HİKMET PINARI / Ezeli ve Ebedi Düşmanımız, İblis

  • 03 Ekim 2023
  • 196 kez görüntülendi.
HİKMET PINARI / Ezeli ve Ebedi Düşmanımız, İblis
REKLAM ALANI

HİKMET PINARI
Ezeli ve Ebedi Düşmanımız, İblis
Gülistan Dergisi Araştırma

“Ey Rabbim! Zat’ının Celaline ve Hâkimiyetinin azametine layık şekilde Sana hamd olsun”
Ebû Hüreyre radıyallahu anh rivayet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ashâbından bazıları gelerek,
“Ya Rasulallah, bazen içimizden söylemeyi bile büyük (bir günah) saydığımız şeyler (vesveseler) geçiyor.” dediler. Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam:
“Hepiniz aynı şeyleri hissediyor musunuz? ” buyurdu. Onlar da cevaben,
“Evet.” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem:
“İşte bu apaçık imandır.” buyurdu. (Müslim, Îmân, 209)
Vesvese; insanın iç dünyasında elinde olmadan beliren ve tekrar eden düşüncelerdir. Halk arasında evham ve kuruntu da denilir. Vesveselerin bir kısmı şüphe, tereddüt ve mantıksız ihtimallerin düşünülmesi şeklindedir.
Kur’ân-ı Kerim’de vesvesenin kaynağının nefis ve Şeytan olduğu haber verilmiştir. Hz. Âdem aleyhisselam ile Havva annemizin cennetten çıkmasına sebep olan hatanın sebebini bildirirken Rabbimiz şöyle buyurur:
“Derken Şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onlara vesvese verdi, (tekrar tekrar fısıldayıp kafalarını karıştırdı) ve “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” dedi.” (A’raf, 20)
Rabbimiz bizleri bu dünya hayatında çeşitli imtihanlardan geçireceğini bildirmiştir. Bu imtihanları kazanmanın yolu da Şeytanın vesveselerine uymamak, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin rehberliğinde, Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak sırat-ı müstakim üzere yürümektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz Şeytanın insan için “adüvv-ü mübin = apaçık bir düşman” olduğunu haber vermiştir. Allah-u Zülcelâl insanoğlunu yaratmadan evvel cinleri nar-ı semum’dan yaratmıştı. Bu hususta şöyle buyurmuştur:
“Ve Cann’ı (cinn halkını) da, daha önce dumansız ve nüfuz edici ateşten yaratmıştık.” (Hicr, 27)
Tefsirlerde, “Cinler açısından Cân, tıpkı biz insanlar açısından Âdem gibidir…” (Razî, 21/88) denilmiştir.
İnsanoğlu yaratılmadan önce Allah’a kullukla mükellef tutulmak üzere ilk yaratılanlar cinlerdi. Cinler Allah’a isyan ettiler, fesat çıkardılar. Bazı alimlere göre Allah-u Zülcelâl meleklere, yeryüzünde bir halife yaratacağını söylediğinde, “Daha önce cinlerin yaptığı gibi, orada fesat çıkarıp, kan dökecek bir varlık mı yaratacaksın?” diye sormalarının sebebi de buydu.
Allah-u Teâlâ, meleklerden bir orduyu bu isyankarları helak etmek için gönderdi. Onların başında da kendisi de cinlerden biri olan İblis vardı. (İbn Kuteybe, el-Me’ârif, s.8.)
İbn Abbas radıyallahu anh’dan gelen bir rivayete göre, İblis’in adı o sırada Azazil idi. Meleklere ders verecek kadar bilgiliydi. Sonra isyan edip kovulunca adı İblis ve Şeytan oldu. (Âlûsî, 15/292)
Azazil melek ordusu ile cinleri mağlup ettikten sonra Allah katında derece sahibi oldu. Ancak bu nimeti Allah’tan bilip şükretmedi, kendi nefsinden bilip kibre kapıldı. Allah-u Teâlâ onun nefsinde gizli olan bu kibrini biliyordu.
Allah-u Zülcelâl Âdem aleyhisselamı yarattığı zaman hemen ruh nefh etmedi. Bir müddet cansız heykel gibi durdu. İblis, onun bu cansız heykeline geliyor, ayağıyla vuruyor ve ondan ses çıkarıyordu. Bir kamışın içine üfler gibi, içine üflüyor; içine girip çıkıyordu. O kupkuru çamura, “Sen bir hiçsin. Eğer sana musallat olsam, seni mahvederim. Eğer sen bana musallat olsan, seni dinlemem.” diyordu…”(Taberî, 1/158)
Allah-u Zülcelâl ondaki husumeti biliyordu ve ortaya çıkarmayı murad etti. Âdem aleyhisselama ruh nefhettiği zaman meleklerle birlikte ona da secde emri verdi. Melekler secde ettiler ancak Şeytan kibirlenerek secde etmedi.
“Ben çamurdan yarattığın bir kimseye secde eder miyim hiç!” dedi. (İsrâ; 61)
“Ben o (Âdem’den) daha üstünüm. Çünkü, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” (A’raf, 12)
İblis Allah’ın emirlerine itaat etme mevkiinde olduğunu düşünmeden Allah’a ders vermeye kalktı. Güya kendince bir kıyas yaptı. Kendisinin ateşten, insanın ise çamurdan yaratıldığını ileri sürüp bunu kendisinin üstünlüğünü ispatlayan bir delil olarak ileri sürmek istedi. Bu hareketleriyle nefsinde gizli bulunan kötü huyları ve küstahlığı dışa vurdu. Bundan sonra da Allah-u Zülcelâl’e tevbe edip kendini düzeltmek yerine inatlaştı. Hâşâ kendisine böyle bir emir vermek suretiyle onu Allah’ın saptırdığını iddia etti:
“(Şeytan) Dedi ki: “Rabbim, beni (nefsime ağır gelen imtihanla) kışkırttığın (Adem’e hürmet ve tâbiiyet emrinle beni hırçınlaştırdığın) şeye karşılık, yemin olsun ki ben de kullarını saptırmak için senin doğru yolun üzerinde pusu kurup oturacağım. Sonra onlara mutlaka önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Sen de onların çoğunu şükredici bulamayacaksın” dedi.
Allah da: “Kınanmış ve rahmetimden kovulmuş olarak haydi defol oradan! Artık insanlardan kim sana uyarsa, yemin olsun ki, hepinizi cehenneme dolduracağım” buyurdu. (Araf, 18)
Bize haber verilen bu kıssadan anlıyoruz ki, İblis kötü huylarını tezkiye etmediği, ibret alıp kendini hesaba çekmediği için kovuldu ve lanetlendi. Rabbimiz bize onun kıssasını bildirerek bu huyların insanı da Şeytanlaştıracağına işaret etmiştir.
Şeytan kendini düzeltmediği gibi, güya haklılığını ispatlamak için insanoğlunun bu kereme, bu lütfa layık olmadığını ispatlama derdine düşmüş, insanları saptırarak intikam almaya girişmiştir.
İstiâze; Allah’a Sığınmalı
Şeytan inatçı ve sinsi bir düşmandır. Bu sebeple mü’minlerin her an onun şerrinden Allah’a sığınması (istiâze etmesi) lâzımdır. Çünkü Şeytan gizli, bâtınî bir düşmandır ve çok amansızdır. Onun şerrini ancak onu yaratan Allah def edebilir.
İstiâze:
“Euzü billahi mine’ş-Şeytan’ir-racim” diyerek, Allah’ın muhafazasına sığınmaktır. Manası:
“Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılmış ve cennetten kovulmuş Şeytandan Allah’a sığınırım” demektir.
Rabbimiz buyuruyor ki:
“Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş Şeytandan Allah’a sığın!” (Nahl, 98)
Özellikle Kur’an okumaya başlarken istiâze edilmesinin emredilmesi, Şeytanın insanın gönlüne dağınıklık verip okuduğu ayetlerden etkilenmesini önlemek için çeşitli vesveseler atması sebebiyledir. Bununla beraber alimler bu ayeti, “Kur’an okurken bile Şeytan musallat oluyorsa her işin başında besmeleden önce istiâze etmek uygun olur.” Diye izah etmişlerdir.
Yüce Rabbimiz Şeytan’dan korunmamız için bizlere bir de dua öğretmektedir:
“De ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından ve vesveselerinden sana sığınırım! Onların yanıma gelmelerinden de sana sığınırım ey Rabbim!” (Mü’minûn; 97-98)
Şeytanın Hilesini Boşa Çıkaralım
Unutmamak gerekir ki, Şeytanların bütün gayretleri, insanları mümkünse dinden çıkarmak, yapamıyorsa günah işletmek ve cehenneme girmesine sebeb olmaktır. Bunları yapamadığı zaman da Allah’a kulluk vazifesini yerine getirmesine engel olmaya çalışır. Rabbimiz bu hususta şöyle buyuruyor:
“Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azâbına sürükler.” (Hac; 4)
Şeytanın vesveseleri çeşitlidir. Şeytan bazen insana iman edilmesi gereken şeyler hakkında şüpheler fısıldar. Bazen de itaat edilmesi gereken emir ve yasaklar hakkında tereddüte düşürmeye çalışır. Hatta Allah’ın emir ve yasaklarına uymamayı telkin eder, eğer uyarsa mesela fakir düşmekle korkutur. Olup olmayacağı belli olmayan şeyleri düşündürüp endişelere sürüklemek ister.
Bazen de Allah’ın Zatı hakkında düşünmek gibi vesveseler vermek ister. İnsana aklının almayacağı şeyleri düşündürmek suretiyle onu saçma sapan hezeyanlara sürüklemek ister.
Ebû Hüreyre radıyallahu anhın rivayet ettiğine göre, Resûlullah aleyhisselatu vesselam şöyle buyurmuştur:
“Sizden herhangi birinize Şeytan gelir ve “Şunu böyle kim yarattı? (Şunu) böyle kim yarattı?” en sonunda, “Rabbini kim yarattı?” diye sorar(ak sürekli vesvese verir). İşbu raddeye gelince o kişi derhâl (Şeytandan) Allah-u Teâlâ’ya sığınsın ve (vesvesesine) hemen son versin!” (Buhârî, Bed’ü’l-halk, 11)
Müminler kalplerine gelen vesveselerin Şeytanın dürtmesi olduğunu bilmeli ve bunları kendi aklının düşüncesi zannetmemelidir.
Bazen hassas insanlar kalplerinden geçen bir düşüncenin bile imanlarına zarar verdiğini veya günaha girdiklerini düşünerek çok endişe eder, sıkıntı çekerler. Halbuki kalbe atılan böyle vesveselere tabi olunmadığı sürece onlar imana zarar vermez ve günah yazılmaz.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiğine göre, Resûlullah aleyhisselatu vesselam şöyle buyurmuştur:
“Allah azze ve celle şöyle buyurur:
“Kulum bir kötülük yapmayı gönlünden geçirirse onu hemen aleyhine yazmayın! Eğer o kötülüğü yaparsa o zaman onu bir günah olarak yazın. Ama bir iyilik yapmayı gönlünden geçirir de yapamazsa onu bir sevap olarak yazın. Şayet o iyiliği yaparsa bunu on kat yazın!” (Müslim, Îmân, 203)
Ebû Hüreyre radıyallahu anhın rivayet ettiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Allah-u Zülcelâl dilleri ile söylemedikçe -yahut fiiliyata dökmedikçe- ümmetimi, gönüllerinden geçirdikleri şeylerden dolayı hoş görür (hesaba çekmez).” (Müslim, Îmân, 201)
Kalbe gelen vesveseler imana zarar vermez. Vesvesenin zararlı hâle gelmesi, o düşünceye takılıp kalmakla, üzerinde ısrarla durmakla gerçekleşir.
İnsan kalbine atılan bir düşünceden rahatsız oluyorsa zaten bu kendi düşüncesi değil Şeytanın vesvesesidir. O rahatsızlık da imandan gelir. Böyle durumlarda Şeytanın verdiği sıkıntıdan Allah’ın zikrine sığınmalıdır.
Zikrullaha Sımsıkı Sarılalım
Felâk sûresinin tefsirinde İmam Mücahid şöyle demiştir:
“Hannas olan Şeytan kalbe yerleşir. Kul Allah’ı zikrettiği vakit toparlanıp kaçar. Gaflete dalınca yeniden faaliyete geçer. Âdeta karanlık ile aydınlığın çarpışması gibi çarpışıp dururlar. Aydınlığın gelmesiyle karanlığın gitmesi gibi, Allah’ı hatırlamakla Şeytan uzaklaşır. Bu sırra işareten Kur’an’da: “Şeytan onlara galebe çaldı da Allahı zikretmeyi onlara unutturdu.” (Mücadele, 19) buyrulmuştur.”
Şeytanın attığı vehim ve vesveselerle mücadele ederek ibadete, duaya ve zikre sımsıkı sarılan bir müslüman, Şeytanın istediğinin tam tersini yapmış olur. Şeytan onu şüpheye, endişeye, sıkıntıya düşürmek ve sonunda vazgeçirmek isterken o daha da kuvvetle dinine sarılmış olur.
Kişi bu şekilde Şeytanın attığı vesveselerle mücadele ettikçe sevap kazanmış olur. İbn-i Abbas radıyallahu anhtan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Şüphesiz Allah iyilikleri de kötülükleri de takdir etmiştir. Sonra bunu meleklerine açıklamıştır. Kim bir iyilik yapmayı düşünür, sonra da yapamazsa Allah ona tam bir sevap yazar. Eğer o iyiliği düşünür de düşündüğünü gerçekleştirirse, Allah, Kendi katında on, yedi yüz ve çok daha fazla sevap yazar. Eğer bir kötülüğü düşünür de yapmazsa, Allah kendi katında tam bir sevap yazar. Eğer o kötülüğü düşünür de yaparsa, Allah sadece bir günâh yazar. Allah ancak kendi eliyle helâka gidenleri helak eder.” (Camiüssağir-1763)
Demek ki Şeytanın vesveseleriyle mücadele etmek de bir sevap vesilesidir. Önemli olan Şeytanın attığı düşünceye haklı bir düşünceymiş gibi sahiplenmemektir.
Şeytanın Yaptırım Gücü Yoktur
Şeytanın bütün yapabileceği kalbe attığı duygu ve düşüncelerden ibarettir. Müminlerin üzerinde bir yaptırım gücü de yoktur.
Şeytana böyle şeyler yapması hususunda izin verilmiş olması, dünya hayatının bir imtihan yeri olmasındandır. Şeytana izin verilmesinin hikmeti Rabbimizin indirdiklerine kesin olarak iman edenle şüphe içinde bulunanı ayırt edip göstermeyi murâd etmesidir:
“Andolsun ki İblis, onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı. Mü’minlerden bir zümre hâriç hepsi ona tâbî oldular. Oysa onun (Şeytanın), kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı gücü (sultası) yoktu; ancak Biz ahirete (hesap vermeye ve işlediklerinin karşılığını görmeye) yakinen iman edenlerle, ondan (ölüm ötesinden) şüphe içinde olanları bilip belirlemek (ve birbirinden ayırt etmek) üzere (Şeytana bu imkânı verdik). Senin Rabbin, her şeyin üzerinde Gözetici-Koruyucudur.” (Sebe’; 21)
İnsan her şeyle imtihana çekilmektedir. Şeytan da bu imtihanda doğru yoldan saptırıcı bir düşman olarak rol oynamaktadır.
Malumdur ki düşmanın işi düşmanlık yapmaktır. İnsana düşen de düşmana karşı uyanık olmak, fırsat vermemektir. Düşmanı böyle çetin olan birinin gafil olması yakışık almaz. Demek ki düşmana karşı çok hazırlıklı olmalıdır.
Şeytan her insana musallat olur. Müslümanlara da yapabildiği kadar zarar ve sıkıntı vermeye çalışır. Hayırlara engel olmak için gönlüne türlü türlü endişeler verir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Şeytan, Âdemoğlu için İslam yolunda oturur ve: ‘Atalarının dinini terk mi edeceksin?’ der! O da Şeytana uymayıp Müslüman olur. Sonra hicret yolu üzerine oturur ve ‘Yurdunu terk edersen garip kalırsın.’ der. Mümin yine onu dinlemez ve hicret eder. Sonra cihad yolu üzerinde durur, o mümine ‘Savaşa gidersen öldürülürsün, malını paylaşırlar, hanımını başkası nikâh eder.’ der. O da bu son engeli de aşar ve yoluna devam eder.” (Nesai, Cihad, 19)
Kalbe atılan bu sıkıntılı duyguları Şeytandan bilip aldırmayan ve Allah’ın emirlerine uyan kişiler üzerinde Şeytanın hiçbir tesiri yoktur. Rabbimiz buyuruyor ki:
“Gerçek şu ki, iman edip de yalnız Rab’lerine tevekkül edenler üzerinde onun (Şeytanın) bir hâkimiyeti yoktur. Onun hâkimiyeti, ancak kendisini dost edinenlere ve onu Allah’a ortak koşanlaradır.” (Nahl; 99-100)
Şeytanın hakimiyeti asıl inkarcılar üzerindedir. Onlara her istediğini yaptırır. Allah’ın gazab edeceği her kötü ameli güzel gösterir. Zamanımızda da bunu görüyoruz. Allah’ın sevmediği ne varsa yaygınlaştırılıyor. Rabbimiz haber veriyor ki, Şeytan, “…Onlara emredeceğim de Allah’ın yaratışını değiştirecekler…” (Nisa, 4/119) buyuruyor.
Zamanımızda da her türlü kötülüğün ve rezilliğin alabildiğine yaygınlaştığını görüyoruz. Bu da Şeytanın inkarcılar üzerindeki etkisini gösteriyor.
Müminler ise bu şekilde Şeytana tabi olmazlar. Ancak Şeytan dinin emirlerini biraz zor gösterir ve bazı sıkıntılar verebilir.
İns ve cin Şeytanları müminlerin düşmanıdır. Düşmanlar nasıl ki birbiriyle iş birliği yapıyorsa müminler de birbirleriyle iş birliği yapmalıdır. Daima zikir kalesine sığınarak, cemaat halinde daima Allah’ın yolunda olarak, emr-i maruf nehy-i münker yaparak Şeytana fırsat vermemelidir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem yediğini içtiğini besmele ile yiyen, daima zikir halinde olan kişinin Şeytanını zayıflatacağını bildirmiştir:
“Mü’min, Şeytanını birinizin yolculukta devesini yorup zayıflattığı gibi zayıflatır.” (Camiüssağir-2101)
Allah-u Zülcelâl bizleri Şeytanın hilelerine mağlup olmaktan muhafaza eylesin. Amin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ