Farkında Olmadan Amellerin Boşa Çıkmaması İçin

  • 06 Ocak 2023
  • 483 kez görüntülendi.
Farkında Olmadan Amellerin Boşa Çıkmaması İçin
REKLAM ALANI

KAPAK KONUSU
Abdullah Sofuoğlu

“(Hakiki) Mü’min 6 korku içindedir:
İmânını kaybetme korkusu, Kıyâmet günü (amel defterleri açılınca) kendisini mahcup edecek şeylerin melekler tarafından yazılması korkusu, Şeytan’ın sâlih amellerini boşa çıkartması korkusu, Azrâil aleyhisselam ile gaflet içindeyken ve ansızın bir karşılaşma korkusu, Dünyaya aldanıp âhiretten gâfil kalma korkusu, çoluk çocuğa dalıp Allah-u Zülcelâl’in zikriyle yeterince meşgul olamama korkusu.”
Hz. Osman radıyallahu anh bir müminin hiçbir zaman nefsine güvenmemesi, sonundan emin olmaması, her zaman korku içinde olması gerektiğini bu sözlerle özetlemiştir.
Ashab-ı kiram Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin getirdiği her şeye iman edip, çok büyük fedakarlıklarda bulundular. Allah yolunda hicret ettiler, mallarını infak ettiler, canlarını cihad için tehlikeye attılar. Bütün bu itaat ve teslimiyetlerine rağmen korkuyorlardı. Çünkü Allah-u Zülcelâl indirdiği ayet-i kerimelerde “Farkında olmadan amellerin boşa çıkabileceği,” uyarısında bulunuyordu.
bolsa de pierna decathlon
Adidas Stan Smith

sadarināšanās gredzeni
χρυσσες πλατφορμες
napihljivi fotelj merkur
nike air zoom pegasus 36 w
replika spor ayakkabı toptan
ted baker aurinkolasit
moschino tričko
νακ παπουτσια πεδιλα
fiitgonline.com
Cenâb-ı Hak ayet-i kerimede buyurur:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin de amellerinizi boşa çıkarmayın!” (Muhammed, 33)
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem hayatta iken her meselede hüküm inebiliyordu. Bu hükümler birçok zaman müminlerin yeni fedakarlıklar yapmasını da gerektiriyordu. Ama onlar asla itiraz etmiyorlardı. Çünkü en ufak bir itaatsizlik ile amellerinin boşa çıkması mümkündü.
Abdullah İbn Ömer radıyallahu anh anlatıyor: “Biz, Muhammed aleyhisselatu vesselamın ashabı “Ey iman etmiş olanlar, Allah’a itaat edin, Rasûlü’ne itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.” âyeti ininceye kadar bütün salih amellerin kabul edildiğini zannederdik. Bu âyet nâzil olunca: “Acaba bizim amellerimizi boşa çıkaran nedir? Muhtemelen cehennemi vacip kılan büyük günahlar ve fuhşiyyattır.” dedik. Büyük günahlardan birini işleyen bir kimseyi gördüğümüzde: “Eyvah şimdi helâk oldu.” demeye başladık. Bunun üzerine:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını ise dilediği kimse için bağışlar” (Nisâ; 48, 116) âyeti inince böyle söylemeyi bıraktık. Ve büyük günah işleyen birini gördüğümüzde onun hakkında korkmaya, işlemeyen hakkında da umutlu olmaya başladık.”
İmansız Amel Kabul Olmaz
Amellerin boşa çıkması, sevap verilmemesi, iptal olması manasına gelen ihbat, Kur’ân-ı Kerim’de esas olarak kafirlerin ahiretteki durumu için kullanılır. Kur’ân-ı Kerim’de irtidat, yani dinden çıkma halinde kişinin o zamana kadar işlemiş olduğu bütün amellerin boşa gideceği haber verilerek bu hale düşmekten sakınılması emredilmektedir.
“Kim dinden döner ve kafir olarak ölürse işte onların bütün yaptıkları dünyada da ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateş halkıdır. Orada ebedi kalacaklardır” (Bakara, 217).
Kişinin dinden çıkması, farkında olarak ve kasıtlı olarak “Ben ateistim, ben deistim,” demesi şeklinde olabilir. Bunun yanında kişinin farkında olmadan küfrü gerektiren sözler söylemesi, mesela dinin bir hükmü ile istihza etmesi, mesela “Bu zamanda olur mu?” gibi sözler söylemesi veya dinen hürmet edilmesi gereken bir hususa hürmet etmemesi etmesi de kişiyi dinden çıkarır.
Elbette insan imanını diri ve kuvvetli tutmak için daima bir gayret halinde olursa, imanına zarar verecek şeylerden onu korumak hususunda da hassasiyet gösterecektir. Ama insanın gayretinde bir gevşeme, hassasiyetinde bir azalma olursa, kendini hak yolda zannederken sapkınlığa düşebilir. Bunun örneği, bizden önceki ümmetlerin başına gelen hallerdir.
Allah-u Zülcelâl onların durumunu anlatırken şöyle buyuruyor:
“O Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, haksız yere Peygamberleri öldürenler, insanlar arasından adaleti emredenleri öldürenler, onları acı bir azab ile müjdele. İşte onların yaptıkları dünyada da ahirette de boşa çıkmıştır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.” (Al-i İmran, 21-22)
Yahudiler kendilerini hak din üzere zannediyorlardı. Halbuki onlar, dini tahrif eden ve kendilerine hakkı getiren Peygamberleri öldüren atalarının yolundan gidiyorlar, Allah’ın indirdiği İncil ve Kuran-ı kabul etmiyorlardı. O yüzden Allah’ın ayetlerini inkâr etmiş ve Allah’ın gönderdiği Resullere itaat etmemiş oluyorlardı. Bu durumda kendi dinlerine uyarak yapmaya çalıştıkları ibadetlerin Allah’ın katında bir değeri olmuyordu.
Bu durum biz Müslümanlara da bir örnektir. Demek ki, imanın sahih olması için Allah’ın indirdiği bütün emir ve yasakları tereddütsüz kabul etmek gerekir. Yoksa adımız Müslüman olsa da hakkıyla iman etmiş olmuyoruz demektir.
Allah’ın Gazabından Emin Olamayız
Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki amellerimizi kabul edip etmemek Allah’ın takdirindedir. Allah kabul etmezse hiç kimsenin bir şey yapmaya gücü yetmez. O sebeple Allah’ın rızasını, rahmetini ve mağfiretini kazanma derdinde olmalıyız. En ufak bir şeyle bile gazabına uğramaktan korkmalıyız.
Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor ki:
“Ya melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak? Bunun sebebi onların Allah’ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O’nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır.” (Muhammed, 27-28).
Bu ayet-i kerime bazı münafıklar hakkında inmiştir. Bu münafıklar, önceleri kabileleriyle birlikte iman etmişlerdi. Ancak cihad emri gelince bazı menfaat hesaplarıyla İslâm ile küfür arasında devam eden savaşın tehlikelerinden korunmak için düşmanla görüşüp onları razı edecek sözler söylemek gibi iki yüzlü bir tavır takındılar. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam kendilerini infaka ve cihada davet ettiği zaman yalan mazeretler uydurdular, moral bozucu söylentiler çıkardılar. Bu gibi hareketlerle müslümanlar arasındaki birliği bozdular. Cenab-ı Hak bu hareketleri sebebiyle onların bütün amellerinin ibtal edileceğini bildirmiştir.
Bir başka husus da şirkten sakınmak hakkındadır. Ayet-i kerimede:
“Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: Andolsun eğer Allah’a ortak koşarsan amelin boşa çıkar ve ziyana uğrayanlardan olursun. (Zümer, 65, ayrıca bkz. Enam, 88)
Şirk, bilindiği gibi, bir kişiyi veya varlığı Allah’ın yanı sıra ilah olarak tanımak, ortak tutmak demektir. Zamanımızda da Hindistan, Çin gibi yerlerde hala puta tapanlar vardır. Bunların kendi dinlerine göre yaptıkları bazı hareketler yoga, meditasyon gibi isimlerle yaygınlaştırılmaktadır. Kendi dininin emirlerini bilmeyen bazı kişiler bunları örnek almaktadır. Halbuki azıcık bile şirke meyletmek bütün amellerin iptal edilmesine sebep olabilir. Bu sebeple müşriklerin dinlerine dair uygulamarını örnek almamamız gerekir.Bunun yanında Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin “gizli şirk” diye isimlendirdiği riyadan da sakınmak çok önemlidir. Resûlullah bir gün; “Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey gizli şirktir.” buyurmuş, ashabı da “Ya Resûlallah! Gizli şirk nedir?” diye sorunca Allah Resûlü: “Riyadır” diye cevap vermiş, sonra: “Allah Teâlâ kullarına, amellerinin karşılığını vereceği gün: “Amellerinizi göstermek için yaptığınız kimselere gidin ve bakın onlardan bir karşılık görebilecek misiniz?” diyecektir” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5: 428, 429) buyurmuştur.
Salih ameller sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapılmalıdır. Bunun için nafile amellerin gizli yapılması daha faziletlidir.
Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede buyuruyor ki:
“Ey iman edenler! Sakın sizler de, Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş için malını dağıtan kimse gibi, başa kakarak ve gönül yıkarak sadakalarınızı boşa çıkarmayın! O kimsenin hâli, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak, yalçın bir kaya hâlinde bırakıvermiştir. Böyleleri kazandıklarından bir şey elde edemezler. Allah-u Zülcelâl kâfirleri doğru yola çıkarmaz.” (Bakara, 264)
Dikkat edilirse ayet-i kerimede insanlara gösteriş için iyilik yapanların sergilediği çirkin davranıştan kaçınılması da tembih edilmektedir. Allah’ın rızasını kazanmak için iyilik yapan bir mümin bu iyiliği başa kakmaz. Çünkü o iyiliği ahirette sevap kazanmak için yapmıştır. Dünyada iken iyiliğine bir karşılık beklemek veya “başa kakmak” yani bahsini ederek fakiri rahatsız etmek çok yakışıksız bir davranıştır. Böyle gönül kıran bir davranış o iyiliğin kazandıracağı bütün sevabı yok eder.
Bir başka ayet-i kerimede ise:
“Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasûlü’nün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize seslendiğiniz gibi, Peygamber’e yüksek sesle seslenmeyin; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.” (Hucurât, 1-2) buyurulmaktadır.
Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebine baktığımız zaman, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ile görüşmek için Temimoğullarından bir heyetin gelmesi sırasında nazil olduğunu görüyoruz. Rivayet edildiğine göre Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer radıyallahu anhuma kabileye başkanlık yapacak kişi üzerinde ihtilafa düşerek Hz. Peygamber’in yanında biraz tartıştılar. Bu âyet inince de çok pişman olup üzüldüler. Bundan sonra o kadar alçak sesle konuşmaya başladılar ki çoğu kez Peygamber aleyhisselatu vesselam onları işitmekte güçlük çektiğini söylüyordu. (Buhârî, Tefsir, 49)
Sahabeden kulakları ağır işittiği için biraz bağırarak konuşan Sabit b. Kays radıyallahu anh da bu âyet nâzil olunca “Ben sesimi Hz. Peygamber’in sesinin üzerine yükseltiyorum ve onunla bağırarak konuşuyorum, ben cehennemlik oldum!” diyerek mescide gelmeye çekinir olmuştu.
İşte sahabeler amellerinin iptal oluvermesinden böyle korkuyorlardı. En ufak bir edepsizlikten dolayı amellerinin iptal olmasından çekiniyorlardı.
Demek ki Allah-u Zülcelâl’in kulu üzerindeki hakkını bilen hakiki bir Mü’min, amellerinin boşa gidivermesinden korkmalıdır.
Allah’ın Fazl-u Kerem’i Büyüktür
Elbette Rabbimiz kullarının amellerini sebepsiz olarak iptal etmez. Ayet-i kerimede:
“Eğer Allah’a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işleriniz (in sevabın)den hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Hucurât, 14)
Allah-u Zülcelâl iyiliklere kat kat sevap vereceğini, on kattan yedi yüz kata kadar mükafatını artıracağını müjdelemektedir. Ahirette hiçbir kula en ufak bir haksızlık yapılmayacağı ve mükafatları eksiltilmeyeceği çeşitli ayetlerde haber verilmektedir.
Ancak kişi nefsinden emin olur, Allah-u Zülcelâl’in makamından korkmayı bırakırsa hiç hesap etmediği bir hususta ayağı kayabilir.
Allah-u Zülcelâl kalbini iman nuruyla nurlandırdığı ve maneviyat ile ihya ettiği kullarından eylesin. Amin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ