Çocuklarınızın başarısızlığının sebebi siz misiniz yoksa?

  • 05 Ocak 2018
  • 907 kez görüntülendi.
Çocuklarınızın başarısızlığının sebebi siz misiniz yoksa?
REKLAM ALANI

Çocuklarımızın güzel şekilde büyümesi ve gelişimi için uygun bir ev ortamı oluşturmak, biz büyüklerin vazifesidir. Bunun sağlanması için bir takım dikkat edilmesi gerekilen hususlar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

* Anne ve baba, birbirlerini seven, değer veren ve birbirlerine saygı duyan kişiler olmalıdır. Özellikle çocukların önünde birbirlerine saygı ile yaklaşmalı, sevgilerini tutarlılıkla ve dürüstçe ifade etmelidirler.

* Çocuklarımızı şartsız olarak sevmeli ve öylece kabul etmeliyiz. Güzel ve olumlu davranışlarına destek olmalı ve böyle davranışlar için onları yüreklendirmeliyiz.

REKLAM ALANI

* Çocuklarımıza yapacağımız destek ve yardımı, yaşı büyüdükçe azaltmalı, beceri ve yeteneklerini geliştirmelerine destek olmalıyız. Sözgelimi kendi yemeğini yemeye çalıştığında “Üzerine döker, kirletir” diye engellersek yanlış yapmış oluruz.

 

Örnek bir olay olarak anlatıyorum; 20 yaşındaki Ahmet, kendine güvensizlik ve arkadaş edinememe şikâyetleriyle annesi tarafından muayeneye getirilmişti. Görüşme sırasında Ahmet şunları anlatmıştı: “Küçükken kemiklerimin zayıf olduğunu söyleyen annem, beni hep aşırı korudu. ‘Koşma, kemiklerin zayıf!’ dendi. Arkadaşlarımla top oynayamaz, onlara ayak uyduramazdım. Annem hep hasta olduğumu söylüyordu. Ben bu yüzden devamlı geride ve ayrı kaldım.”

 

Annesi çocuğunu koruma adına, kendine güvenini geliştirmesini önlemişti maalesef.

 

Bir başka hastamız, 30 yaşlarındaki Abdi ise pos bıyıklı erkeklerden korkuyor, bu yüzden dışarı çıkmaya çekiniyordu. Onunla konuştuğumuzda ise anne ve akrabalarının “pos bıyıklıların kendisine kötü şeyler yapacağına, onlara karşı dikkatli olmasına ve tek başına dışarı çıkmamasına” yönelik, çocuklukta sürekli telkinde bulunduklarını anlattı. Yıllarca beyni yıkanan Abdi, şimdi yanlış olduğunu bilse de bu beyin yıkamasının etkisinden kurtulamıyor, korku içinde kıvranıyordu.

 

Çocuklarımızın güzel bir şekilde yetişmesi için dikkat edilmesi gereken hususlara tekrar dönelim;

* Onlara uygun bir eğitim ve disiplin sunmalıyız. Böylelikle hem kendilerinin farkına daha çok varırlar hem de diğer insanlarla daha başarılı iletişim kurarlar.

* Evde sıcak, hoş, şefkat dolu bir ortam oluşturmalıyız. Çocuklara güler yüzlü davranmalı, alay ve aşağılamaktan, hele hele başkalarıyla kıyaslamaktan kesinlikle kaçınmalıyız.

* Akrabalarımızla sık görüşmeliyiz. Böylelikle çocuğumuz geniş bir ailenin üyesi olduğunu görmeli, kendine ve çevresine güven duymalıdır.

* Her zaman misafirperver olmalıyız. Çocuğumuz gelen misafirleri görerek onları örnek alacak, ayrıca ileride evlenip yuvasını kurduğunda, kendisi de evimize daha rahat gelecek ve misafir ağırlamayı sevecektir.

* Aile bireyleri bir arada bulunmaktan zevk almalı, beraberce şakalaşarak gülebilmelidir. Kendiliğinden gelişen eğlence, sağlıklı ailenin vazgeçilmez parçasıdır.

 

Ana-baba modeldir

Çocuklar, anne-baba başta olmak üzere, çevredeki büyükleri model alarak büyürler. Biz farkına bile varmadan davranışlarımızı izler, bizi taklit ederek kişiliklerini geliştirir ve cinsel kimlik kazanırlar. Psikolojide bu mekanizmaya identifikasyon (özdeşleşme) diyoruz.

 

Çocuğa disiplin verilmesinde ve eğitilmesinde, anne ve baba % 50-50 etkilidir. Nasıl bir kuş uçmak için iki kanata muhtaçsa çocuklar da uygun bedensel ve ruhsal gelişim için anne ve babaya ihtiyaç duyarlar.

 

Erkek çocuk babayı, kız çocuk anneyi kendine örnek alır ve onların davranışlarına bakarak yetişkin olmayı, cinsel kimliğine ait davranışları öğrenir. Erkek çocuk için annenin, kız çocuk için babanın da önemi büyüktür. Onlardan, karşı cins ve cinsiyetlerin birbirlerine nasıl davranmaları gerektiğini görür, benimserler. Ancak bir evde, erkek model olarak baba yoksa veya aşırı meşguliyet ya da ilgisizlikten babalık görevini aksatıyorsa erkek çocuk, baba yerine anneyi örnek alabilir. Bu defa da ya pasif ve sinik bir kişilik veya daha değişik bir hal, cinsiyet karmaşası ortaya çıkabilir. Yani genleri ve hormonları erkek olmasına rağmen, kadın cinsiyetini benimsemekle, kendini karşı cins gibi sanma eğilimleri söz konusu olur.

 

18 yaşındaki Nejat’ı, annesi büyük panikle muayeneye getirmiş ve eşcinsel olduğundan şüphe ettiğini söylemişti. Nejat ise kendi cinsine ilgi duyduğunu inkâr etmiyor, kendisinin böyle kabul edilmesi gerektiğini ifade ediyordu. Soruşturduğumda, Nejat’ın babasının aşırı bir işkolik olduğu anlaşılıyordu. Nadir bulduğu boş zamanlarını da ailesi ve çocuklarıyla değil; dinlenme gerekçeleriyle arkadaşlarıyla geçiriyordu. Anne-baba ve Nejat’tan oluşan ailede, erkek model boşluğu ortaya çıkmıştı. Böylelikle Nejat, annesine aşırı bağlanmış, baba devre dışı kalmıştı.

 

Bu yüzden, çocuğumuzun nasıl olmasını istiyorsak davranışlarımızı öyle ayarlayalım. Öğüt vermekle çocuk istediğimiz gibi olmaz. Çünkü öğüt, en ucuz ve kolay yöntemdir. “Şunu yapma, şöyle davran” demek yerine, neden yapmaması gerektiğini anlatmak uzun ve zahmetlidir. Biz bu yolu tercih edelim.

 

Çocuğumuzda görmek istemediğimiz davranışları önlemek için öncelikle kendimizi iyi gözlemeli ve davranışlarımızı kontrol etmeliyiz. Yaşantımıza ve uygulamalarımıza dayalı öğrenmeler, daha kalıcı ve anlamlıdır.

Çocuğumuza doğrulukla davranalım ve yalan söylemekten kaçınalım. Oyun oynadığımız zaman, eğlence için bile olsa ona hile yapmayalım. Bir anlaşma yaptığımızda, bize saçma gelse bile, sözümüze sadık kalalım. Yanıldığımızda özür dileyip hata yaptığımızı açıklayalım.

 

Ne söylersek yapalım ve ne yaparsak söyleyelim. Tutarsız olmaktan kaçınalım. Çocuğumuza ne öğütlüyorsak onun önünde biz de uygulayalım. Bir şey için söz verdiğimizde, can sıkıcı veya mantıksız bir şey olsa bile sözümüze bağlı kalalım.

 

Dürüst olmaya bilhassa önem verelim. Dürüstlük, başkalarının bizi takdir etmesine ve bize saygı göstermesine de sebep olur. Başkalarına doğru ve dürüst davrandığımızda, kendimize karşı da böyle olmaya devam ederiz. Üstelik çocuklarımız bize benzer, dürüst insanlar olarak yetişirler.

 

Niye hıristiyan olmuş?

Anne- baba olarak uygun model olursak çocuklarımız da bizim inandığımız değerlere inanır, sahip çıkarlar. Biz inançlıysak, ibadetlerimizi ciddiyetle ve aksatmadan yerine getiriyorsak, yoksul, yetim ve muhtaçları koruyup gözetiyorsak evlatlarımız da yetişkinlikte bizden gördüklerini tatbik edeceklerdir.

 

21 yaşındaki, Seyfettin adlı misyoner radyo spikerini hatırlamadan edemiyorum. Büyük abisi, kardeşinin Hıristiyan olduğunu, acaba bir akıl hastalığına mı yakalandığını öğrenmek için üzüntü ve panik içinde muayeneye gelmişti. Seyfettin ise şunları anlatmıştı: “Doktor bey, babam lanet adamın biridir. Hep bize namaz için, başka her şey için baskı yapar, biraz geciktirsek döverdi. Bir yandan da çirkin küfürler eder, annemize çok kötü davranırdı. İş hayatında da dolandırıcı ve sahtekârdı. Şimdi ona mali bağlılığım kalmadı ve zıddına olsun, kahrolsun diye Hıristiyan oldum. O üzülünce rahatlıyorum.”

 

Eğitimde görüş birliğinde olalım

Disiplin ve çocuğa verilecek eğitim konusunda, anne baba olarak tutarlı davranmalıyız ve birlikte uyacağımız kurallar olmalıdır. Önemli bir karar alınacağında, çocuklara “Annenize” veya “Babanıza soracağım, ona göre karar vereceğim” demeliyiz. Anne-baba bir diğerinin yaptığını küçümsememelidir.

 

Çocuklar babalarından bir şey istediğinde, baba anneye dönüp “Sen ne diyorsun?” diye sormalıdır. Bu şekilde çocuklar babalarının annelerine kıymet verdiğini, kararları beraber aldıklarını anlamış olur. Ayrıca anneleri de eşinin kendisine gösterdiği değeri hisseder, özgüveni artar. Ama anne ile baba, birbirleriyle çelişkiye düştükleri zaman, çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamakta zorluk çekecektir.

 

Bu yüzden, eşler tutarlı davranma konusunda ortak karar almalıdırlar. Anne baba birlikte karar vermeli, aralarında oy ve görüş birliği olmalıdır. Birinin ak dediğine diğeri kara dememelidir.

 

Çocukların başarısı için
nelere dikkat edilmeli?

– Evde sevecen ve sıcak ortam oluşturmalıdır.

– Çocuk eğitiminde asli sorumluluğu anne baba üzerine almalı ve aralarında çelişkiye düşmemelidirler. Yani görüş birliği içinde olmalıdırlar.

– Sürekli olarak koşulsuz sevgi göstermeli, onları olduğu gibi kabul etmelidir. Sevginin ders başarısına bağlı olmadığını, onları hep seveceğimizi bilmeliler.

– Bilgi, zekânın belirtisi değildir. Her çocuğun ilgi alanları farklıdır, bu yüzden bir konudaki bilgisi, onun zeki ve çalışkan olduğunu göstermez. Mesela, hastalarımdan 9 yaşındaki Emre büyük yabancı takımlar dâhil, her futbolcunun kaç numarayla oynadığını ve belirli maç sonuçlarıyla golcülerin adlarını bir çırpıda sayıyordu. Bu onun zekâsının çok yüksek oluşuna veya okulda, hayatta başarılı olacağına işaret etmiyordu.

– Anne baba öğrenmeye karşı olumlu tavır almalı, dışlayıcı tutumlardan kaçınmalı, kendileri de öğrenme tutkusunda olmalıdır. Evinde kitap okunan, kitapçıları dolaşmaktan zevk alan anne babaya sahip olan çocuklar, daha başarılı olurlar.

– Gelişmeyi sağlayıcı, kitap, eğitici oyuncak gibi araçlar bulunmalıdır.

– Sorularına cevap vermeli, merakları köreltilmemelidir.

 

İlkokul 2. sınıfa giden Banu, derse ilgisiz ve çalışmaya isteksizdi. Anneyle konuşurken, şu itirafı Banu’nun durumuna ışık tutuyordu: “Hani doktor bey, çocukların merak çağı vardır, 3-4 yaş civarında. O sıra bunalımdaydım ve sorularına genellikle tersleyerek cevaplar verirdim, acaba bu meraksızlığı bundan mı?”

 

Çocuğunuzun başarısını
sabote etmeyin!

– Tembel, aptal veya ahmak diye etiketlememelidir. Ders başarısını başkalarıyla değil kendisiyle kıyaslamalıdır.

 

Emire, çalışkan bir lise öğrencisiydi. Annesi, aldığı notları beğenmez, hep daha yükseğini hedef gösterirdi. 7 alsa “Daha iyi çalışsaydın 8-9 olabilirdi” derdi. Bu da Emre’nin çalışma hevesini kırıyordu. Bir gün, matematikten 10 almış, sonunda annesini mutlu edeceğini düşünerek sevinçle söylemişti. Annesinin yüzü yine gülmemiş, sınıfta kaç kişinin 10 aldığını sormuştu. 51 kişilik sınıftan 3 kişi cevabını alınca, “Tek sen 10 alsaydın başarı derdim, aynı notu alan 2 kişi daha var” demişti. Bu cevap üzerine Emre’nin morali bozulmuş, derslerinde düşüşler ortaya çıkmıştı.

 

Hikmet’i, annesi üniversitede derslerini çalışmadığı, sınıfta kaldığı için getirmişti. Okuduğu fakülteyi kazanabildiğine göre, çok zeki ve çalışkan olduğunun anlaşıldığını, niçin sınıfını geçemediğini sorduğumda, annesi söze karışarak: “Onun sınavı kazanması benim başarımdır, onun değil. Disiplinle ve zorla çalıştırdım onu, benim baskıyla gayretlerim sayesinde üniversiteyi kazandı” demişti.

 

Şimdi ise Hikmet çalışmaya karşı bıkkın ve isteksizdi. ÖSS’ye hazırlanırken, annesinin çektirdiği eziyetlere, sanki ders çalışmayarak ve sınıfta kalarak karşılık veriyor gibiydi.

– Yanlışlarını ve başarısızlıklarını cezalandırmaktan, eleştirmekten kaçınmalıdır.

Sonuç olarak, özetlemek gerekirse; çocuğu sevmeli, yüreklendirmeli, övmeli, onaylamalı, kapasitelerine inanmalı, eğlence ortamı oluşturmalı, olumlu ama kararlı ve tutarlı olmalıdır.

05

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ