Tasavvuf, Peygamber Efendimiz’in Hayatını Örnek Almaktır
Tasavvuf, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin o mübarek hayatının, kıyamete kadar gelecek asırlara ve nesillere in’ikasını (yansımasını) sağlayacak bir gönül aynasından ibarettir. Diğer bir ifadeyle, sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin mübarek hayatıyla zahiren (dışta) ve batınen (manada) bütünleşerek, engin bir muhabbetle kaynaşmaktır. Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin ruhaniyetinden hisse alabilmek ve ruhen O’nunla mezc olabilmektir.
“Kişi sevdiği ile beraberdir.” hadis-i şerifinin muhtevasına girebilme niyetiyle ibadet, taat, ahlak ve muamelatta Habîb-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimize mutabaatın merkezleştirildiği bir hayat tarzına erişebilme gayretinde bulunmaktır.
Ayet-i kerimede buyrulur: “Kim Rasûlʼe itaat ederse, Allahʼa itaat etmiş olur…” (en-Nisa; 80)
Hadîs-i şerîfte de: “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyrulmaktadır. (Buharî, Edeb, 96)
Peki, tasavvuf nedir?
Tasavvuf; Allah Rasûlüʼyle her hususta beraber olabilme gayretidir. Yani hissiyat ve fikriyatta, hal ve davranışlarda, ibadette, ahlakta ve muamelatta Oʼna benzeyebilme cehdidir.
Tasavvuf; Allah Rasûlü’nün kalbî hayatından ve gönül dokusundan hisseler alarak, aynen Peygamber Efendimiz gibi, rahmet üslûbuyla ve îtidal üzere yaşayabilmektir. Zira O, beşeriyete emsalsiz bir örnek şahsiyet, en büyük rehber ve alemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Tasavvuf; Kurʼan ve Sünnet’i kalbî derinlikle hissedip, ihlas, takva, muhabbet, marifet, aşk ve vecd içinde hayatına tatbik edebilmektir.
Tasavvuf; Kurʼan, kainat ve insanda sergilenen ilahî azamet tecellîlerinin ve ilahî kudret nakışlarının tefekküründe derinleşerek marifetullahʼta mesafe alabilmek, yani Cenab-ı Hakkʼı kalben tanıyabilmektir.
Tasavvuf; kalben safaya ermektir. Yani iç alemi şirk, küfür, nifak, riya, kibir, enaniyet, haset, ihtiras, cimrilik gibi menfiliklerden arındırmak ve onu îman, tevhîd, ihlas, tevazû, teslîmiyet, tevekkül, rıza, hiçlik, zühd, diğergamlık, cömertlik, hizmet, fedakarlık gibi güzel vasıflarla kemale erdirmektir.
Tasavvuf; nefse karşı son nefese kadar devam eden ve asla sulhü olmayan bir cenktir.
Tasavvuf; “takva”ya erebilmektir. Daima ilahî hudutlara riayet ederek hiçbir zaman Kurʼan ve Sünnet ölçülerinin dışına çıkmama hassasiyetidir. Her halükarda ölçüyü, dengeyi, istikameti koruyabilmektir.
Tasavvuf; manevî terbiye ile “îman”dan “ihsan”a bir gönül yolculuğudur. Bu istikamet ile kulluk hayatımızda şerîati kemale erdirebilmektir.
Tasavvuf; ömrü “ihsan” duygusuyla, yani daima ilahî kameraların gözetimi altında olduğumuzun şuur ve idraki içinde yaşayabilmektir.
Tasavvuf; hayatın med-cezirlerine takılmama, değişen şartlar altında istikametini koruma, daima Allah’ın takdîrinden razı olma ve en mühimi de şikayeti unutma sanatıdır.
Tasavvuf; zahiren ve batınen kendini ikmal gayretindeki müʼminin, diğergam bir ruhla mahlûkata yönelerek onların eksikliğini telafî etmesidir. Kendi kurtuluşunun, başkalarının da kurtuluşuna hizmetten geçtiği şuuruna ulaşmaktır.
Velhasıl Tasavvuf; Allah Rasûlüʼnü aşk ile yakından tanıyabilme, Oʼnun yüce karakter, şahsiyet ve ahlakından nasîb alarak, dîni, özüne ve ruhuna uygun bir tarzda, vecd içinde yaşayabilme gayretidir. Bu nevî düsturlarla tezat teşkil eden, özünü ve ölçüsünü Kur’an ve Sünnet’ten almayan ne varsa -her ne kadar tasavvufa izafe edilirse edilsin- batıldır.