Güzel Akîbet Güzel Haslet Sahiplerinindir!
Affedici olmanın mükafaatı
Allah-u Zülcelal mümin, kullarına karşı çok şefkatli ve merhametlidir. Kendisi böyle olduğu için, kullarının da kendi aralarında birbirlerine karşı böyle olmalarını istemektedir.
Hatem İbni Abbas’tan rivayet olunan bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselem şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde Arş-ı Ala’nın altında, bir nâdi duyulur: ‘Allah-u Zülcelal’in üzerinde sevabı olan varsa, ayağa kalksın!’ Birkaç kişi ayağı kalkacaktır.”
– Onlar kimdir ya Resulallah? Diye sorduklarında, şöyle buyurmuştur:
– Dünyada iken, kendisine bir zararı dokunduğu halde, o mümin kardeşini affedenlerdir. Onların sevabını, Allah-u Zülcelal hesapsız olarak verecektir.
Bu hadis-i şerifte, bizim için bir işaret vardır. O da, Allah için nefse muhalefet etmektir. İnsan, kendisine zulüm yapıldığı zaman, hakaret edildiği zaman, nefsine uyarak ona karşılık vermek yerine; Allah için şefkat ve merhamet gösterip kardeşinin hatasını affetmelidir.
Sehl bin Abdullah radıyallahu anh şöyle buyurmuştur: “Allah-u Zülcelal’in nuru, içinde ikrah ettiği, çirkin gördüğü bir şey bulunan kalbe haramdır.”
Tabi ki öyledir. İnsan her hangi bir eşyasını, emanetini; sevmediği, pis bulduğu bir yere bırakır mı? İnsan böyle olduğu halde; Allah-u Zülcelal nurunu, sevmediği esvapların (sebeplerin kalbi kaplayan zulmetinin) bulunduğu bir kalbe nasıl koyar? Onun için elimizden geldiği kadar kalbimizi, ruhumuzu Allah-u Zülcelal’e karşı düzeltmeli, nefsimize şefkatli ve merhametli olmalıyız.
Tek çaremiz Allah-u Zülcelal’i zikretmektir
Bütün bu Peygamberlerin ve Evliyaların gücü, Allah-u Zülcelal’i zikretmelerinden meydana gelmektedir. Yani, hepsi Allah-u Zülcelal’in kuvvet ve kudretindendir. Zikir ehli Allah-u Zülcelal’in yanında çok makbuldür. Onun için gaflete daldığımızda, nefsimiz bizi aldatmaya çalıştığında kendimizi uyarmamız lazımdır. Bu ahir zamanda, en önemli çarelerden birisi, Allah-u Zülcelal’in zikriyle meşgul olmaktır.
Mü’min için; manevi olarak kalp, ruh ve sırla, Allah-u Zülcelal ile beraber olmak ve zahiri âzâlarıyla da Hz. Peygamber (sav) mutabaat yaparak onunla beraber olup, onun sünnetini yerine getirmek, bir kaide ve prensip olmalıdır.
Burada, bizim için büyük bir ibret vardır. Biz Allah-u Zülcelal’i ne kadar seversek; O’nu ne kadar çok zikredersek bizi aynı ölçüde sevecektir. Bunun için kendi halimizin ne olduğunu biraz düşünmemiz lazımdır.
Bakınız! Kumarbaz bir kimsenin tutkusu, kumar masasına gidip oyun oynamaktır. Çünkü ancak ondan bir tat alır ve onunla yalnız kalmak ister. Bazı kimseler de arkadaşlarıyla oturup keyif etmek, çay içmek, nefsinin hevasını tatmin etmeye âşıktırlar. Bu verdiğimiz örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Bunların bazıları haramdır. Bazıları da helal oldukları halde, sevap değildir. Mesela, insanın arkadaşlarıyla çay içip keyif etmesi helaldir. Ancak, sevap değildir. Bunların hepsi boştur. Bir kenara bırakmamız ve Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetine sımsıkı sarılmamız lazımdır.
Çünkü Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “And olsun ki Allah’ın Peygamberinde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok seven kimseler için en güzel örnekler vardır.”
Gafile merhamet ve tebliğ
Allah-u Zülcelal, Musa aleyhisselama şöyle vahyetmişti: “Ya Musa! Sıhhati yerinde olan kimselere ve herhangi bir musibete müptela olan kişilere merhamet et.” Musa aleyhisselam: “Ya Rabbi! Musibet sahibine, hasta olana merhamet edeyim, bunu anladım fakat, sıhhati yerinde olan şahsa niçin merhamet edeyim?” diye sormuştu. Allah-u Zülcelal: “Ona merhamet et. Çünkü bana şükretmiyor, gaflettedir, bu sıhhatin ona nereden geldiğini anlamıyor” buyurmuştur.
Hakikaten insan, Allah’ın nimetlerinin ne kadar büyük olduğunu, onu kaybedince anlıyor. İnsan, ancak hasta olduğu zaman, sıhhatin ne güzel bir nimet olduğunu anlıyor. Fakat insan sıhhati yerindeyken, bunun ne büyük bir nimet olduğunu idrak edemiyor. Şu anda gözümüzde bir yara çıksa veyahut da bir müddet kör olsak, o zaman görme nimetinin ne kadar kıymetli olduğunu idrak ederiz. Gafil kalıp Allah’a şükretmeyen kişi, ne kadar zavallıdır, ona ne kadar yazık!
Hayırlı bir ev halkı İçin
Allah-u Zülcelal, bizim amelimize bakmasın. Kendi fazlı, keremi ve ihsanıyla, razı olacağı amel-i hepimize nasip etsin, inşallah-u teâla.
“Ya Rabbi! Ömrümün sonunda, kendi fazlın ve kereminle bana muamele edeceğin durumu, hakiki olarak, razı olacağın şekilde, bir amel-i salihi bana nasip et” diye, bu şekilde Allah-u Zülcelal’e yalvaralım. Allah merttir, veriyor kuluna. Yine, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Allah, bir hane halkı hakkında hayır dilediği zaman”, ‘Bu eve hayır vereceğim, bu eve iman nasip edeceğim, imanlı olarak dünyadan ayrılmayı nasip edeceğim’ dediği zaman, “Onları dinde âlim yapacaktır.”
Yani, onlara lazım olacak ilmi, onlara nasip eder. Çünkü zamanımızda ilim öğrenmek çok kolay hale gelmiştir. Elimizdeki kitapları okursak, âlim olduk, bitti-gitti! Başka bir şey, lazım değildir. Onun için Allah-u Zülcelal, bir kişinin hayrını dilemişse, evinde lazım olan kitapları bulundurup, hem kendisi okuyacak, hem de hanımı ve çocukları okuma bilmese bile onlara okuyup, onları da fıkıh yönünden âlim yapacaktır.
Hadis-i şerifin devamında şöyle geçiyor: “Allah o eve, küçüklerini büyüklerine hürmet ettirecek şekilde bir hal nasip edecektir.” Zira Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) başka bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Kim ki bizim büyüklerimize hürmet etmez, küçüklerimize de merhamet etmezse o bizden değildir.”
Yani küçükler, büyüklere hürmet edecek, büyükler de küçüklere karşı hürmetli, merhametli ve şefkatli olacaktır.
Demek ki Allah-u Zülcelal, bir eve hayır dilediği zaman; önce onlara, kendilerine lazım olacak ilmi nasip edecek. Sonra da büyükler küçüklere karşı merhametli ve şefkatli olacak, küçükler de büyüklere hürmet gösterecektir. Birbirlerine karşı sert değil de, yumuşak bir şekilde davranacaklardır.
Allah, onlara (ev halkına) hayır dilediği zaman; onların kusurlarına karşı, gözlerini açacak, onlar da kendi kusurların görecek, kusurlarından dolayı Allah’a tövbe edeceklerdir.
İnsan tövbe etmediği zaman, bu demek oluyor ki, Allah ona kendi kusurlarını göstermemiştir.
Çünkü Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Günde (100) defa Allah’a tevbe ediyorum”
Peygamber Efendimizin sallallahu aleyhi vesellemin hiç kusuru olmadığı halde; “Benim kalbim ile Allah’ın arasında bir duman varmış gibi hissediyor, bu dumandan dolayı Allah’a tövbe ediyorum.” demektedir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, öyle olduğu halde, her gün Allah’a (100) defa tövbe etmiş iken, biz hiç tövbe etmezsek, bu demektir ki, Allah bize kusurlarımızı göstermiyor, onları düşünmüyoruz, onun için de tevbe etmiyoruz. Tevbe etmemek, çok yanlış bir şeydir. Kusurlarımız, günahlarımız, dağlar kadardır. Bu yüzden, daima Allah-u Zülcelal’e tevbe etmemiz gerekir. Bazı insanlar vardır ki senede bir kere bile tövbe etmiyor. Belki daha fazla süre geçiyor, yine hiç tövbe etmiyor, kendi kusurlarından gafil kalıyor. Demek ki Allah-u Zülcelal, onların hayrını dilememiştir.
Allah-u Zülcelal, kişinin hayrını dilediği zaman, hadis-i şerifte geçen bütün meseleleri, ona nasip edecektir. Baktım ki, evde hane halkına karşı yumuşak değilim, hemen Allah’a yalvaracağım: “Ey Rabbim! Bu haslet bende yoktur. Benim hakkımda bu haslet için hayır dilememişsin. Hakkımda hayır dile, ey Rabbim!”
Tevbeye sarılalım
Yine baktım ki, kusurlarıma karşı hiç tövbe etmiyorum, yalvarmıyorum. Allah’a karşı bu kadar kusurum vardır, günahlar konusunda bu kadar kusurum vardır, ibadet konusunda kusurum şu kadar çoktur. Benim için, bunlar üzerinde düşünmek, pişman olmak ve tövbe etmek hususunda, “Allah-u Zülcelal bana hayır dilememiştir” diye düşünerek hemen Allah’a yalvaracağız. “Ey Rabbim, tövbe konusunda hakkımda hayır dilememişsin, hakkımda hayır dile Ya Rabbi!..” Bu şekilde, Allah-u Zülcelal’e çok yalvarmamız gerekir.
Hakiki bir tövbe etmek, tertemiz olarak Allah’a ibadete başlamak, kendimizi Allah’ın affına müstahak etmek, bizim için çok büyük bir fırsattır.
Güzel akîbet güzel haslet sahiplerinindir
Allah-u Zülcelal, bazı güzel hasletleri kulunun üzerinde gördüğü zaman bu hasletler vesilesiyle, onun akıbetini hayırla sonuçlandırdığı gibi; bazı hatalarından dolayı da kulunu cezalandırarak -Allah muhafaza- akıbetini de kötü olarak sonuçlandıracaktır.
İmam Kuşeyri kuddise sirruhu şöyle nakletmiştir: “Belh şehrinde, Allah-u Zülcelal’in ibadeti ve zikriyle meşgul olan bir genç vardı. Bunun yanında, mü’min kardeşlerinin gıybetini de yapıyordu. Allah-u Zülcelal, kendi kuluna karşı daha fazla gayretlidir. Kul neye gayret ederse, Allah ondan daha fazla gayret eder.”
Allah, nasıl ibadetini yapan, insanlara faydası dokunan kullarını mükafatlandırıyorsa; başkalarına zarar veren kimseye karşı da gazaplanır ve onu cezalandırır.
“İşte bu gıybet yapan genci, bir gün pis insanların hamamını temizlerken gördüm. Ona dedim ki: ‘Sen daima ibadet ediyordun, zikir ediyordun. Burada ne işin var?’ Genç adam şöyle cevap verdi: ‘Allah-u Zülcelal, yaptığım gıybet yüzünden beni cezalandırdı ve buraya gönderdi. Bana dua et!” Bakınız; bu olay bizim için bir ibret olmalıdır.
İşte insan, Allah-u Zülcelal’den daima korkup: “Benim halim ne olacak? Beni affedecek mi? Benden razı olacak mı?” diye düşündüğü zaman, kolay kolay hata ve günahlara düşmez. Her zaman hayırlı işlerle meşgul olmaya gayret eder.
Allah’a gafil olarak gitmekten kork!
Herkes kendisine bakıp, Allah-u Zülcelal’in istediği şekilde kendisini düzeltmelidir. Allah-u Zülcelal’in zikrini, ibadetini, Kur’an okumayı, İslam dinine hizmet etmeyi, kalbimizin, ruhumuzun ve nefsimizin istemesi lazımdır.
Hatta kendimiz için: “Ya Rabbi! Sana karşı halis olmadan, beni dünyadan ayırma! Halis olduğum zaman da hemen beni dünyadan al!” diye dua etmeliyiz. Çünkü dünyaya gelme sebebimiz, Allah-u Zülcelal’i razı etmektir. Dünyaya hayvanlar gibi yiyip içip uyumak için değil; baki olan ahiret hayatımız için hazırlık yapmaya geldik.
Allah-u Zülcelal, Davud aleyhisselama şöyle buyurmuştur: “Ya Davud! Gaflet içerisinde bulunduğun bir sırada ölümle karşılaşabilirsin. O zaman bana gafil olarak gelirsin. Bundan daima kork ve kendini muhafaza et. Allah’ın huzuruna gidersem halim ne olur? Diye daima düşün ve zamanını gafletle geçirme!”
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin… (Amin)
Sallallahu ala Seyyidina Muhammedin Nebiyyü’l Ümmiyyi ve ala alihi ve sahbihi vesellem.