gördük, sebebi nedir? diye sorunca Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
– Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, şu anda ona doğru koşan huri eşlerinin ayak bileklerinin meydana çıktıklarını gördüğüm için bakışlarımı başka tarafa çevirdim. (Hakim)