Yanlış ‘Tatil’ Algısı

  • 19 Haziran 2014
  • 735 kez görüntülendi.
Yanlış ‘Tatil’ Algısı
REKLAM ALANI

O tatilde de tank gibidir

 

Allah’a ve ahiret gününe inanan mümin, her anını ahirette hesap vereceğinin şuuru ile geçirir. Bilir ki bu dünyada yaptığı her şeyden hesaba çekilecektir. Bu şuurla günahtan ve günah ortamlarından da uzak durur. Onun bu hassasiyeti devamlıdır; kışın başka yazın başka değildir. Çalışırken de tatildeyken de o, Allah’ın haram kıldıklarından uzak durur, durmaya çalışır.

REKLAM ALANI

 

Böyle bir girişle yazımıza başlamamızın bir sebebi var elbette. Kışın hınca hınç dolu olan sohbet evleri, zikir meclisleri yazın gelmesiyle birlikte bir anda boşalıverir. Birçok insan, artık sohbet meclislerine gitmek yerine parklara, sahil kenarlarına, açık hava konserlerine, kadın ve erkeklerin kötü amaç ve niyetlerle gittikleri ortamlara gitmeye başlarlar. Namazlar aksamaya başlamıştır. Arkadaşlar değiştirilmiş, salih birlikteliklerin yerini fasık birliktelikler almıştır.

 

Oysa Müslüman’ın tank gibi olması, her zaman ve zeminde haram ve günah engelleriyle karşılaştığında, takılmadan geçmesini bilmesi ve bu şuurla yaşamını sürdürmesi gerekir. O şuurlu Müslüman, “Bütün insanlar Allah’ın yolunu terk etseler de ben asla Allah’ın yolundan, takvaya sarılmaktan ayrılmam, ayrılamam!” diye düşünür. Zira onun kalbinde Allah korkusu vardır ve Allah’ın huzuruna günahların rezillikleri ile kirlenmiş bir gönülle çıkmaktan hayâ eder, utanır. Günahların insanı ahirette zebun edeceğini bilir. Ahirette zebun olmak ise basit bir şey değildir!

 

Fakat artık ülkemizde bir modadır almış başını yürümüş. “Kışın takva, yazın şekva” hallerine bürünülür olmuş. Salih arkadaşlarla iken iyi, fasıklarla karşılaşınca onlara uyulur olmuş. Çalışma hayatında namazı kaçırmaktan korkan müminler, tatillerde gaflete düşmeyi adet haline getirmişler.

 

Tatiller, bizi Allah’a yaklaştıracak muhasebe zamanları olmalıyken, günah denizlerine düşüp zevkle çırpınarak boğulduğumuz, ahireti unutturan zamanlara dönüşmüş maalesef…

 

Elbette denize girmek, uygun ortamda olduktan sonra caiz, dinlenmekse hepimizin hakkı… Meşru olduktan sonra eğlenebiliriz de. Ama tesettürüne riayet etmeyen, mahrem yerlerini açmış kadın ve erkeklerin olduğu yerlerde; ahirete iman eden müminler olarak denize giremez, içkinin su gibi içildiği, gazab-ı ilahinin sağanak yağmurlar gibi yağdığı mekânlara iskân edip dinlenemeyiz. Böyle tatiller yakışmaz bize. Bize yaramaz günah ortamları… Zira kalbimiz çığlık atar, dayanamaz!

 

Bekleyen tehlikelere dikkat!

 

Malumunuz, bu seneki tatil dönemlerinin yarısına yakın bir süresi, Ramazan ayını kapsıyor. Bir kısmımızın tatili ya Ramazan’a denk gelecek ya da Ramazan’dan sonra kullanacağız… İki durumda da bizi bekleyen tehlikeler var!

 

Eğer Ramazan ayı içerisinde tatile çıkılır ve Ramazan ayının ruhuna uygun olarak hareket edilirse bu büyük bir bereket olacaktır. Zira Ramazan’da yapılan amellerin sevabı misliyle kat kat çarpılarak hanemize yazılacaktır. Bu hususta, Efendimiz aleyhissalâtu vesselâmın hadis-i şerifleri ve selefi salihinin ikaz ve uyarıları var; daha fazla amel yapmamız hususunda…

 

Fakat bunun tersi de söz konusu. Mübarek zamanlarda nasıl misliyle kazanılırsa işte, kaybetmek de öyle misliyle olmaktadır. Bunu göz önünde bulunduralım. Birinci tehlike bu…

 

İkinci tehlike ise tatil tercihini Ramazan’dan sonrasına bırakanlar için söz konusu…

 

Gazetelerde okumuşsunuzdur, gasp olaylarının çoğunluğu ya maaş çekimi sonrası ya da bir yerlerden yüklü para çekildikten sonra, mekândan ayrılırken gerçekleşmektedir. Örnek bir haber daha geçen gün yayınlandı. İstanbul Maltepe’de gerçekleşen olayda, ev almak için bir bankadan 200 bin lira kadar para çeken bir ana ve oğul, emlakçıya giderken gaspçılar tarafından takip edilmiş, müsait ortam bulununca da bıçakla saldırılarak gasp edilmişlerdi. Allah rahmet eylesin, anne olay yerinde vefat etmiş, oğlu ise hastaneye kaldırılmıştı.

 

Ramazan’da bir Müslüman farz yükümlülüklerini yerine getirdikten sonra, hiçbir şey yapmasa bile günahlardan uzak durmakla, sair zamanların aksine, misliyle kazanacaktır. Diğer günlerde bir kazanıyorsa Ramazanda -biiznillah- yüz kazanacak, bin kazanacaktır. Ramazan’da bol kazanımlar elde etmiş olan Müslümanın şeytanların iştihasını kabartacağı muhakkaktır.

 

Şeytanın gayesi, insana kaybettirmektir. Ramazan’dan sonra tatile çıkacak olan kimse, hassasiyet göstermez, tatil yapacağı yerin İslam’a uygun olmasına dikkat etmezse, açık yazalım; her türlü çıplaklığın yaşandığı, su yerine içkinin su gibi tüketildiği, kadın ve erkeklerin birbirlerinin çıplak bedenlerine bakmaktan zevk aldığı, namus kavramının önemsenmediği, kalplerin karartıldığı, İslami hassasiyetten uzak tatil beldelerine gidilirse yangından beter, tehlike kelimesinin ifadeden aciz kaldığı bir kaybediş yaşayacağı bilinmelidir…

 

Ebedi hayatın söz konusu olduğu ve işin ucunda cehennem tehlikesi de olan, inceden inceye görülecek bir hesap telakkisi ile bakalım lütfen…

 

Bu durum sadece tatil beldelerine gidenler için söz konusu değil elbette. Ramazan’da kazanan tüm müminlerin, sonrasında kaybetmemek için hassas olmaları gerekir.

 

Çarpık tatil algısından kurtulalım

 

Günah yayıcıları, algılarımıza kadar kendi fikriyatlarını işlemişler maalesef. Tatil denilince akıllara ilk gelen hovardalık olmuş, sahil kenarlarında zaman öldürmek olmuş. Dünyanın keyif ve sefasına dalmak gibi faydasız anlamlar yüklemişiz bu kelimeye…

 

Oysa örnek almamız gereken öncekiler böyle mi yapmışlar, ne alakası var? Zamanı bizim gibi harcamak yerine, en büyük hazine gibi görürlerdi onlar. Bir lahza, bir nefes dahi Allah’tan gafil kalmamak için çalışırlardı. Her dakika bir fırsattı onlar için ve son dakikamız olabilir düşüncesinde, Allah’ın rızasını kazanmak için çalışırlardı var güçleriyle…

 

Peki, ne yaparlardı. Biz ne yapmalıyız?

 

Onların kaza namazları yoktu, nafile namazlar kılarlardı. Abdest aldıktan hemen sonra olsun, mescide girince sünnet diye iki rekât; duha, işrak, evvabin ve teheccüd gibi nafileleri kılarlardı. Biz de hiç olmazsa kazaya kalmış olan namazlarımızı kılmak için bir fırsat olarak görebiliriz tatilleri… Her gün, en azından bir günlük kaza kılabiliriz.

 

Onlar Pazartesi ve Perşembe oruçlarını tutarlardı. Her ne kadar sıcak olsa da çalışmıyor olmanın kolaylığı ile tatil süresince kaza niyetiyle ya da sünnete uymak gayesiyle, Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutabiliriz.

 

Selef-i salihin her anını zikirle geçirirdi. Biz de hiç olmazsa tatil süresince günümüzün bir saatini zikrullaha ayırabiliriz. Hadis-i şeriflerde, Efendimizin yapılmasını tavsiye buyurdukları zikirleri yapmanın faziletini araştırın, bütün kalbinizle o zikirleri yapmak isteyeceksiniz…

 

Onlar hayatlarını ilimle tezyin etmişlerdi. Kimisi günde 1000 sayfa kadar kitap okurdu. Kimisi kitap yazardı. Ama bizim çapımız belli! Hiç değilse tatilde bir ilmihal bitirelim. Günlük yarım saatte, birçok fıkhi meseleyi öğrenir, eksiklerimiz varsa giderebiliriz.

 

Acizâne kardeşiniz olarak tavsiye ediyorum; günümüz Rabbâni Âlimlerinden Seyda Muhammed Konyevi Efendinin “Günümüz Meselelerine Fetvalar” eserini alarak, baştan sona okuyun. Çok akıcı ve açık bir üslupla kaleme alınmış olan eserle fıkhi pek çok meseleye vakıf olabilirsiniz. Ya da hiç değilse bir kitap bitirin. Bir roman okuyun… Pek çok kimsenin, okudukları tek bir romanla başlamıştır kitap okuma serüvenleri…

 

Kısacası, ömür sermayesi bize nefesler adedince verilmiştir. Edindiğimiz yanlış tatil algısıyla nefeslerimizi boşa harcamayalım. Zira nefeslerini boşa harcayanların, ahirette sefil ve zebun bir hale düşmeleri mukadderdir. Allah bizlere merhamet etsin. (Âmin)

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ