Akraba İle İrtibatın Sürdürülmesi Emredilmiştir!
Akrabalık bağı ve ziyaretleşme
Akraba, kurbiyetle yani yakınlıkla aynı kökten gelir. Zaten Türkçede “yakınlar” kelimesi de akraba ile müteradif kullanılır. Allah-u Zülcelâl Kuran-ı Kerimde, akraba kelimesi için, zu’l-kurbâ, akrabîn, zevilerham kelimelerini kullanmıştır.
Yakınlar kelimesi insana sanki şöyle bir mana düşündürüyor; zaten bütün insanlar Hz. Âdem aleyhisselamın çocuklarıdır. Dünyadaki bütün ırkların, kavimlerin, soyların hepsi aynı anne babadan dünyaya gelmiş kardeşlerdir. Bütün insanlar arasında kan bağı vardır, ancak içlerinden bir kısmı daha yakındır. İşte o en yakınlardan başlayarak bütün akraba ve kardeşlerinize iyilik yapın. Nitekim Allah-u Zülcelâl, akrabalık bağlarını korumayı emrederken ta yaratılışın en başındaki birliğe dikkat çekiyor.
Ayet-i Kerime’de mealen şöyle buyuruluyor: “Ey insanlar, Rabbiniz’e karşı takva sahibi olun. O ki, sizi bir tek nefsten (Âdem Aleyhis selâm’dan) yarattı. Ve ondan zevcesini yarattı ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yaydı. Ve O’nun (adı ile) birbirinize dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı takva sahibi olun ve akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının. Muhakkak ki Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisa; 1)
Allah-u Zülcelâl bizlere, en yakınlardan başlayarak halka halka genişleyen bir iyilik hareketi başlatmamızı emrediyor. Bunun için ise öncelikle yakınlardan başlamaya işaret ediyor ki, uzaktakilerle uğraşırken yakınlar ihmale uğramasın… Başka bir ayet-i kerimede buyruluyor ki: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, (akraba olan) yakın komşulara, uzak komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.” (Nisa; 36)
Ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde ‘sılaı rahim’ bağını muhafaza etme hususunda pek çok ikaz vardır. Yakınlarımızla görüşmek, ziyaretleşmek, hallerine ilgi göstermek, dertleriyle ilgilenmek, maddi manevi ihtiyaçlarını gidermek için yardımcı olmak üzerimize bir borç olarak yazılmıştır. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurur; “Allah-u Zülcelal buyuruyor ki; ‘Ben Rahman’ım. Sıla-i rahim ismini, kendi ismimden çıkardım. Akrabalarıyla beraber olanlarla, beraber olurum. Akrabalarından ilgisini kesenden, Ben de ilgimi keserim.” (Buhârî, Edeb, 13)
Toplumsal çöküşün en etkin sebebidir
Allah-u Zülcelal’in kuluna karşı rahmet bağını koparması ne kadar büyük bir tehdittir. Ne yazık ki günümüzde Allah’ın böylesine kesin bir ifadeyle emrettiği sıla-ı rahim bağlarına dikkat edilmemektedir. Büyük şehirlerde insanlar kendi hayat meşgaleleri içinde boğulmuş gibidir. Birçok kimse, nikâh düşmeyen en yakın akrabalarını dahi arayıp sormaz olmuştur. Hatta üniversite tahsili için ailesinin yanından ayrılan gençler, nerede iş bulurlarsa orada yerleşmekte, bekâr evlerinde kalmakta, anne babalarını bile bayramdan bayrama görmektedirler. Bu durum çekirdek ailenin bile parçalandığı, insanların kadın erkek demeden işten eve, evden işe, tek başına hücrelerde yaşamaya başladığı bir döneme doğru gitmektedir.
Bu gidişat insanlık için korkunç bir sona işaret etmektedir. Batı âleminde akrabalık ve aile ilişkileri koptuktan sonra hem ferdi hem toplumsal sorunlar birbiri ardınca sökün etmiştir. Boşanmış veya bekâr anne-kızların birbirlerinden ayrı, yalnız başına yaşadıkları bir toplum… Bunun ahlakî neticeleri tahmin edilebilir. Sonuç; her yıl milyonlarca kürtaj, gayri meşru doğum, bakımevlerine bırakılan bebekler…
Ne yazık ki bizim toplumuzda da benzer bir manzara ortaya çıkmaya başlamıştır. İnsanlar artık dul kalan akrabalarıyla, yetim kalan torun veya yeğenleriyle ilgilenmez hale gelmiştir. Bu derece sahipsizlik, gençlerin fuhşiyattan uyuşturucu kullanımına, suç çetelerinden terör eylemlerine, her türlü kötülüğe savrulmasına uygun bir zemin hazırlamaktadır.
Akrabalık ilişkilerinin kopması sayılamayacak kadar çok problemin fitilini ateşlemektedir. Mesela akrabalar arası yardımlaşma bağlarının kopması yüzünden maddi durumu bozulan bir aile çöküşe sürüklenmekte, pekâlâ biraz destekle hayatlarını tekrar rayına oturtabilecek kişilerin yuvası yıkılabilmektedir. Yine yakınlarından borç veya yardım alamadığı için bankaların kredi tuzaklarına yakalanan insanlar, hayatları boyunca kurtulamayacakları faiz girdabına sürüklenebilmektedir.
Akrabalarla ilgilenmenin tek boyutu maddi yardım değildir; manevi yardım ve rehberlik ondan çok daha önemlidir. Her insan hayatta kendisini bir gruba ait hissetmek ister. İnsanoğlu bilhassa yakın akrabasının durumundan ister istemez etkilenir.
Her şeyden önce yakınlar birbirlerine örnektir. Çünkü insan en yakınını kendine misal alır, onunla kendini kıyaslar. Mesela bir erkek çocuk, ağabeyini veya amcasının oğlunu örnek alır, onun gibi olmak ister veya hayatta karşılaştığı sorunlarla baş etmeyi ondan öğrenir.
Dikkat ederseniz, bir köyden İstanbul’a gelip bir iş koluna giren kişiler, eğer az çok başarılı olduysa, onların akrabaları da aynı iş koluna girer. Mesela bir şehirden gelenler kebapçı dükkânı açmış, iyi iş yapmışsa akrabaları da ondan işin inceliklerini öğrenir, aynısını yapmaya çalışır. Çünkü insanoğlunda, yakınlarını taklit ederek öğrenme, onlarda gördüğü güzel şeylere özenip, örnek alma temayülü vardır.
Bunun benzeri bir durum manevi yollarda da geçerlidir. Bir köyden birkaç kişi manevi bir yola intisab edince akrabaları da sorup öğrenir, ilgi duyar. Bilhassa güzel bir örnek sergileyerek herkesin saygısını kazanırsa, güzel ahlakıyla kendini sevdirirse gitgide bütün akrabaları aynı yola girer.
Akrabalık ilişkileri insanlar arası bir kontrol mekanizması da sağlar. Mesela bazı kişiler, gençliğin veya zenginliğin sağladığı imkânlarla gaflete dalıp günaha meyledecek olsa, en azından akrabasından utanarak kendini biraz olsun tutar. Kısacası, akrabalık bağları, davet, irşad, emr-i maruf ve nehyi münker hususunda öncelik vesilesi olur.
Bu bir bakıma çok tabi bir durumdur. İnsan bir şeyin iyi, güzel, doğru olduğuna inanıyorsa, hayırlı ve fayda getireceğine kanaati tam ise bunu evvela en yakınları için ister. Madem Allah-u Zülcelal onları kendisine kan bağıyla yakın akraba kılmış, kendisini öncelikle onlardan sorumlu hisseder. Onlar yanlış yoldaysa, felakete gidiyorlarsa, kat kat daha fazla üzülür, onların kurtuluşu için çırpınır.
Akrabalık bağının sürdürülmesi emredilmiştir
Allah-u Zülcelâl de bizlere, fıtratımıza zaten çok uygun olan bu değerleri emretmektedir. Dinimizde yakın akrabayla ilişkileri muhafaza etmek, onların halleriyle alakadar olmak, lüzumlu yardımlarda bulunmak, sadece tavsiye edilmemiş, açıkça emredilmiş ve akraba bağlarını kesmek yasaklanmıştır. Bunlardan birine kızıp küserek veya arayıp sormayarak ilgiyi kesmek günahtır. Hatta Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki; “Hısım ve akraba ile ilgiyi kesenler Cennete giremez” (Buhari, Edeb, 11)
Bu ilk bakışta çok ağır bir tehdittir. Elbette burada kast edilen, “ilgiyi kesmek” akrabalık bağlarını korumak için hiç çaba göstermemek, onların başına gelen felaketlere hiç aldırış etmemek böylece onları sıkıntılarıyla baş başa bırakmak manasındadır. Bir kişi akrabasıyla ilişkiyi kestiği için o kişi kötü bir duruma düştüğünde haberi olmuyorsa bundan mesuldür. Mesela yaşlı babaannesi, amcası, halası, bakacak kimsesi olmadığından kötü bir duruma düşmüşse bunu vebali en yakınından başlayarak bütün akrabasının üzerinedir. Bunun gibi, tebliğ ve davet eden, doğru yolu öğreten, kötülüklerden koruyan hiç kimse olmadığı için manevi felakete sürüklenen bir kişinin de ahiret gününde yakınlarının yakasına yapışıp, “Mademki sen biliyordun, beni neden ikaz etmedin?” demesi söz konusudur.
Allah-u Zülcelâl bu fani dünyada, ebedi hayatımızı kazanmamız için akrabalık bağlarında büyük fırsatlar gizlemiştir. Mesela akraba olmayan kişiye yapılan yardımlar sevap kazandırır ama yakınlarla ilgilenerek onların ihtiyaçlarını giderenin sevabı iki kattır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor: ”Fakirlere yapılan tasadduk bir sadakadır. Ama akrabaya yapılan ikidir: Biri sıla- i rahim, diğeri sadaka sevabı getirir.” (Nesai, Zekât, 82)
Akrabaya iyilik yapmak her zaman maddi imkân gerektirmez. Yaşlı bir akrabanın bozulan eşyasını tamir etmek, hastanede kalırken refakat etmek, taşınma, düğün dernek gibi işlerinde yardım etmek, hatta canı sıkıldığında konuşacak birine ihtiyacı olduğunda, onun anlattıklarını dinlemek bile iyiliktir. Peygamberimiz buyuruyor ki, “Kovandaki suyu, isteyenin kabına boşaltmak ve mü’min kardeşine güler yüzle konuşmak gibi de olsa, iyi, güzel ve doğru olan hiç bir sözü, işi ve davranışı küçümseme (yapabilirsen hiç durma, yap).” (Ebû Dâvud, Libas)
Elinizdeki cep telefonunun ekranına bakıp saçma sapan videoları izleyerek vakit kaybetmekte hiçbir sevap yoktur ama yaşlı büyük annenizin anlattıklarını dinlerken yüzüne sevecenlikle bakıp, hep aynı şeyleri anlatıp dursa bile tahammülle dinlemekte sevap vardır. Bilhassa sıkıntılı dönemdeki kişilerin derdini dinleyip teselli vermek, ümit aşılamak, hakkı ve sabrı tavsiye etmek onun gönlündeki ağırlığı biraz olsun hafifletecektir. Bu sebeptendir ki akrabayı sadece ziyaret edip halini hatırını sormak bile sevaptır.
Sıla-ı rahmin böylesine bereketlere vesile olmasından dolayıdır ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, akrabalarının kimler olduğunu bilmeyenlere de sorup öğrenmeyi tavsiye etmektedir: “Sıla-i rahm yapabilecek kadar soyunuzu öğrenin. Zira sıla- i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzama demektir.” (Buhari, Edeb 12)
Allah-u Zülcelâl bu kısa dünya hayatımızı, insana manevi ve duygusal yönü çok zengin tecrübeler yaşatarak bereketlendirmektedir. Dikkat edilirse insan akrabalar arasındaki farklı renklerde ilişki ağları sayesinde, farklı manevi tecrübeler yaşamaktadır. Büyük akrabalarımızla ilişkilerimizde farklı bir saygı ve minnet, akranlarımızla farklı bir sevgi ve ülfet, küçüklerimizle farklı bir merhamet ve meveddet…
Rızık genişliğinin vesilesi
İnsan bu ilişkiler sayesinde nefsinin bencillik ve katı kalplilik hastalıklarından kurtuluyor, ruhani yönünü inkişaf ettiriyor. Özümüze gizlenmiş, rıfk, mülayemet, hilim, af, şefkat ve kerem hasletleri en fazla bu samimi ilişkiler ağı içinde neşv-u nema buluyor.
Elbette bunun için akrabalık ilişkilerinde hesabi değil hasbi olmaya gayret etmek gerekir. Bir menfaat hesabıyla sürdürülen münasebetler ve mutlaka karşılığı beklenen iyilikler manevi olarak fazla bir kazanç sağlamıyor. Peygamberimiz buyuruyor ki, “Akrabalarının iyiliğine karşılık onlara iyilik yapan sıla yapmış değildir; fakat asıl sıla-i rahim, akrabaları ve yakınları ile araları açıldığı zaman onlara Allah için ulaşan, onlarla akrabalık bağlarını koparmayan, devam ettiren ve onlara iyilik edendir.” (Tirmizî, Sıla, 10)
Ne yazık ki bu hususa dikkat edilmediği için akrabalar arasında kırgınlıklar, küslükler ve dedikodular yaygınlaşıyor; bağlar muhafaza edilemiyor. Halbuki hayal kırıklığına uğramış olsak bile affedip geçsek, iyiliği sırf Allah için yapıp, denize atsak elbette onun mükafatını Allah-u Zülcelal verecektir.
Akrabalık ilişkilerini sırf Allah için ifa edilen bir ibadet gibi düşünürsek hangi şartta olursa olsun sürdürmeyi başarabiliriz. Nasıl ki sadaka verirken fakirden bir karşılık veya teşekkür beklemiyorsak akrabamızdan da mukabele ve takdir beklememeliyiz. “Nasıl olsa bir Gören, Bilen var, karşılığını da ebedi âlemde mutlaka kat kat verecek,” diye inanırsak zor gelmeyecektir, inşaallah.
Üstelik akrabaya yapılan iyiliğin faydası, bu dünyada da görülmektedir. Allah Resulü aleyhisselatu vesselam Efendimiz, “Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin geciktirilmesini isterse akrabasını gözetsin.” (Buharî, Edeb, 12) buyuruyor.
Öyleyse Ramazan iftarlarını akrabalarımıza ikramda bulunmak için, yaz tatilini akrabaları ziyaret etmek için fırsata dönüştürebiliriz. Böylece dinlenirken sevap kazanmış olur, ömrümüzü bereketlendirecek bir harekette bulunmuş oluruz.