Şuursuzluğun ve Özentinin Sembolü: Yılbaşı Kutlamaları
DİN ve HAYAT
Hatice Kübra Ergin
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin mucizelerinden biri de ahir zamanda zuhur edecek fitneleri önceden haber vermesidir. Bu hadis-i şeriflerden birinde şöyle buyuruyor:
“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yoluna uyacaksınız. Hatta keler (kertenkele) deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.”
Ashab-ı kiram sordu:
“Ya Rasûlallah! (Takib edeceğimiz bu topluluklar) Yahûdiler ve Hristiyanlar mı olacak?” Şöyle buyurdu:
“Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6)
Bugün Allah Resulünün haber verdiği hadiselerin birer birer gerçekleştiğini görüyoruz. Yılbaşı kutlamaları Hristiyanlara karşı özentinin, taklidin adeta sembolleştiği bir dönem olarak dikkat çekiyor. Aralık ayının sonuna doğru büyük şehirlerin caddelerinde ışıklı süslemeler dikkati çekmeye başlıyor. Başta eğlence mekanları olmak üzere, alıveriş merkezleri ve meydanlar, ülkemize gelen Hıristiyan bir turisti kendi ülkesinde gibi hissettirecek görüntülerle doluyor.
Hiçbir Hıristiyan veya Musevi, Müslümanların dini bayramlarında kutlama yapmazken biz Müslümanlar neden meydanlarımızı çam ağacı gibi Noel simgeleriyle dolduruyoruz?
Bir araştırma şirketi, 2426 kişi ile anket yaparak toplumumuzda yılbaşı kutlama eğilimini araştırmış. Katılanların %47‘lik kesimi yılbaşını kutlamak için plan yaptığını, %41‘lik kesimi plan yapmadığını, %12‘lik kesim ise yılbaşı kutlamadığını belirtmiştir. Plan yapan katılımcıların; %20‘si ise yılbaşını dışarıda geçirdiğini, %32‘si çam ağacı süslemesi yaptığını söylemiş. Hediye almayı tercih edenlerin oranı %39’a ulaşmış. Yılbaşını ailesiyle kutlayanların oranı %40 olarak tespit edilmiş.
Yılbaşı kutlamaları, tek parti döneminde Türk toplumunun modernleşmesine dair bir gösterge olarak kabul edilmiş ve devlet eliyle teşvik edilmiştir. Dilimizin, yazımızın, eğitim anlayışımızın değişmesiyle birlikte takvimimiz de değişip, Hicri takvimden Miladi takvime dönüştürüldü. 1925 yılındaki bu geçişten sonra 1935’te çıkarılan düzenlemeyle yılbaşı da resmî tatil günleri arasında yer aldı.
Önceleri resmi balolarla özümüze uygun olmayan kutlamalar devletin üst tabakası arasında yaygınlaşırken Televizyon yayınlarıyla kutlamalar halk arasında yaygınlaştırıldı. Derken bir de baktık ki yılbaşı yaklaşırken mağazaların hıristiyan inancına ait Noel sembolleriyle süslenmesi gittikçe yaygınlaştı.
Bugün bazı semtlerde öyle bir nesil yetişti ki, Ramazan’da oruç tutmuyor, Kurban Bayramı’nda kurban kesmiyor, bayram iznini otellerde tatil yapmak için kullanıyor. Ama yılbaşını kutlamak için hazırlıklara günler öncesinden başlıyor. Nasıl böylesine kendine dinine, kendi örf ve adetlerine yabancı bir nesil yetişti?
Her Milletin Özel Bayramları Vardır
Hâlbuki her milletin kendine ait örf ve adetleri vardır. Bilhassa bayramlar, her milletin temel değerlerinin tezahür ettiği zamanlardır. Bizler bayramlarımızı kendimize ait tebrikleşme ve ziyaretleşmelerle akrabalık bağlarımızı tazeleme vesilesi yaparız. Yılbaşı ise batının anlayışını yansıtan nefsani ve maddiyatçı bir anlayışla kutlanır.
Bilhassa eğlence mekanlarında yılbaşı kutlamalarında dinimize göre haram olan içki, kumar, iffetsizlik, çılgınca eğlenmek gibi taşkınlıklar sergilenmektedir. Hepimizi biliyoruz ki ülkemizde gençliği yozlaştıran bu eğlence mekanları için yılbaşı eğlenceleri büyük bir gelir kapısıdır. Belki ilk kez bir yılbaşı gecesi eğlence yerlerine giden bir genç orada içtiği içkisinden sonra veya orada iffetini kaybetmesinin neticesinde doğru yoldan ayrılmaktadır.
“Her günahın içinde küfre giden bir yol vardır,” demişlerdir. Dinimize göre günah işleyen bir kişi, dinden çıkmaz ve tevbe ederse Allah-u Zülcelâl affedebilir. Ancak çoğu zaman bu gibi kutlamalarda toplu halde adeta bir başkaldırı halinde işlenen günahlara maalesef tevbe edilmemektedir. Çünkü nefisler birbirini kışkırtarak, günaha günah demeyi bile gericilik, yobazlık diye yaftalamaktadır.
Gençlik çağının ana karakteri olan akran düşkünlüğü ne yazık ki böyle zamanlarda adeta topluca Allah’a isyan etme şekline dönüşmektedir ki bu çok tehlikeli bir gidişattır.
Allah-u Zülcelâl, “İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup sakının…” (Mâide, 2) buyuruyor.
Bir genç tek başına ve gizlice günah işlemiş olsa bundan tevbe etmesi daha kolaydır. Kimsenin bilmediği bir günahı kendisi de ifşa etmediği sürece Allah-u Zülcelâl örter ve defterinden siler. Ama günahların bir azgınlık ve çılgınlık halinde işlenmesi Kur’ân-ı Kerim’in tabiriyle tuğyandır, yani Allah’ın gazabını celp edecek bir haldir. Geçmiş kavimlerin böyle topluca tuğyan ettikleri zaman helak edildiğini görüyoruz.
Günümüzde bazı kişiler de ailecek eğlenmeyi daha masum saymaktadır. “Biz Noel kutlamıyoruz, yılbaşı kutluyoruz. Sadece yemek, kuruyemiş gibi şeyler hazırlayıp, bir araya geliyoruz,” diyebiliyor.
Elbette müslümanlar senenin diğer bütün gün ve gecelerinde birbirlerine hediye alabilir ikramda bulunabilir. Ama özellikle o geceyi eğlence ile geçirmek gönüllerde Hristiyan alemine karşı bir özentinin, bir meylin ifadesidir. Velev ki içki, piyango ve tesettürsüzlük gibi haramlar olmasa bile o gece eğlenmek doğru değildir. Çünkü en ufak bir benzeme isteğinden bile kaçınmak gerekir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem: “Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır.”(Ebu Davûd, Libas 4) buyurarak Müslüman olmayanlarla benzeşmemeye dikkat etmemizi öğütlüyor.
Aile büyüklerinde ufak bir benzeme isteği görülse çocuklarda daha fazlası görülebilir. Baba sadece evde gazoz içse çocuk dışarıya çıkıp arkadaşlarıyla bira içebilir.
Mutlaka onları bilinçli yetiştirmeliyiz ki, hakkı hak bilsin, batılı batıl bilsin; kendi öz değerlerinin farkında olsun.
Zalimlere Meyletmeyin
İslam alemine zulmeden, sömüren, tepeden bakan, başına gelen felaketleri umursamayan batılı zalimlere karşı kalbimizde her zaman bir direniş hali olmalı, onlara benzemekten uzak durmalıyız.
Bir yandan tarih kitaplarımızda, kurtuluş savaşında bu Hıristiyan ülkelerin memleketimizi işgal ettiğini, onları ne canlar pahasına bu topraklardan söküp attığımızı yazıyoruz. Ama bir yandan da dün bizi silahlı askerlerle işgale geldiği zaman püskürttüğümüz bu haçlı devletlerin, dini bayramlarını kendimize ait bayramlardan daha büyük bir ilgi ve gayret ile kutluyoruz. Bu çelişkiyi çocuklarımıza nasıl izah edeceğiz?
Bilhassa zamanımızda Hıristiyan dünyasının baskın olduğunu düşünürsek çocuklarımızı onlara karşı şuurlu yetiştirmemizin önemi daha iyi anlaşılır. Zaten günümüzde medya, sinema ve televizyon sektöründe Hıristiyan âleminin baskınlığı söz konusudur. Bizim çocuklarımız kendi değerlerini tanımadan onların özendirdiği değerlerle karşı karşıya kalmaktadır.
Ne yazık ki yeni yetişen nesillerin aklı ve gönlü, ellerindeki cep telefonlarının, dijital araçların bağlandığı internet ağları yüzünden yabancı kültürün istilası altında… O yüzden de kendi ecdatlarına o kadar yabancılaştılar ki, şimdi bu toprakları İslam yurdu yapan, bizi biz yapan mübarek zatları anlayamayacak hâle geldiler.
O mübarek zatların, uğruna hayatlarını verdikleri ulvi gayeleri anlamaktan o kadar uzak yetiştirildiler ki; onların mücadelesini ve fedakârlıklarını idrak etmeleri çok zor hâle geldi. Zamanın maddiyatçı değerleri zaten onları batının sunduğu cazip fırsatlara doğru çekiyor.
Çocuklarımız zaten dış dünyada kapitalizmin, dünyevileşmenin, batı özentisinin tesiri altında; bari evlerinde onlara sağlam bir aşı vuralım ki, öz kimliklerini büsbütün kaybetmesinler. Bir yandan böyle bir istilanın altında olan gönüllerine, bir de aileleri olarak yılbaşı adı altında Hıristiyanların kutlama gününe herhangi bir şekilde iştirak etmemiz çok zararlı olacaktır.
Batıla Benzemeyin!
Unutmayalım ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem nafile bir amelde bile Yahudilere muhalefet etmeyi emrederek:
“Aşûre orucunu tutun; ancak bir gün önce veya bir gün sonra da tutmak sûretiyle yahudîlere muhâlefet edin!” (Ahmed, I, 241; Bezzâr, no. 1052; Heysemî, III, 188) buyuruyor.
Dinimizde sahur yemeği yemek sünnettir. Hatta yiyecek bir şey bulamıyorsa bir yudum suyla bile olsa sahur yaparak Yahudilerin orucuna benzememeye çalışmak gerekir. Çünkü sahur yemeği Muhammed ümmetinin orucunun alametidir.
İbadetlerde bile Yahudi ve Hıristiyanlara benzemekten kaçınmak gerekiyorsa, Hz. İsa aleyhisselamın doğumuyla hiç ilgisi olmayan, güneşe tapanların kutlamalarından gelen Noel adetlerine özenmemek çok daha önemlidir.
İşte Müslümanlar on dört asırdan bu yana dinlerini bozulmadan koruyabilmişlerse şuurlu ve tavizsiz tavırları sayesinde olmuştur. Düşünelim, Müslümanlar fethettikleri diyarlarda soykırım yapmadılar, kimsenin dinini zorla değiştirmediler. Aksine her topluluğu kendi dinlerinde özgür bıraktılar. Ama Bizans, İran, Mısır, Hint ve Çin gibi köklü medeniyetleri olan kavimlerin içinde eriyip gitmediler. Niçin? Hiç kuşkusuz İslam’ın aşıladığı “batıla benzememe şuuru” sayesinde…
Hz. Ömer radıyallahu anh şöyle buyurmuştur:
“Bayram günlerinde, kiliselerinde müşriklerin yanlarına girmeyin. Çünkü Allah’ın lâneti, onların üzerine inmektedir.” Abdullah b. Amr radıyallahu anh buyuruyor ki:
“Her kim, Acemlerin ülkesinden geçerse, onlarla beraber onların Nevruz ve Mihrecân bayramlarını kutlar ve (tevbe etmeden) bu hâl üzere ölürse, kıyâmet günü onlarla beraber haşrolur.”(Beyhaki)
Görüldüğü gibi bu mesele sadece bir örf adet meselesi değil, iman meselesidir. Allah korusun, bir milletin dini bir sembolünü örnek alarak taklit etmek, imana zarar verir.
İslam alimleri, yumurta boyamak gibi basit bir hususta bile yabancı milletlerin dini bayram ve adetlerine uymayı imana zarar veren bir davranış olarak yasaklamışlardır. Çünkü bu Müslümanların kendi imanlarını ve dini mensubiyetlerini muhafaza etmelerinin yegane yoludur.
Eğer bu hususta gevşeklik içinde olursak, çocuklarımız misyonerlerin cirit attığı eğitim ve internet mecralarında çok büyük tehlike ile karşı karşıya kalırlar. Misyonerler biliyorlar ki bir müslüman çocuğu kolayca dinini terk edip başka dine geçmez. Ama kendi dininin hayat tarzından uzaklaşır, Hıristiyanların değerlerine özenirse, onlara müşteri olur ve onların değerlerine hizmet eder hale gelir.
Rabbimizin ikazını unutmayalım:
“Sen onların dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.”(Bakara, 120)
Dünyada büyük bir güce sahip olan Hıristiyan alemi, bugün gençlik dinamizmini kaybetmiştir. Bu yüzden bizim gençliğimize gözünü dikmiştir. Her yerde misyonerler cirit atarken yeni nesillerimizi Hıristiyan sembollerinden uzak tutmak ve kendi değerlerimize sahip çıkacak şekilde yetiştirmek çok önemlidir.