VUSLATI İSTEYENE GEREKENLER
Rehbersiz yol gidilmez
Âlimler, gidilecek yol için birer delildirler. Takip edilecek yol için, bir yol göstericiye, mürşide ihtiyaç vardır. Kişiye yolu tarif edenler ise mürşitler, âlimler ve şeyhlerdir. Onlar da sadece yolu gösterirler, “Şuradan git, buradan gitme, yola çıkarken yanına su almayı ihmal etme, yanına mutlaka yiyecek al …” şeklinde telkin ve tavsiyede bulunurlar.
Aynen, İstanbul’dan Ankara’ya gitmekte olan bir yolcunun misali gibi…
Eğer bu kişi yolu bilmiyorsa, yol hakkında insanlardan bilgi alır. Yolun ne kadar uzun olduğunu, yolda yakıt almak için istasyonun bulunup bulunmadığını, yemek için uygun yerlerin olup olmadığını sorar. Eğer, bu yoldan daha önce gitmiş bir kimse varsa, ona yol hakkında bilgi verir ve mesela, “Yol şu kadar mesafedir, yolda dört tane istasyon vardır, yemek için şu noktalarda durabilirsin” gibi tavsiyelerde bulunur. Hatta “Şu taraftan gitmeyesin sakın, yolun şu kısımları da taşlıdır, şu kısımlarda kaza yapma ihtimali yüksektir, dikkatli olmalısın!” gibi tembihlerde bulunur.
Esasında, şeyhlerin yaptıkları da buna benzerdir. Şeyh, mürîd ve bu yolda giden herkes, aynı yolun yolcusudur ve aynı yolda ilerlemektedirler. Hepimiz ancak Allah Zülcelâl’e ve Resulullah sallallahu aleyhi veselleme muhtacız. En büyük maksudumuz, Allah Teala’nın rızasıdır, sonra Peygamber Efendimizin sevgisini kazanmaktır.
İşte, âlimler, şeyhler ve mürşitler insanları bu yola sevk ederler. Onlar, bizlere Allah’a giden yoldaki işaret ve alâmetleri gösterirler. Öyleyse; bu yolun talebesi, mürşidine muhtaçtır ve böyle olmalıdır.
Bununla birlikte, şeyhin kendisi de Allah Teâla’ya giden yolda ilerlemeye muhtaçtır. O da bu ilerleme için Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize muhtaçtır. Demek ki herkes bir şeye muhtaç, bu buna muhtaç, şu da bir başkasına…
Bu yolda ilerleyen bir müridin, kendisine yol gösteren birisi olmadan hedefine ulaşması (Allah’ın dilemesi müstesna) mümkün değildir. Şeyhin de talebesine ihtiyacı vardır ki onu irşat etsin. Eğer, beraberinde bir kardeşi, ihvanı ve talebesi yoksa o zaman kimi irşat edecek?
Edeb olmazsa istifade de olmaz!
Neticede, bunun ona ihtiyacı var, onun da buna ihtiyacı var; fakat hacet tektir. Talebenin şeyhine, şeyhin de talebesine ihtiyacı vardır. Lakin talebenin ihtiyacı, üstadına karşı edepli olmasını gerekli kılar. Çünkü o talebedir, onun matlubu (istediği) üstadındadır; o kastetmiştir, onun maksudu üstadındadır. O halde, hacetinin yerine gelmesi için talebenin edepli olması lazımdır.
Bundan sonra herkese lazım olan diğer bir şey de Allah Teâlâ’dan gelecek olan bir yardım ve tevfiktir. Hem şeyh, hem de talebesi Allah Teala’nın tevfikine muhtaçtırlar. Eğer orada Allah’tan gelen bir yardım ve tevfik yoksa hem şeyh hem de talebe mahrum kalmış demektir. Ancak eğer Allah’tan gelen bir yardım ve tevfik varsa, o zaman -inşallah- hepsinin de maksuduna ulaşması mümkün olur.
Bunun için de gerekli olan en mühim şey, (Allah yolunda gidilen yol üzerinde) insanlar arasında bir muhabbet ve bağlılığın hâsıl olmasıdır. Bu gerekli olan ilk şeydir.
İkincisi ise, özellikle talebeler arasında tevazu halinin bulunmasıdır. Çünkü talebe, kendisinin üstadının yol göstermesine muhtaç olduğunu hissetmelidir. Bu da tevazu ile elde edilir.
Hakikatte mümin olan bir kimse; ister şeyhi, ister anne-babası, hocası veya aynı toplumda yaşadığı herhangi birisi için olsun, hepsine karşı tevazu sahibi olmakla emrolunmuştur. Tevazu, müslümanın ahlakıdır.
Şeyh ve mürşitte ise talebesine karşı bir merhamet, şefkat, yumuşaklık, incelik ve yardımseverlik olmalıdır. Çünkü o, baba ve terbiye edici makamındadır, dolayısıyla büyük bir sorumluluğu vardır. Bunun için de en mühim vasıflar bunlardır, merhamet, yumuşaklık ve inceliktir.
Her şey Allah’ın
yardımıyladır
Bundan sonra, herkesin “Allahın affına ve merhametine ihtiyaçları olduğuna” dair yakinen inanmaya ihtiyacı vardır. Eğer, şeyhte veya talebede, kendisinin Allah’a muhtaç olmadığı, onun merhametine ihtiyacı olmadığı gibi bir his uyanırsa, bu hal onun bulunduğu makamdan aşağıya düşmesine sebep olur. Bunlardan Allah’a sığınırız. Hepimiz, Allaha ve Resulüne muhtacız. …
Allahumme salli ala Seyyidina Muhammedin el fâtihi lima uğliga, ve’l hâtimi lima sebega, nâsıril hakkı bi’l hakk. Ve’l hâdî ila sıratıke’l mustakim ve ala alihi ve sahbihi hakka kadrihi ve mikdarihi’l azim.
Seyyid Muhammed bin Alevî el Mâlikî -kuddise sirruhu-