Sen, Önce Nefsini Yola Getir!

  • 22 Aralık 2013
  • 868 kez görüntülendi.
Sen, Önce Nefsini Yola Getir!
REKLAM ALANI

Kalbinizi ıslah edin!

Kalplerinizi ıslah etmeye çalışın. Çünkü onun salâh bulması, bütün varlığın salâha ermesi sayılır. Bu mevzuda, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin şu hadîs-i şerifini anlatmak yerinde olur: “Ayık olun, insanda bir et parçası vardır. O iyi olunca, bütün duygular güzelleşir. O fesada uğrarsa bütün duygular iyiliğini kaybeder. İşte, o et parçası ‘kalp’tir.”

Kalbin salâhı (düzelmesi); takva, tevekkül ve bütün işlerde ihlâs sahibi olmakla mümkündür. Fesadı (bozulması) ise bunların yokluğu ile olur.

REKLAM ALANI

Kalp, şu bünye kafesinde bir kuş gibidir. Ve bir şişe içinde saklı inciye benzer; hazinede gizli, muteber bir meta gibidir. Bakılacak şey, kafes değil, içindeki kuştur. İçindeki inciye bakılmalıdır, şişeye değil. Hazinedeki muteber nesne dururken, duvarına, kerpicine bakmak neye yarar.

Allah’ım, duygularımızı itaatinde kullan. Kalplerimizi marifet nurunla doldur. Hayatımız boyunca yolunda kalmak için bizlere başarı ihsan eyle! Bizleri geçmişteki iyilere kat. Onlara verdiğini bize de nasip et. Onlara Zat’ını vermiştin; bize de ver! Âmin.

Allah’a itaate koşun!

Ey cemaat! Allah yolunda olun. Salihler böyle yaptı da erdi. Siz Allah yolunda olursanız, O da size yardımcı olur. Salih kişiler, hak yolda böylece erdiler; bir an bile ilâhi yardım onlardan kesilmedi.

Hak katından çıkacak kararların lehinize olmasını arzu ediyorsanız, O’na itaate koşun. O’nun yolunda sabırla devam edin. Yaptığı işlere boyun eğin. Hakk’ın hükmü ne olursa olsun, razı olun. Gerek size, gerekse başkasına, bu yolda her ne ki geldi, uhdenize düşen razı olmaktır, teslim olmaktır.

Allah yolcuları dünyayı bir yana attılar. Kısmetlerini alırken, takva eli ile aldılar. Bu arada, verâ (şüphelileri bırakma) hâlini de bir yana atmadılar. Bu hâli benliklerine sindirdikten sonra, öbür âlemi istediler. Bu işleri bitince, âhiret yolculuğuna hazırlık yapmaya koyuldular. Nefislerine karşı isyan bayrağını çektiler. Yaratanları önünde, boynu bükük ve itaat ehli oldular. Onların vazifesi, önce nefislerini yola getirmek, sonra başkalarını. Önce özlerine öğüt verdiler; sonra da başkalarına…

Sen, önce nefsini yola getir!

Ey evlat! Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir; sonra da başkalarını…

Sana, nefsin özelliklerini bulmak, başlıca vazifedir. Bunu yapmadan başkasına gitme. Senin, henüz ıslaha muhtaç hâllerin vardır. Bunu sen de biliyorsun. Yazıktır; bunu bildiğin hâlde, gayrın ıslahı sana nice nasip olur? Gözlerin bir adım öteyi görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın?

İnsanları, ancak ileri görüşlü ve basiret sahibi olanlar yola getirebilir. Daimî dalgalarla kabaran denizden, ancak Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellem peygamberimiz kurtarabilir ve onun hakiki vârisleri… İnsanları Allah’a, Allah’ın irfan ve tam îman nasip ettiği kimseler götürebilir. Ama onun hakikî ilminden ve irfanından nasibi olmayanlar, öncü olamazlar.

Hak tasarrufundan laf açmak sana düşmez. Sana gereken; O’nu sevmek ve O’ndan gayrı kimseden korkmamak. Ve bütün işleri O’nun uğruna görmek… Bunlar kalple olur. Dil gürültüsüne getirip söze boğmakla olmaz. Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın. Herkesin içinde iddia etmek yakışmaz. Kuru davaya kimse inanmaz. Halk arasında söylediğin sözleri, yalnız kaldığın zaman da söylüyor musun? Aynı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman kabil oluyor mu? İşte, en önemli iş, bu oluyorsa mesele yok! Kapı önünde tevhid, içeri girince de şirk! Yakışır mı? Bu, nifak alametidir. İçi bozuk olmanın ta kendisidir.

Acırım sana! … Sözün ittikâ (kötülükten sakınma)’dan açılıyor, kalbin ise fitne çıkarmaya meyyal! Şükrü dilinden bıraktığın yok; ama kalbin daima itiraz hâlinde.

Halkı Hakk’a şirk koşma!

Tehlikede olduğunu görüyorum; acıyorum. Allah’a kul olduğunu iddia ediyorsun, ibadet ederken de kalbinde başkasını saklıyorsun. Hakiki manada O’na kulluk etseydin, O’nda yok olurdun. O’nun varlığında erir, kaybolurdun.

Tam imana sahip olan, nefis şeytanına boyun eğmez. Şahsî arzularına uymaz. Aslında iman sahibi, nefis denen bir şeye hak tanımaz. Hakkı tanınmayan ve bilinmeyen bir varlığa nasıl boyun eğilir ki? Hele kötülüğü herkesçe müsellem olunca…

İman sahibi, Rabbinden başkasına inanmaz ve varlık tanımaz, O’nun gayrını bir yana atmıştır. Hele dünyalık şeylerden hiç hoşlanmaz, öbür âlemi arzular. Bu hâle eren, elbette ki Mevlası ile olur. Bütün kulluğunu O’nun uğruna yapar. Cümle vaktini O’nun yolunda geçirir.

İman sahibi, can kulağı ile şu ilâhî hitabı işitmiştir: “Onlar, yalnız Allah’a kullukla emrolunmuşlardır. Din yolunda pak ve ihlâs sahibi olarak.” (Beyyine, 5)

Varlığında beslenen halkı, Hakk’a eş etmekten sakın. Allah’ı tevhid et. Çünkü bütün eşyanın yaratıcısı O’dur. Her ne varsa hepsi O’nun elindedir. Ey O’nsuz şey arayan adam, başta aklını ara! Sen aklını yitirmişsin! O’nun hazinesi dışında bir şey mi var?

Abdulkadir Geylanî -kuddise sirruhu-

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ