Tüketim Çılgınlığı
AİLE ve TOPLUM
Süleyman ERÇETİN
Biriktirdikçe biriktiriyor, tükettikçe tüketiyor, canımız neyi isterse onu alıyor, kullanıyor, atıyor, bir yenisini, daha iyisini daha kalitelisini almak için adeta birbirimiz ile yarış ediyoruz.
Arkadaşının telefonundan daha iyi, daha kaliteli olması için ona inat, vitrindeki son model en pahalı telefonu almak için, bütün parasını harcayan hanım efendi… “Komşular mobilyaları, beyaz eşyaları yenilediler, taksitle eskiyi götür, yeniyi getir kampanyasına katıldılar,” diyerek, birbiri ile kıyasıya yarış halinde olan aileler… Köyde 40 dönüm tarlası olduğu halde borçlanarak 300-500 milyarlık traktörü, “Herkes alıyor, ben de almalıyım,” diye satın alan çiftçiler… Annenin babanın, evin oğlunun kızının, her birinin özel aracı olduğu aileler… Oturma odasında, salonda, mutfakta her bir odada LCD ekran televizyonlar… Sokakları, caddeleri, geçilemeyecek derecede dolduran son model pahalı lüks araçlar… Onlarca elektrik ve elektronik cihazlarla donatılan evlerimiz… Elbise dolaplarımızda takım takım elbiseler… Yeni doğan bebek ve çocuk için alınan yığın yığın elbiseler bizim ne kadar tüketim toplumu, müsrif bir toplum olduğumuzu göstermeye yeter de artar bile…
Sayamayacağımız kadar nimetlerle donatıldığımız, nimetlerin çeşitlendiği, ahir zamanda yaşıyoruz. Aldığımız telefonun, kullandığımız eşyaların, iki gün sonra bir üst modeli, bir yenisi çıkıyor. Her yıl onlarca yeni marka kıyafetler vitrinlerde alıcısına teşhir edilmekte…
Nimeti Sarhoşu Bir Nesil
Bu kadar nimetlere ve dünyalıkların içine gömülen insanlık, nimet sarhoşu olmakta… Ne nimetin kıymetini bilmekte ne de nimeti vereni hatırlamakta tek gayesi daha çok kazanmak, daha çok tüketmek olmaktadır. Bu durum insana, yaratılış gayesini unutturduğu gibi, pek çok manevi hastalıkları felaketleri beraberinde getirmektedir.
İnsan; insanı insan yapan bütün değerlerden soyutlanmakta. İnsanın yaratıcısı ile bağı kopmakta. İnsanın çalışan, yiyen, içen, yatan, gezen dolaşan daha çok kazanan daha çok tüketen heva ve hevesini tatmin için her şeyi meşru gören, robot bir insan şekline dönüştüğünü müşahede etmekteyiz
Maalesef bu tüketim çılgınlığı, yardımseverliği, infak edebilmeyi, tasarruf ve tasadduk ahlakını, azla yetinip kanaat edebilmeyi, israfın haram olduğu bilincini ortadan kaldırdığı gibi kulluk bilincini, ibadet aşkını, Rabbimizi zikredip ona hamdedip şükredebilmeyi, tefekkür edebilmeyi, “Nereden geldik nereye gidiyoruz? Niçin yaratıldık?” gibi sorulara cevap verebilmeyi, akledebilmeyi düşünebilmeyi de ortadan kaldırıyor. Etrafında olup biten her şeye kulaklarını tıkayan, gerçekleri göremeyen, görmek istemeyen körleşmiş insanlar meydana geliyor.
Yegane gayesi kazanmak ve tüketim olan toplumlarda, mutlu insan, çok kazanan, çok harcayan insandır gibi yanlış felsefeyi de insanın beynine sokuyor.
Yukarıdan beri anlattıklarımızda hastalıklarımızı ve arızalarımızı tesbit ettik, şimdi de çözüm önerileri ve tavsiyeleri anlatmaya çalışacağız. Zira hastalıklarımızı teşhis etmeden, tedavi önerileri sunmamız doğru olmaz.
Mensubu olduğumuz muazzez din İslam’da, medeniyetimizde ve bin yıllık şanlı tarihimizde, tutumlu insan, iyi insan, yardımsever, hayır sever insan salihler, sadıklar, alimler evliyalar, şehitler, kahramanlar, gaziler, imanda amelde önde gidenler gibi, sayısız örnek şahsiyetleri bulmamız mümkün. Bizler geçmişimizi, ecdadımızı tanımalı, geçmişten aldığımız ilhamla geleceğe yön vermeliyiz.
Bu dünyada hepimiz misafiriz. Doğumla başlayan hayatımız ölümle bitecek ve mahşer gününde hesaba çekileceğiz. Ahiretteki yerimiz ya cennet ya da Allah korusun cehennem olacak. Helake hüsrana uğrayıp cehennem ehlinden olmamak için, ümmet olarak, millet olarak, bir birey, bir müslüman olarak kendimizi hesaba çekmeli, kendimizi düzeltmeliyiz.
Dünya metaına aldanarak, Rabbimize olan sorumluluğumuzu unutmak, kulluğumuzu, ibadetimizi unutmak, rahmet ve mağfiretten dua ve tevbeden iman ve salih amelden mahrum olmak, Allah korusun bizi felakete götürür.
Gerek Kuran-ı Kerimde, gerekse Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin sünnetinde, Sahabe ve Tabiinin hayatlarında pek çok tavsiye ve örnekler var bizlere…
Allah-u Zülcelâl uyarıyor:
“Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Ey İnsanlar hiç şüphesiz Allah’ın vaadi haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcılar da sizi Allah ile Allah’ın adını kullanarak aldatmasın.” (Fatır, 5)
Allah-u Zülcelâl bir başka ayet-i kerimede:
“Yiyiniz içiniz fakat İsraf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez.” (Araf; 31) buyuruyor.
İbret Alalım
Kuran’da kıssaları anlatılan geçmiş kavimlerin hayatları bizler için bir ibrettir. Onların pek çoğu Allah tarafından gönderilen elçilere uymamışlar, dünya ve dünyalıkları, heva ve heveslerini ilah edinmişler, dünyaya daldıkça dalmışlar, tüketim toplumu olmuşlar. Eşyanın ve maddenin kölesi olmuşlar, kulluğu ibadeti, tevbeyi ve sorumluklarını unutmuşlar. Peygamber ile birlikte Peygambere uyan azınlık kurtulurken, pek çoğu ya sel ile ya çığlık ile ya kasırga ile Allah’ın gönderdiği musibet ile helak olup gitmişlerdir.
Geliniz öyleyse ölçümüz “El alem ne der?” değil, “Allah ne der?” olsun.
Dünya ve dünyalıkların, eşyanın kölesi değil, kullanıcısı olalım. Eşya, mal, mülk, servet amaç değil araç olsun. Sahip olduklarımız, işimiz, aşımız, arabamız, eşyalarımız, dünya malları, bizi ibadetten, Allah’a kulluktan, tevbeden, duadan, zikirden, alıkoymasın.
Dünya ne ki! Asıl olan ahiret değil mi? Dünyayı kazanıp ahireti kaybettin ise bütün dünya senin olsun ne önemi var? Ahireti kazandın ise hem ahireti hem de dünyayı kazanmış olacaksın.
İçinde bulunduğumuz bu tüketim toplumunun tehlike ve zararlarından, madde ve eşyanın kölesi olmak esaretinden, araştırma yaparak, Kuran ve Sünneti okuyarak, Sahabe-i Kiramın İcmaı, Kıyas, Şer-i Deliller, İslam Tarihi, Fıkıh Usulü vesaire İslami İlimleri okuyarak kurtulabiliriz.
Bu uzun bir süreçtir. Buna hiç birimizin ömrü yetmez. Ben sizlere içinde bulunduğumuz gaflet, dünya sevgisi ve büyük aldanış, dünya muhabbetinden kurtulmak istiyorsak eğer, kestirme kısa bir yol söylüyorum. Bu yol, salihlerle, abidlerle, zakirlerle, doğrularla beraber olmak, ilmi ile amel eden, ihlas sahibi Allah’ın dostluğunu kazanmış Evliyalar ile iyi insanlarla beraber olmaktır.
Bu beraberlik bizi hedefimize ulaştıracak, bu beraberlik bizi maddenin eşyanın esaretinden kurtarıp Allah’a kul, Peygamberimize ümmet yapacak, bu beraberlik bizi Şeytandan Cehennem azabından, helakten kurtarıp Allah’ın Rızasını kazandıracak ve Cennete girmemize vesile olacaktır, İnşaallah… Selam ve Dua ile…