Useyd İbnu’l-Huzayr Radıyallahu Anh
Mekkeli genç davetçi Musab ibni Umeyr, İslam tarihinin tanıdığı ilk davet heyeti içinde Yesrîb’e gelmiş, Hazrec eşrafından Esad İbnî Zurare’ye misafir olmuştu. Orada kalıp davet görevine de devam ediyordu. Yesribliler, genç davetçi Musab İbn-i Umeyr’în sohbetlerine büyük ilgi göstermeye başlamışlardı. Tatlı dili, açık sözlülüğü, yumuşak başlılığı ve güzel yüzündeki iman parıltısı onları kendisine bağlıyordu.
Bütün bunların üstünde, başka bir şey daha onları kendisine çekiyordu. İşte bu; coşturucu, yumuşak sesiyle ve tatlı büyüleyici vurgularıyla bazı ayetlerini onlara okuduğu Kur’an’dı. Böylece katı kalpleri yumuşatıyor, akmayan gözyaşlarını coşturuyordu. Onun sohbetlerinde bulunanlar, İslam’a girmiş ve iman bölüklerine katılmış olarak kalkarlardı.
İslam’la tanışması
Bir gün, Es’ad İbni Zurare, Abdu’l-Eşheloğulları’ndan bir gurupla, görüşmek ve onlara İslam’ı anlatmak üzere, davetçi misafiri, Musab İbni Umeyr’le birlikte dışarı çıkmıştı. Abdu’l-Eşheloğulları’nın bahçelerinden birine girdiler ve hurma ağaçlarının gölgesi altındaki tatlı suyu bulunan bir kuyunun yanına oturdular.
Daha önce Müslüman olmuş bir grupla, onu dinlemek isteyen başka bir gurup, Mus’ab’ın başına toplanmıştı. O da hemen onu dinlemek isteyen ve konuşmasının güzelliğine kapılmış insanlara, davet görevini yapmaya başlamıştı.
Birisi, Evs kabilesinin ileri gelenlerinden olan Useyd İbnu’l-Huzayr’la Sa’d İbni Muaz’a gelip Mekkeli davetçinin onların evlerine yakın bir yerde konakladığını ve ona bu cesareti verenin de Es’ad İbni Zurare olduğunu bildirdi.
Sa’d İbni Muaz, Useyd İbnu’l-Huzayr’a şöyle dedi: “Bizim zayıf olanlarımızı İslam’a girmeye teşvik etmek ve tanrı-larımıza sövmek için evlerimize kadar gelen o Mekkeli delikanlıya git! Yaptıklarından vazgeçir ve bugünden sonra, bizim yurdumuza ayak basmamasını söyle!”
Sonra şunu da ilave etti: “Eğer o, teyze oğlum Esad İbni Zarure’nin misafiri olmasaydı ve onun himayesinde hareket etmeseydi…”
Useyd, mızrağını alıp bahçeye gitti. Es’ad İbni Zurare onun geldiğini görünce Mus’ab’a şöyle dedi:
– Mus’ab! Bu gelen kavminin efendisi, en akıllı ve en olgun kişisi Useyd İbnu’l-Huzayr’dır. Eğer o Müslüman olursa birçok kişi İslam’a girer, Allah için ona iyi davran…
Useyd İbnu’l Huzayr gelip topluluğun yanında durdu ve Mus’ab ve arkadaşına dönüp şöyle dedi:
– Niçin bizim yurdumuza geldiniz ve niçin bizim zayıf kimselerimizle uğraşıyorsunuz? Eğer, sağ kalmak istiyorsanız, derhal burayı terk ediniz.
Müslüman olması
Mus’ab, imanın nuru parlayan yüzüyle Useyd’e döndü, düzgün ve büyüleyici lehçesiyle şöyle konuştu:
– Ey kavminin efendisi olan kişi! Sen bundan daha iyi bir şey yapmak ister misin?
– Nedir o?
– Yanımıza otur ve bizi dinle. Eğer söylediklerimizi beğenirsen, bizi kabul edersin. Şayet beğenmezsen bir daha dönmemek üzere buradan ayrılırız.
– Peki, tamam, doğru söyledin, deyip mızrağını yere dikti ve oturdu. Mus’ab ona, İslam’ı anlatmaya ve bazı Kur’an ayetlerini okumaya başladı. Useyd’in yüzünün asıklığı gidip neşesi yerine gelmişti. Şöyle sordu:
– Söylediğin bu şeyler ne kadar güzel, okudukların ise ne kadar yüce! Müslüman olmak istediğinizde siz ne yaparsınız? Mus’ab şu cevabı verdi:
– Boy abdesti alıp elbiselerini temizlersin. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin Allah’ın elçisi olduğuna şehadet eder ve iki rekât namaz kılarsın.
Useyd kalkıp kuyunun başına gitti ve suyu ile temizlendi. Allah’tan ilah olmadığına, Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet getirdi ve iki rekât namaz kıldı.İşte o gün, İslam birliklerine, beğenilen Arap süvarilerinden ve Evs’in sayılı efendilerinden birisi daha katılmış oldu.
Akıllılığı, asilzadeliği, kılıç ve kalem erbabından olması sebebiyle, kavmi ona kâmil (olgun) künyesini vermişti. Çünkü o, binicilik ve atıcılığının yanında okuyup yazanların ender bulunduğu bir toplumda okuma yazma bilen birisiydi. Onun İslam’a girmesi, Sa’d İbn Muaz’ın da Müslüman olmasına, o ikisinin Müslüman olmaları, Evs kabilesine mensup birçok kişinin Müslüman olmalarına sebep oldu.
Bundan sonra Medine, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin hicret yeri ve yurdu, büyük İslam devletinin temeli oldu. Useyd İbnu’l-Huzayr, Mus’ab İbn Umeyr’in Kur’an okuyuşunu duyduktan sonra, âşığın maşukuna tutulduğu gibi Kur’an’a âşık oldu.
Artık Useyd, Allah yolunda savaşan bir mücahid yahut Allah’ın kitabını okuyan bir kul olarak gösteriliyordu. Onun sesi yumuşak, açık ve tecvidi güzel idi. Gece olup gözler uykuya dalınca onun en çok sevdiği şey Kur’an okumaktı.
Melekler seni dinliyorlardı
Ashabı Kiram, adeta Useyd’in Kur’an okuduğu vakitleri bekler, onu dinlemek için birbirleriyle yarış ederlerdi. Ne mutlu Hz. Muhammed sallallahu aleyhi veselleme indirildiği şekliyle ondan taze olarak Kur’an dinleme imkânı bulanlara!..
Yerdekiler gibi göktekiler de onun Kur’an okuyuşunu beğenmişti. Bir gece yarısı, Useyd İbnu’I-Huzayr evinin avlusunda oturuyordu. Oğlu Yahya da yanında uyumaktaydı. Allah yolunda cihad etmek için hazırladığı kısrağı da biraz ilerde bağlı duruyordu. Gece sakin, gökyüzü berrak idi. Yıldızların gözleri sessizlik içindeki dünyaya, şefkat ve merhametle bakıyorlardı.
Useyd İbnu’l-Huzayr, içinde, bu nemli vadilere Kur’an kokularını yayma isteği duydu. Yumuşak ve şefkat dolu sesiyle okumaya başladı: “Elîf, Lâm, Mim. Bu öyle bir kitaptır ki kendisinde (Allah katında gönderilmiş olduğunda) hiç şüphe yoktur. O, takva sahipleri için doğru yolun ta kendisidir. Onlar sana indirilene de senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete ise onlar şüphesiz bir bilgi ve iman beslerler.” (Bakara; 1-4)
Bu arada kısrağının sesini duyuyordu. Kısrak, nerdeyse bağını koparacak şekilde şaha kalkıyordu. Useyd İbnu’l-Huzayr susunca, kısrak da sakinleşiyordu.
Tekrar okumaya başladı: “İşte onlar, Rablerinden (gelen) hidayetin tam üzerindedirler. Asıl muratlarına kavuşanlar da işte onlar.” (Bakara; 5) Şimdi ise kısrak, öncekinden de fazla şaha kalkmıştı. Yine sustu…
Kısrak yine sakinleşti. Bu birkaç defa böyle tekrarlandı. Okuduğu zaman kısrak ürküp şaha kalkıyor, okumayı kestiği zaman sakinleşip hareketsiz kalıyordu.
Useyd, onun oğlu Yahya’yı çiğnemesinden korkup uyandırmak için oğlunun başına gitti. O esnada gözü, gökyüzüne ilişti. Şimdiye kadar gözünün, daha şahanesini ve daha güzelini görmediği paraşüte benzeyen bir bulut gördü. Sanki ona lambalar takılmış, ufukları bir ışık ve parıltı doldurmuştu. Onlar, gözlerden kayboluncaya kadar yükseldiler.
Sabah olunca, Rasulullah aleyhisselatu vesselama gidip gördüğünü anlattı. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdu: “İşte onlar meleklerdi, seni dinliyorlardı ya Useyd… Eğer, Kur’an okumaya devam etseydin, insanlar da onları görürlerdi.”
Rasulullah aşığıydı
Useyd İbnu’l-Huzayr, Allah’ın Kitabına düşkün olduğu gibi Allah’ın Rasulü’ne de düşkündü. O -kendi anlattığına göre- kendisi Kur’an okuduğu veya dinlediği zaman, içi her şeyden arınır, imanı artardı. Yine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, hutbe okuduğu veya konuştuğu zaman da gönlü tertemiz bir hal alırdı.
Çoğunlukla, bedenini Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin bedenine dokundurmak, öpmek için onun vücuduna yüzünü koymak isterdi. Bir defasında böyle bir şeye imkân bulmuştu da… Bir gün, Useyd halka güzel söz ve nüktelerle konuşma yapıyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, konuşmasını beğendiğini ifade etmek üzere, eliyle onun böğrüne dokundu. Useyd:
– Canımı yaktın ya Rasulallah! Dedi. Rasulullah aleyhisselatu vesselam da:
– Öyleyse benden hakkını al Useyd! Diye buyurdu. Useyd radıyallahu anhu:
– Ama sizin üzerinizde gömlek var. Hâlbuki siz, dokunduğunuzda benim üzerimde gömlek yoktu, dedi.
Allah’ın Rasulu, vücudundan gömleğini çıkardı. Useyd, onu bağrına basıp koltuğuyla böğrü arasındaki yerleri öpmeye başladı. Bir taraftan da şöyle diyordu:
– Ya Rasulallah! Bu, sizi tanıdığımdan beri en büyük arzumdu. Şimdi bu arzuma nail olmuş bulunuyorum.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, Useyd’in sevgisine sevgiyle karşılık verir, onun İslam’a girmede gecikmediğini ve Uhud’da öldürücü yedi darbe alıncaya kadar kendisini savunduğunu unutmazdı. Onun kabilesi arasındaki değer ve mevkiini bilir, birisi hakkında aracılık yaparsa kabul ederdi.
Allahu Teâlâ bizleri; bu dünyada onların izinden gitmekle, ahirette de komşuluklarıyla nasiplendirsin. (Âmin)