Uyuşturucu Bağımlılarına El Uzatalım…
Hayatınızı yeniden
kurgulayan bir insan
Bir insan düşünün; yanına her gittiğinizde hayatınızda yeni ufuklar açılıyor, onunla her konuştuğunuzda ferasetinizin arttığı hissediyorsunuz, onu her dinlediğinizde “hikmet dedikleri bu” diye içinizden geçiriyorsunuz…
Onun yanına vardığınızda kendinizi önemli hissediyor ve kendinize karşı saygınız, insanlara karşı sevginiz artıyor, kendinizden başka insanları düşünmeniz gerektiğini; başkaları için iyilikler yaptıkça kendi iyiliğinizin arttığını fark ediyorsunuz…
Bir insan düşünün ki siz yanına her vardığınızda, sizi şefkatle kucaklıyor ve hayatınızda yeni pencereler açıyor, dünyada kendinizden başka birçok insanın ve bu insanların, aslında kendinizden daha çok ilgiye ve yardıma ihtiyacı olduğunu anlıyorsunuz…
Evet, Seyda Hazretlerinden bahsediyorum. Her hafta yanına vardığımızda, yeni ufuklar ve yeni hedefler önümüze koyuyor ve hizmet ettikçe var olabilmemin hazzını tattırıyordu bize.
‘Gençlere sahip çıkın’
Seyda Hazretleri, bu sefer de bizleri karşısına almış nasihat ederken, yine hayatımızdaki önem sıralamasını değiştirecek nasihatlerde bulunuyordu:
“Sizlere özellikle söylüyorum, bu sokaklarda kötü alışkanlıklara kapılmış gençlerle ilgilenin, uyuşturucu kullanan veya başka kötü maddelere bağımlı olmuş gençleri bulun, onların o illetten kurtulmaları için yardımcı olun. Ama öncelikle gençler, çocuklar, bu kötü alışkanlıklara düşmeden önce onlara sahip çıkmamız lazım, onlara, henüz bu kötülüklerin pençesine düşmeden sahip çıkarsak o kötülüklerin eline düşmelerini engelleriz” buyurdu.
Evet, kötülüğe düşmüş insanlarla ilgilenmek önemli idi ama Seyda Hazretleri daha da önemli bir konudan bahsediyordu, o kötülüklerle henüz tanışmamış gençlere ve çocuklara sahip çıkmaktan ve onlarla ilgilenmekten…
Bir hastalık vücudu sarmadan önce tedbir almak, yani “koruyucu hekimlik” deniyordu buna. Allah dostları, asırlardır bunu yapıyorlar, insanlar henüz kötülüklerle tanışmadan, hasta olmadan; o hastalık ve marazlara karşı uyarılıyor ve o marazlarla nasıl baş edecekleri konusunda yetiştiriliyordu. Bir nevi koruyucu hekimlik yöntemi, asırlardır Allah Dostlarının dergâhlarında sohbetlerinde uygulanıyordu.
Bu gün de bizlere, Seyda Hazretleri bu konuyu anlatıyor ve toplumun kanayan yarası olan madde bağımlısı gençlerimize sahip çıkmamızı söylerken, asıl önemli meselenin onlar şeytanın pençesine düşmeden, onlara sahip çıkmak olduğunu nasihat ediyordu.
Yıllardır, Seyda hazretlerinin yanına gelen birçok insan, bu “koruyucu hekimlikten” faydalanırken, birçoğu da düştükleri durumdan kurtulmak için koşuyorlardı bu kapılara.
Yıllar önce, Seyda hazretlerinin yanına gelen bir içki bağımlısı genç adamı hatırlıyorum… Seyda Hazretleri, karşısında oturan adama tebessümle bakıyordu. Adam, başını öne eğmiş ve içli içli ağlıyor ve arada bir, Seyda Hazretlerine mırıldanarak derdini anlatmaya çalışıyordu.
– Ben… efendim, yıllardır bu illetin pençesindeyim, sizden dua ve himmet bekliyorum. Ailem, eşim dostum, herkes benden bıkmış durumda, ben bu durumdan kurtulmak istiyorum onun için sizin duanızı almaya geldim. Seyda Hazretleri adama tebessümle bakıyor ve onu şefkate süzüyordu;
– Sen niyetini almışsın, Allah-u Zülcelal sana yardım edecektir, inşaallah. Bizler de dua ederiz. Allah-u Zülcelal seni bu kötü alışkanlıktan kurtarsın, sen tövbene sahip çık, gerisini Allah-u Zülcelal düzeltir, diyordu.
Adam içki müptelası olmuş, yıllardır bu illet yüzünden ailesi dağılmış, ticareti batmış ve her şeyi darmadağın olmuş, son umut olarak Allah Dostuna sığınmış…
Onun bu halini görünce Seyda Hazretlerinin bir sohbetinde anlattığı menkıbe aklıma gelmişti. Bir Allah Dostuna sormuşlar:
– Siz bu yolu nasıl öğrendiniz?
– Ben bu yolu bir sarhoştan öğrendim, buyurmuş.
– Nasıl bir sarhoştan öğrendiniz? Diye sorduklarında.
– Bir gün evime gidiyordum, bir adam gördüm, sarhoşluktan yere yıkılmış ve gelen giden o adama hakaretler ediyor o da yattığı yerde inliyor. Yanından geçerken, birden ağzından dökülen sözler dikkatimi çekti ve ona yaklaşarak kulak verdim. O sarhoş adam:
“Ya Rabbi görüyorsun benim halimi, bu günahkâr halimle kimse beni istemiyor, kimseler bana bir kapı açmıyor. Biliyorum ki hepsi de haklıdır, onlardan şikâyetçi değilim. Ben bu halimden sana şikâyetçiyim ve senden tek dileğim var. Allah’ım, biliyorum ki sen, kulların gibi değilsin; sen merhamet ve şefkat sahibisin. Ben bu halimden razı değilim ama yine de bu halden kendimi kurtaramıyorum, dünyada bütün kapılar kapansın yüzüme razıyım ama sadece sen bana kapını kapatma yeter… Diyerek ağlıyordu.”
– O zaman anladım ki ne halde olursam olayım, Allah-u Zülcelal’in kapısından ayrılamayacağım ve onun kapatmadığı kapıdan girmek için çaba sarf edeceğim.
Şimdi bu adam da Allah-u Zülcelal’in her zaman açık olan Tevbe kapısından içeri girmek için gayret gösteriyordu.
‘Bu bizim görevimiz olsun’
Seyda hazretleri devam ediyordu: “Bu ahir zamanda insanlar, düştükleri çukurdan ve kötü durumdan kendilerini çıkaracak onları tutacak bir el arıyorlar. Bizler o insanlara elimizi uzatıp düştükleri durumdan kurtulmaları için yardımcı olmamız lazımdır. Bakıyorsunuz kimisi tinere müptela olmuş, kimi içkiye, kimi kumara, kimi uyuşturucuya… Ama işin özüne baktığımızda, onlar kendilerini kurtaracak bir el arıyorlar. Onlar fakir, kimsesiz diye, birçokları onlarla ilgilenmiyor, ama bu bizim görevimiz, onları şefkatle merhametle kucaklayarak, o düştükleri durumdan kurtarmak için çaba harcayalım. Bu bizim görevimiz olsun.”
Seyda Hazretleri, hayatımızın beklide şimdiye kadar açmayı unuttuğumuz bir penceresini daha açıyordu önümüze…
Kendi beldemizde, evimize ya da işimize giderken, bir sokak köşesinde ya da parkta, bir bankın üzerine kıvrılmış, soğuktan titreyen o gençleri hatırlatmıştı bize.
Onlara sahip çıkmak ve onları bulundukları kötü durumdan kurtarmak bizim görevimizdi. Sıcak odalarda, sıcak çayların eşliğinde yapılan sohbetlerimize, özünde, düştüğü durumdan usanmış ve soğuğun koynundan kendisini çekecek bir el arayan o kardeşlerimizi de ortak etmemizi istiyordu.