Kurban ile Allah-u Zülcelâl’e Yaklaşmak
Kurban, vacip bir ibadettir. Hicretin ikinci yılında emredilmiştir. Müslümanı Allah’a yaklaştırır ve Allah’a bir nevi şükürdür. Pek çok kaza, bela ve hastalıklardan korunmaya vesiledir.
Cenâb-ı Hakka çeşitli vesîleler ile yaklaşılır.
Bunlardan biri de keseceğimiz kurbanlarımız ile olmaktadır.
Hadiste…“Kim gönül hoşluğu ile, (Allah’tan) sevap umaraktan kurban keserse, onun için ateşten (koruyan) bir perde olur.”
Hadiste… “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle haşr olursunuz.”
Ayette; Kevser Suresinde Resulü Ekrem sallallahu aleyhi vesellem’e hitaben,
“Biz sana Kevser’i verdik. Öyleyse sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” buyurulur.
Mümin, Yüce Allah için, O’nun rızasını elde etmek için yaşar. Mümin hayatının temel anlamı budur. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem bizden bu kurban emrine titizlikle uymamızı istiyor.
Ümmeti olarak bizim anlayışımız da bu olmalıdır.
Namazı, diğer ibadetleri nasıl yerine getiriyorsak inşallah kurban ibadetini de yerine getirmemiz lazım.
Ölüm ve sonrası hayatımızın şekli ve hakikati, şu dünya tarlasında ne ektiğimize bağlı olacak. Kendini Allah’a kurban edebilmek. Tüm amellerinde, ahde vefanda, teslimiyetlerinde, kul olabilme hallerinde…. Kısacası hayatının her safhasında kendini adayabilir misin?
Dünyaya bir defa gelir insan. Kendisine verilen yaşama fırsatını iyi veya kötü bir şekilde kullanır. Sonra da bu âleme veda edip gider. Akıllı insan, kendisine bir defa verilen bu fırsatı dikkatlice kullanmalı ve kazanmış olarak ebedi aleme geçmeli.
Hadiste; Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor:
“Şehitlerin ruhları, yeşil kuşlar şeklinde cennette diledikleri gibi dolaşırlar. Daha sonra, Allah’ın arşına bağlı kandillere konarlar. Onlar bu durumda iken Allah onlara, “Dileyin benden ne dilerseniz!’ der. Şehitler, ‘Rabbimiz! Ne isteyebiliriz ki, cennetin her yerini dilediğimiz gibi dolaşıyoruz!’ derler. Mutlaka bir şeyler istemeleri konusunda teklif gelince onlar söyle derler. ‘Ruhlarımızı cesetlerimize tekrar geri gönder. Senin yolunda ölelim.’ Bunun dışında bir şey istemedikleri görülünce artık onlara bir sorulmaz.” (İbn Mace, Cihad, 16; bk. Müslim, İmare, 121)
Kurban, Allah’a Yakınlığımıza vesiledir
Kurban” sözlük anlamında “yakınlık”tır. Dini kavram olarak ise kurban, “Yüce Allah’a yakınlık için belirli günlerde, belirli kimseler tarafından kesilmesi istenen belli hayvanlar” demektir.
Saffat suresinin 102-108 ayetlerinde Hz. İbrahim aleyhisselamın ve oğlu İsmail aleyhisselamı kurban etmekle imtihan edildiğini haber vermektedir. Bir taraftan İlahi irade, diğer tarafta biricik evlat…
Ancak ferman Yüce Yaratıcı’dan geliyordu ve O’nun emrine boyun eğmekte zerre kadar tereddüt göstermek bir peygamber için söz konusu değildi.
Yanmayan nefs terbiye olur mu kardeşlerim? Bizim nefsimiz, varlıkla süslenmiş Züleyha misalidir. Bizler ancak Allah Teâlâ’nın şeriatına sımsıkı sarılmakla kurtulabiliriz.
Seyda hazretleri ne güzel söylemiş; “Allah’ı Allah’la bulun.”
Allah’a giden yolda kapı yoktur. Allah’a gidebilmenin tek yolu… Sünnet üzere yaşayan sadatları takip etmektir.
“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır.. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur..” ( Ra’d, 28 )
Hz. İbrahim aleyhisselam İlahi iradeye tereddütsüz boyun eğdi ve oğlu yürüme çağına geldiğinde durumu kendisine bildirdi. İleride babası gibi peygamberlik şerefine nail olacak olan Hz. İsmail (a.s), bu paye ve layık olduğunu daha o zaman gösterdi ve “Babacığım. Sana emredileni yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın” diyerek, ilahi emre tereddütsüz boyun eğmekten yana tercihini ortaya koydu. İmtihanın sonunda baba-oğul iki büyük Peygamber ilahi imtihanı kazandılar.
Yüce Allah celle celâluhû İsmail aleyhisselamın yerine kurban edilmek üzere bir kurbanlık gönderdi ve Hz. İbrahim aleyhisselamın adı ile birlikte kurban ibadeti de devam edip bize kadar geldi.
Bu dünya öyle imtihan yeri ki, bazen malımızla, bazen canımızla, bazen de sevdiklerimizle deneniyoruz. İman iddiamızın samimiyetini ortaya koymamız, bu ciddi imtihandan başarıyla geçmemize bağlı.
Bu ilahi mesaj karşısında en küçük bir tereddüt dahi İbrahim (a.s) ve oğlu İsmail (a.s) göstermediler. Onlar sabrettiler ve kazananlardan oldular.
ZEKAT
Zekatın sözlük anlamı; Artmak, çoğalmak, arınmak ve bereketlenmek demektir.
Dini anlamı; Bir malın belirli bir miktarını, belirli bir zamandan sonra, Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine vermek demektir.
Zekat verebilecek niteliklere sahip olanlara zekat farzdır. Zekatı inkar etmek küfürdür. Zekat, Kur’an-ı Kerimde 82 yerde namaz ile zikredilmiştir.
“Namaz kılın zekat verin.” (Bakara, 110)
“Müminlerin mallarından zekat al ki, onları temizleyip mallarını çoğaltın.” (Tövbe, 103)
“Hasat günü ürünün hakkını ödeyin.” (En’am, 141)
Zekat verebilmek için, Hür olmak, Müslüman olmak, Ergen ve akıllı olmak, Malın zekata tabi mallardan olması, Malın nisab miktarı yahut kıymetine ulaşması, Mala tam olarak sahip olmak gerekir ki zekat verilebilsin.
Şartlar tamam olduktan sonra zekatı hemen vermek gerekir. Üzerinden geçen 1 yıllık süre hangi tarihe geliyorsa verilmelidir.
SONUÇ OLARAK
Şair Necip Fazıl’ın söylediği…
Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda, yeri samur döşeli;
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada,
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
İnsan kendisini Allah celle celâluhûya kurban olarak hazırlamalıdır. “Canımı canan istemiş, minnet canıma, Can nedir ki, vermeyeyim cananıma.”
Her amellerimizle kurban olmalıyız. Özelikle günümüzde Allah dostlarının istikametlerini sahiplenerek kendimizi ne zaman geleceğini bilmediğimiz o sona kurban olma hazırlığı içerisinde yaşamalıyız. Belki şimdi, belki yarın.
“Küllü nefsin zaiketul mevt”
Manası: “Her nefis ölümü muhakkak tadacaktır.” (Âl-i İmran, 185)
Şaka yapmayan bu ayet bizleri muhatap almıştır.
Ne mutlu bu duyularla hazır olmaya çalışanlara. Selam ve Dua ile.