Ukbe Bin Âmir
Suffa Ashabı
Küfrün koyulaştığı bir zamanda, ahlaksızlığın, cehaletin, kötülüğün ve sapıklığın zirvelerde olduğu bir dönemde, her türlü kötülüğün meşru sayıldığı, dinin unutulduğu bir coğrafyada, Mekke’den başlayarak Dünya’yı aydınlatan bir Güneş doğuyor. İlk emri “Oku!” ile başlayan bu Güneş, insanları her yönden eğitip öğreterek, insanı ilgilendiren her alanda, dünya var oldukça, insanlığın kurtuluşuna vesile olan inanılmaz inkılaplar yapıyor.
O sadece toplumda değil, fert fert bu inanılmaz inkılabı gerçekleştiriyor. Cehaletin ve kötülüklerin pençesinde inleyen insanları alıp çok kısa bir sürede onları, her açıdan bambaşka insanlar haline getiriyor. Bir taraftan İslâm düşmanları ile savaşan, diğer taraftan ailelerine bir lokma yiyecek götürebilmek için çırpınan bu insanlar, bir taraftan da Allah Resulü (sav)’in Nübüvvet okulunda eğitiliyor, kıyamete kadar gelecek insanlara ışık tutacak ilim ve irfan öğreniyor ve insanlığa örnek olacak güzel bir hayat yaşıyorlardı.
Yalnızca biri değil, neredeyse hepsi, bir çok ilim dalında inanılmaz mesafeler kat ediyor, tefsir, hadis, fıkıh gibi bir çok ilim dalını yeniden inşa ediyorlar. Üstelik bu sahabelerin nerdeyse tamamı daha düne kadar, okuma yazma bile bilmeyen, hatta bir çoğu çobanlığı bırakıp, Suffe’ye gelmiş kişilerdi. Beyaz taşlara, hayvan derilerine yazı yazarak ilim tahsil ediyorlardı. Bu kadar olumsuzluklar içinde, asırlar boyu bütün insanlığı etkileyen ilim, ahlak, mana önderleri yetişti. İşte, onlardan biri de Ukbe bin Âmir (radıyallahu anhu)dur.
Ebû Uşşâne, Ukbe b. Âmir’den (r.anhum) naklediyor: “Allah Resûlü (sav), Medine’ye hicret ettiği sırada, ben kendimize ait olan koyunlarımızı otlatıyordum. Uzun süredir beklediğim haber nihayet geldi. Allah Resûlü (sav), Medine’ye teşrif etmişti. Hemen arkadaşlarıma konuşup, koyunlarımı onlara teslim ederek Medine’ye koştum. Allah Resulü (sav)’in yanına varınca:
– Elini uzat sana biat edeyim ey Allah Resûlü (sav)! dedim. Allah Resûlü (sav):
– Adın ne? Kimsin? Diye sordu. Ben:
– Ukbe b. Âmir, dedim. Allah Resûlü (sav):
– Bedeviler gibi mi biat etmek istersin, yoksa hicret yapanlar gibi mi? Diye sordu. Ben:
– Bilakis hicret yapanlar gibi biat etmek isterim. Dedim ve onlar gibi biat ettim.(1) Biatten sonra geri dönmeyip bir süre Medine’de kaldım.”
Ukbe b. Âmir Medine’ye gittiğinde Mescid-i Nebevî yapılmış, Mescidin bir kısmı, ilim tahsil eden Suffe Ashâbı için ayrılmıştı. Ukbe Medine’de kalmaya karar verince, Suffe’ye yerleşti. Büyük bir azim ve gayretle arkadaşları ile birlikte İslâm’ı öğrenmeye başladı. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem, onlarla yakından ilgileniyor, onları sürekli ilme teşvik ediyordu.
Ukbe b. Âmir (ra) anlatıyor: “Suffe’de kaldığımız zaman, bir gün Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem, yanımıza gelerek, bizi ilme teşvik etmek için:
– Hanginiz, Buthan Vadisinde sabahlarken kendisine her gün iki büyük ve semiz devenin gelmesini ve onları helal yoldan almak ister? Diye sordu. Biz:
– Hepimiz bunu isteriz, ey Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem! Dedik. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem:
– Sizden birinin mescide gidip, Allah’ın kitabından iki ayet öğrenmesi, o iki deveden daha hayırlıdır. Üç ayet öğrenmesi ise üç deveden, dört ayet dört deveden daha hayırlıdır.” buyurdu.(2)
Bir gün, Ukbe (ra) Efendimiz, Suffe’de arkadaşları ile ilmi konularda konuşurken, Allah Resûlü (sav) yanlarına gelir. Ancak bu kez onda bir farklılık vardı. Her zaman Ukbe’ye iltifat eden Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem, şimdi ondan yüz çeviriyordu. Belli ki ona bir şeyler anlatmak istiyordu. Yahut yaptığı bir yanlıştan dolayı Ukbe Efendimize kızmıştı. Bu durumu fark etmekte gecikmeyen Ukbe Efendimiz, Allah Resûlü (sav)in kendisinden niçin yüz çevirdiğini anlayamamıştı. Ancak sevgililer sevgilisinin kendisinden yüz çevirmesi Ukbe Efendimizi derinden sarstı. Belki yanlış anlıyorum diye biraz bekledi. Ancak yanlış anlamıyordu. Allah Resûlü (sav), defalarca ondan yüz çevirince, işin ciddi olduğunu anladı. Bir an önce bunun sebebini öğrenerek problemi halletmeliydi. Hemen Allah Resûlü (sav)e:
– Anam babam sana feda olsun ey Allah Resûlü (sav)! Niçin benden yüz çeviriyorsun? Diye sordu. Allah Resûlü (sav) ona yönelerek, unutup da ihmal ettiği çok önemli bir gerçeği hatırlattı. Ona:
– On iki kişinin İslâm’a girip Rabbinin rızasını kazanması mı senin için daha iyidir, yoksa bir kişinin mi? diye sordu.
Arkadaşlarının İslâm’a girmesine vesile olabilecekken onları ihmal edip daveti terk ettiğini fark eden Ukbe Efendimiz, hemen hazırlanarak, memleketine geri döndü. Arkadaşlarının yanına giderek onlara İslâm’ı anlatmaya başladı. Bir süre sonra, onların hepsini ikna eden Ukbe, bütün arkadaşlarının İslâm’a girmesine vesile oldu. Artık onların da hayatları Ukbe gibi değişmişti. Onlar da vakit kaybetmeden sıra ile Medine’ye giderek Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellemi ziyaret edip Nübüvvet pınarından kana kana içtiler.
İlim Nöbeti
Ukbe b. Âmir (ra) anlatıyor: “Onların da kalbine kor ateş düşmüştü. Onlar da benim gibi Allah Resûlü (sav)’e gidip ondan ilim irfan öğrenmek için yanıp tutuşuyorlardı. Herkes bu duruma bir çözüm arıyordu. Sonunda arkadaşlarımızdan biri:
– Benim için koyunları kim otaracak? Ben Allah Resûlü (sav)e gidip ondan ilim irfan öğreneceğim, dedi. Bir başka arkadaş onun koyunlarını otlatmayı üstlenince, hemen hazırlanıp Medine’ye gitti. Ertesi gün gelince etrafını çevirerek, neler öğrendiğini sorduk. Arkadaşımız öğrendiklerini tek tek bize anlattı. Sonra bir başka arkadaşımız Medine’ye gitti. Onu bir başka arkadaş takip etti. Böylece nöbetleşe Medine’ye gitmeye başladık. Her gün içimizden biri Medine’ye giderek Allah Resûlü (sav)i dinleyip geri dönüp bize anlatıyordu. Bu durum uzun bir süre böylece devam etti.”
Her şey çok güzel gidiyordu. Ancak ilim aşkı Ukbe’yi rahat bırakmıyordu. Belki arkadaşlarının unutup söylemedikleri bir şeyler vardı. Duyduklarını anlatsalar bile, gördükleri ve hissettikleri şeyleri tam olarak anlatmaları çok zordu. Bu düşünceler onu sürekli rahatsız ediyordu. Hikayesinin devamını şöyle anlatıyordu Ukbe:
“Kendi kendime dedim ki; Belki de arkadaşlarım duydukları şeylerin bir kısmını bize anlatmıyordur. Allah Resûlü (sav)den öğrendikleri şeylerin bazısını unutup bize aktaramıyorlardır. Bu düşünce beni kuşatınca, bir daha dönmemek üzere Medine’ye gitmeye karar verdim.
Nöbetim gelince hazırlandım, arkadaşlarıma söyleyerek Medine’ye gittim. Oraya gittiğimde Müslümanlar Tebük Savaşı’na gitmişlerdi. Onlara katılmak için yoluma devam ederek Tebük’e doğru gittim. İslâm ordusuna kavuştuğumda akşam olmuştu. Allah Resûlü (sav), sahabeleri ile oturmuş onlarla konuşuyordu. Yanlarına gittiğimde Allah Resûlü (sav) şöyle buyuruyordu: “Kim tam bir abdest alır, sonra kalkar bütün kalbi ile Allah’a yönelerek iki rekat namaz kılarsa, annesinden yeni doğmuş gibi bütün hatalarından arınır.” (3)
Koyunlarını bırakıp gelen Ukbe Efendimiz, birkaç yıl içerisinde ilmin zirvesine çıkarak pek çok önemli görevi yerine getirdi.
Nefisle cihadı
O yalnızca cihad meydanında İslâm düşmanları ile savaşmıyor, bilakis içindeki ve çevresindeki kötülüklerle mücadele ediyordu. Çünkü aynı hadisin devamında rahmet peygamberi şöyle buyuruyordu: “Gerçek mücahid, nefsi ile mücadele edendir.”(4) O bu hadisi çok iyi kavradığı için ömür boyu duygularının emrettiği kötülüklerle savaşarak onlardan uzak durdu.
Zekat Memurluğu
Allah Resûlü (sav), çevre kabileler İslâm’a girince, sahabelerden bazılarını çeşitli zamanlarda buralara tebliğ, öğretmenlik, zekat memurluğu gibi bir çok sebeple gönderdi. Bu sahabelerden biri de Ukbe b. Âmir’dir. Ferâiz ilmini çok iyi bildiği için Allah Resûlü (sav), onu çeşitli bölgelere zekat toplamak için gönderdi. Görev yaparken zaman zaman sorunlar yaşar, onları nasıl çözmesi gerektiğini Allah Resûlü (sav)e sorarak öğrenirdi.
Ukbe b. Âmir (ra) anlatıyor: Bir gün Allah Resûlü (sav)e giderek ona: “Ey Allah Resûlü, Sen bizi çeşitli kabilelere gönderiyorsun. Onlardan bazıları bizi konuk etmiyor (Aç kalıyoruz.). Onlara karşı nasıl davranmamızı istersin?”(5) diyerek ne yapmaları gerektiğini sordular. Allah Resûlü (sav) onlara: “Bir kavme konuk olduğunuzda, size bir misafire yapılan ikramı yaparlarsa, bunu kabul edip geri çevirmeyin. Eğer böyle yapmazlarsa onlardan misafir hakkını (vermeleri gerektiği kadarını (6) alın.” Buyurdu. (7)
Kadılığı
Ukbe Efendimiz, bizzat Allah Resûlü (sav) tarafından kadı olarak görevlendirilmiş seçkin sahabelerden birisidir.
Ukbe b. Âmir anlatıyor: “Bir gün Allah Resûlünün yanında oturuyordum. Bulunduğumuz yere bir konuda birbirleri ile anlaşamayan kavgalı iki adam geldi. Bu kişiler haklarında hüküm vermesi için Allah Resûlüne gelmişlerdi. Allah Resûlü, bana dönerek:
– Bu ikisinin arasında hüküm ver? Buyurdu. Ben:
– Anam babam sana feda olsun ey Allah Resûlü! Buna sen daha layıksın. dedim. Allah Resûlü (sav) emrini tekrarlayarak:
– Bu ikisi arasında hüküm ver! Buyurdu. Bunun üzerine ben:
– Ne ile hüküm vereyim! Diye sordum. Allah Resûlü (sav):
– İçtihat et! Eğer isabet edersen sana on sevap verilir. Eğer hata yaparsan, o zaman da bir sevap alırsın, buyurdu.(8)
Müftü-Müçtehitliği
Alim sahabelerden olan Ukbe Efendimiz (ra), Allah Resûlünden aldığı terbiyeden dolayı, tevazu gösterip öne atılmasa da kendisine bir çok konuda fetva sorulmuş, o da konu ile ilgili görüşlerini söylemiştir.
Buhâri Alış-Veriş bahsinde anlatır: “Bir gün halktan bazı kimseler İbrahim en-Nehâi’ye Horasan ve Sicistan’dan gelenleri şikayet ederek:
– Horasan ve Sicistan çobanlarından bazı hayvan simsarları, insanları aldatıyor. dediler. Bu duruma oldukça çok canı sıkılan İbrahim en-Nehâi:
– Dün Horasan’dan geldiler, bugün Sicistan’dan, diyerek hoşnutsuzluğunu ifade etti. Ukbe b. Âmir’e gidilerek ona konu ile görüşü sorulunca şöyle buyurdu:
– Bir insanın, malındaki kusuru söylemeden, malının kusurunu bile bile satması helal olmaz.(9)
Kârilerden olması
Ukbe b. Âmir (ra) Efendimiz sesi çok güzel olan, son derece güzel Kur’an okuyan, Kıraat ilmine vakıf sahabe efendilerimizin önemli Kârilerinden biriydi. Bu özelliklerinden dolayı sahabeler zaman zaman ondan Kur’an okumasını ister, onu huşu ile dinlerlerdi.
Ayrıca kendisi tarafından yazılan bir Kur’an’ın olması, onun bu konudaki ilmi derinliğini anlamamıza yardımcı olacaktır.
Fıkıh, Hadis ve Tefsir ilimlerinde önemli yeri olan Ukbe (ra) Efendimizin bu ilimlerle ilgili bilgisini gösteren bir çok rivayet vardır. Allah Ondan Razı olsun. (Amin)
Notlar: 1) Abdurrahman Ak, Uzama Havle’r-Resul, 2/1346. 2) Müslim, Misâfir, 251. 3) Müslim, Tahâret, 17; Dârimî, Vudu’, 44. 4) Tirmizi, Fedâil, 2. 5) Müslim, Lukâta, 17. 6) Buhâri, Bir ve Sıla, 85. 7) Buhâri, Mezâlim, 18. 8) İbn Manzûr, Muhtasar Târîhi Dımeşk li ibn Asâkir, 17/99. 9) Buhâri, Buyu, 19.