TAZİYE – Hepimizin Başı Sağolsun

  • 02 Mart 2023
  • 238 kez görüntülendi.
TAZİYE – Hepimizin Başı Sağolsun
REKLAM ALANI

TAZİYE
Hepimizin Başı Sağolsun

Ülkemiz 6 Şubat sabahına acı bir haberle uyandı. Merkez üssü Kahramanmaraş’la birlikte Gaziantep, Malatya, Kilis, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Şanlıurfa, Osmaniye ve Hatay’da da büyük yıkıma sebep olan büyük deprem meydana gelmişti.
7,7’lik deprem sonrası enkaz altında kalan vatandaşları arama kurtarma çalışmaları devam ederken 7,6 büyüklüğünde bir başka deprem daha oldu. İki depremde binlerce bina yıkıldı, çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetti. Yaralı olarak kurtarılanlar hastanelere sevk edildi. Elbette acı çok büyüktü.
Her Olayda İmtihan Oluyoruz
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler. İşte Rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.” (Bakara, 155-157)
Deprem her zaman yaşadığımız imtihanlardan çok daha büyük bir imtihan elbette. Ama bir mümin bu dünya hayatının bir imtihan sürecinden ibaret olduğunu hiçbir zaman unutmamalı.
İmtihanlar insanların iç aleminde gizli olan şeyleri ortaya çıkarır. Kimisinin iç dünyasında samimi iman, iyilik, fedakarlık vardı ve onu ortaya koydu. Kimisinin de farklı şeyler vardı onu ortaya koydu. Herkes kendi ameliyle kendisi hakkında şahitliğini ortaya koymuş oldu.
Kevser Vakfı Yardıma Koştu
Depremden hemen sonra arama kurtarma ekipleri enkazların altında kurtarılmayı bekleyenlerin imdadına koştu. Elbette ihtiyaç çok büyüktü. Devletin tek başına yetişmesi mümkün değildi.
Kevser Vakfı da arama kurtarma ekipleriyle sahadaydılar. Elbette bölgede güvenliğin sağlanması da çok önemliydi. Kötü niyetli kişilerin sahipsiz ev ve dükkanları yağmalamasından ailesini bulamayan çocukları kaçırmasına kadar pek çok kötü ihtimale karşı bölgeye giriş çıkışlar izne tabi tutuluyordu. Bu sebeple bölgede olağanüstü hâl ilan edilmiş, her şey izne bağlanmış ve sadece devlet kurumlarından izin alanlar deprem bölgesine girebiliyordu.
Kevser Vakfı da ihtiyaç duyulan bütün kriz alanlarına koşması ile tanınan bir vakfımız olduğu için gerekli izinleri aldı.
Adeta mahşerin bir benzeri yaşanıyordu. Zamana karşı bir yarış halinde enkazlardan bir can daha kurtarmak için amansız bir mücadele veriliyordu. Ekipler sessizlik ve serinkanlılıkla enkazın sesini dinliyorlardı. Eğer canlı varsa vücut ısısını görmek veya sesini duyabilmek için termal kamera ve ses dinleme cihazları kullanan ekipler, bazen metrelerce tünel kazarak depremzedelere ulaşıyordu.
Anlatılması zor anlar… Bazen hüzün hıçkırıkları, bazen bir hayat kurtarmanın sevinç gözyaşları…
Depremin üzerinden günler geçmesine rağmen sağ olarak çıkarılanlar yüreklere biraz olsun su serpiyordu. Sonuçta her şey ezeli takdire göre meydana geliyordu. Eceli gelmiş olan için hiçbir çaba yeterli olmuyor ama yaşaması takdir edilmiş olan bütün zorluklara rağmen hayata tutunuyordu.
Bağışçılarımızdan Allah Razı Olsun
Kevser Vakfı’nın gönüllüleri sadece depremzedeleri enkazdan çıkarmak için değil, evlerini kaybetmiş kardeşlerimize çadır, battaniye, çeşitli ihtiyaç malzemeleri dağıtmak için de oradaydılar. Bağışçılarımızın desteği sayesinde tırlar dolusu malzeme deprem bölgesine sevk edildi.
Hayatın çileleriyle çok erken yaşta tanışan çocukların kederli yüzlerini biraz olsun güldürmek için… Evini kaybetmiş, o soğuk havada birden sokakta kalmış hastaların, yaşlıların gönlüne biraz su serpmek için… deprem enkazından çıkmak için başörtüsü isteyen tesettürlü hanımların mahremiyetini sağlamak için… ve hatta cenazelerin defni için… her türden ihtiyaç malzemeleri…
İnsanın muhtaçlığı, dayanıksızlığı, çaresizliği…
Ve yine insanın gayreti, fedakarlığı, seferberliği….
Birlik beraberlikle iyilik için seferber olunca neler yapabileceğimizi de gördük, böyle bir zamanda bile şeytanca işler peşinde olanları da maalesef gördük. Ahlak ve maneviyatın önemini de bir kere daha hatırladık.
Yüreği Allah sevgisi ve Allah’ın kullarına karşı merhametle dolu olan milletimiz tarihin en büyük felaketlerinden olan bu felaketin yaralarını sarma konusunda hep birlikte yine bir destan yazdı. Bu zor imtihanda gücü yettiği kadar yardım eden, imkanı yoksa göz yaşı dökerek dua eden herkesten Allah razı olsun.
Acılardan Ders Alalım
Biz müminler olarak elbette isyan etmiyoruz. Biz zayıflığımız ve acziyetimiz sebebiyle acı çekebiliriz ama inanırız ki hiçbir hâdise hikmetsiz değildir. Her şey Rabbimizin ezeli ilmi, kudreti ve hikmeti çerçevesinde meydana gelir.
Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyuruyor:
“…O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içinde tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa, apaçık bir kitaptadır.” (En’âm, 59)
Tabiat olayı olarak görünen hadiselerde de bilemediğimiz nice hikmet ve sırlar vardır. Bu afet de bizlere ne kadar kolay etkilendiğimizi ne kadar aciz ve zayıf olduğumuzu gösterdi. Cenab-ı Hakk’ın kudreti karşısındaki acziyetimizi ve muhtaçlığımızı hatırlattı.
Bu dünyanın faniliğini, ölümün her an gelebileceğini bilsek de hep gaflet içindeyiz. Hep dünyanın zahirine, süslerine aldanıyoruz. Rabbimiz bazen bizleri gafletten uyandırmak için ahiret günündeki azaptan önce bu dünyada da azabının numunesi bazı acılarla imtihan ediyor. Bu hadiseler bize Rabbimizin, “…Şüphesiz O’nun yakalaması, pek elem vericidir, pek çetindir!” (Hûd, 102) ayet-i kerimesindeki ikazı düşündürmeli.
Dünya işlerimizi yaparken de birçok zaman yanlışlar yapıyoruz. Binaların dışını süslüyor, sağlamlığına önem vermiyoruz. Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki:
“Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah, çoğunu da affediyor.” (Şûrâ, 30)
Dileriz bu hadise bize her işimizi ihsan üzere, yani Allah’ın bizi gördüğünü düşünerek yapmamız gerektiğini öğretir. Allah-u Zülcelâl dileseydi bu fay hatlarını zararsız bir şekilde birkaç defada küçük kırıklar halinde kırabilirdi. Fakat birçok hikmetlerle bu şekilde takdir etti. Bu hadise bizi kendi hatalarımızla yüzleştirirken belki de daha büyük felaketlerden korunmamız için ikaz ediyor.
Esasen Rabbimiz işlediğimiz bütün günahların cezasını dünyada vermiyor, çoğunlukla hesap görmeyi ahirete bırakıyor. Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de buyuruyor:
“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı…” (Nahl, 61)
Sabrın Mükafatı Çok Büyük
Evet, ne yazık ki bu afet birçok yakınlarımızı, sevdiklerimizi aldı. Bu arada suçsuz günahsız çocuklar ve sâlih kimseler de hayatlarını kaybetti.
İnanıyoruz ki onların hepsi Allah-u Zülcelâl’in katında şehit hükmünde olup, mükafatlarını alacaklar. Bu yaşanan acılar ve kayıplar, iman ehli için hatalara keffaret, mükafat ve mânevî derecelerini yükseltmeye vesile olacaktır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadîs-i şerifinde şöyle buyuruyor:
“Bir kul kendisi için (Cennet’te) hazırlanmış olan makama ameliyle erişemeyecekse, Allah onun bedenine veya malına veya çoluk-çocuğuna bir belâ verir. Sonra (Allah) o kulu bu musîbete sabretmeye muvaffak kılar. Nihâyet (Allah) o kulu kendi katında hazırlamış olduğu makama eriştirir.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 1/3090; Ahmed, V, 272)
Bu zor günler de geçer elbette, yeter ki biz birlik olalım. Kardeşliğimizle, iyiliği hayata geçirme gayretimizle bütün yaralar sarılır.
Rabbimiz böyle acıları bir daha göstermesin. İbret alıp, hatalarımızdan dönmeyi ve bir daha aynı hataları yapmamayı nasip eylesin. Âmin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ