İRFAN SOHBETİ / Zalimlere Meyletmeyin, Yoksa Size Ateş Dokunur
İRFAN SOHBETİ
“Zalimlere Meyletmeyin, Yoksa Size Ateş Dokunur”
Seyda Feyzullah Konyevi -KS-
Allah-u Zülcelâl buyuruyor:
وَلَا تَرْكَنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
Allah Azze ve Celle bu ayeti kerimesinde, Müslümanların kendi şahsiyetlerini, haysiyetlerini, dinlerini, dünyalarını ve ahiretlerini korumak için hayati öneme sahip bir tavsiyede, bir sakındırmada bulunuyor. Şundan sakının buyuruyor:
“Zulüm yapanlara en ufak bir meyil göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka velileriniz de yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.” Allah korusun.
Zulmedenler, yani hayatımız boyunca baktığımız zaman kimlerin dünyaya merhamet yaydığını, kimlerin sürekli zulümle dünyayı kararttığını az çok aklı olan, idraki olan insan bunu fark ediyor. Müslüman İslam’ı yaşadığı sürece gittiği her yeri cennete çevirirken, kafir ise o küfrüne göre hareket ettikçe gittiği her yeri cehenneme çevirir. Zulüm eder.
En başta zaten kafir kendi nefsine zulüm ediyor. Çünkü kendi nefsini cehenneme atıyor. Sen kendinden sorumlusun ya, senden içeri bir sen var. Onu muhafaza etmelisin. Onu Allah yoluna koymalısın ve öyle onu yürütmelisin. Onu Allah yolunda hizmet ettirmelisin. Onu kurtarmalısın kısaca. Onu cennete kazandırmalısın. İşte kafir başta iman etmemekle kendine zulmetmiş oluyor. Ona iman ettirmiyor, onu cehenneme sürüklüyor. İkincisi sonra gittiği her yerde etrafına da zulmetmeye başlıyor.
Kendisine acımayan başkasına da acımaz. Ama şu var ki bazen bir kıvılcım çakar. Bir aşk kıvılcımı, bir hakikat kıvılcımı çakar. İşte o kıvılcım ile hakikati görüp idrak ederse Allah-u Zülcelal onun kalbine hidayet koyar ve Müslüman olur. Ondan sonra İslam’ın güneşiyle yoluna devam eder. O kıvılcımın çakması için eskiden veya o zaman Allah-u Zülcelal’in rahmetini celbedecek bir şey yapmıştır. Yapmamışsa o kıvılcım çakmaz. İslam kime nasip olmuşsa o mutlaka zamanında bir iyilik yapmıştır. Allah-u Zülcelal’in rahmetini celbedecek bir şey yapmıştır.
Hadis de vardır bu manada. Allah-u Zülcelal’in rızası senin bir tane salih amelinde gizli olabilir. Allah’ın gazabı da yine bir tane kötülüğün içerisinde gizli olabilir. Bunun için örnekler de vardır. Bir tane abid ile bir tane kötü halde olan bir kadının halleri anlatılır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kadın ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden azaba uğradı ve bu sebeple cehenneme girdi. Hayvanı hapsettiğinde ona bir şey yedirmemiş, içirmemiş, yerdeki haşereleri yemesine bile izin ve imkân vermemişti.” (Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Selâm 151, 152, Birr 133, 134)
“(Günah yolunda olan) bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu.” (Müslim, Tövbe 155,)
Birinci kadının o hareketi Allah’ın gazabını celbediyor. Bir kediye zulmettiği için. İkincisi ise amelinden dolayı cennetlik oluyor. Allah’ın rızasını kazanıyor. Onun için şimdi küfür ehli olsa bile yarın öbür gün Müslüman olabilir, onu bilemeyiz. Allah bilir. Eğer kalbinde merhamet varsa, mazluma savunucu olur, Filistin’e karşı savunucu olur.
İslam’ın Sancaktarı Olmak İçin
Allah-u Zülcelal kimi ayağa kaldırır bilemezsin. Kimi İslam’ın savunucusu haline getirir bilemesin. Kim Allah-u Zülcelal’in rızasını celbetmeye daha yakınsa Allah-u Zülcelal bir gün o kişiyi ve o toplumu kendi dininin sancaktarı yapar. Allah-u Zülcelal hepimizi İslam’ın sancaktarı yapsın. Fakat bizden bir şeyler isteniyor. Onları uyguladıkça biz o sancağı taşımaya layık oluruz. Biz Müslümanlar olarak İslam’a ne kadar sahip çıkarsak Allah-u Zülcelal de bizi İslam’ın yardımcıları kılar. İslam’ın sancaktarlığını nasip eder. Allah korusun, İslam’dan yüz çevirirsek, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemi bırakıp onlara özenirsek, Allah bizi kaybettirir. Allah korusun. Kayboluruz.
Musa aleyhisselamın kavmi Beni İsrail son 40 yılını kaybolmuş vaziyette yaşadı. Çünkü hep Musa aleyhisselama karşı geliyorlardı. En son Allah-u Zülcelal onlara öyle bir azap verdi ki, onlar 40 yıl boyunca artık kaybolmuş bir şekilde yaşıyorlardı. Nerede olduklarını bilmiyorlardı. Böyle bir duygu halinde yaşadılar. Bu onlar için büyük bir azap idi.
Eğer bir insan ve bir toplum Allah’ın dinine sahip çıkmazsa, Allah-u Zülcelal o kişileri zahiren de, manen de kaybettirir. Kaybolmuş vaziyettedir. Kendi huzurunu sürekli arar ama bulamaz. Saadet arar. İtmi’nan arar. Üzerine bir sekinet nazil olmasını ister, bulamaz. Kaybolmuş çünkü.
İnsan İslam’dan yüz çevirirse, İslam’a doğru koşmazsa, Allah-u Zülcelal böyle bir cezayla cezalandırır. İslam’a yönelenlere de İslam’ın sancaktarlığını verir.
Ey kullarım! Sakın ha Allah-u Zülcelal’in yolundan şaşmayın diyor adeta. Allah-u Zülcelal’in dinine yardım edin ki Allah da size yardım etsin.
Olmayan bir şeyin peşinden koşarsa insan kaybolur. Seraba koşarsa o insan susuzluğu artar ve gitmek istediği yere ulaşamaz. Çünkü o sahte bir su görüntüsüdür. Su değildir, seraptır o. Onun için bir müminin elindeki nimetlerin kıymetini bilmesi lazım.
Bizim kahramanlarımız, bizim ecdadlarımız, sahabe-i kiram, Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme kadar, her birisinin her anı, bütün dünyaya medeniyet dersi verecek örneklerle doludur. İnsanlıkla doludur. Rahmetle, merhametle doludur.
Her tarafı kan revan içerisinde bırakan o kafirlerin yoluna özenirse, insanlığını kaybetmiş olur. Bakın o kafirlerin tarihlerine nereye ayak basmışlarsa orada büyük katliamlar yapmışlar. O zamanın nüfusu ile dünyanın yarısını katletmişler. O kadar vahşilerdi.
Kime özeniyoruz? Sahabe-i Kiram dönemine bakalım. Hz. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin Risaletinin başlangıcından vefatına kadar bütün gazvelerde, şu anda Gazze’de şehit edilen Müslümanların sayısının yarısına, çeyreğine kadar öldürülmemiş. Düşünebiliyor musunuz? Çünkü maksat öldürmek değildi.
İslam budur işte. İslam hayat bahşediyor. Öldürmek için değil. Kılıcı gösterir, insan ol diye gösterir. Sadece o kadar. Eğer o kişi yine de boynunu kılıca vurmak isterse gelir vurur. İslam’da tüm savaşlar ıslah içindir. Bizim başka kültürlere, başka örflere, başka adetlere hiçbir ihtiyacımız yoktur.
Böyle güzel bir Peygamberimiz, böyle güzel sahabe-i kiramımız, böyle güzel bir dinimiz var. Rabbimiz bu kadar güzel bir yol göstermiş bize. Bu kadar huzur dolu, bu kadar şeref dolu böyle bir yol göstermiş bize. Başkasının o ahlaksızlık dolu, iffetsizlik, namussuzluk dolu yoluna neden özenir bir insan?
Bir kere geldik bu dünyaya, bir daha gelemeyeceğiz. Biz bugün ne yaparsak onu götüreceğiz. Yarın için, kıyamet için, cennetimiz için bir şeyler götürelim. Bu dünyada fakiri de, zengini de sadece yaptığı salih amelleri götürecek. Hepsi burada kalacak.
Bu Bizim Yılbaşımız Değil
Hz. Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor:
“Kim bir kavme benzerse o da onlardandır.” Neudübillah. Biz inşallah onlara benzemeyiz.
Bu yılbaşı dedikleri şey bizim için bir yılbaşı değil. Bizim yılbaşımız Hz. Ömer’in tayini ile Hz. Ali’nin de teklifi ile hicri yılbaşıdır. O da Muharrem’in birinci günüdür. Kaldı ki o yılbaşında dahi sahabe-i kiram, “Bir şeyler kutlayın,” dememiş. Kendi yılbaşımızda bir şey kutlamıyorken kalkıp Hristiyanların yılbaşının neyini kutluyorsun?
İnsan birilerine benzemek istiyorsa, birincisi aşağılık kompleksine girdiği için o kişilere özeniyordur. Yani kendi aslını küçük gördüğü için bir başkasına özeniyor. Ya da ayeti kerimede buyurduğu gibi bir meyil vardır. O kişilere karşı bir meyil, bir muhabbet vardır. Bu daha tehlikelidir. Bazen arkadaşlarını güya kırmamak için bir etkinliğe uyum gösterecek ama kendisiyle uyumsuzlaşıyor. Bu da tehlikeli. Hepsi de tehlikeli.
İnsanın imanına kadar insanı tehlikeye götürür. Sakın zannetmeyin ki, “Ben böyle yapıyorum yine Müslümanım.” Allah Resulü bunu kabul etmiyorken sen kim oluyorsun kendi başına hüküm veriyorsun?
Allah Resulü haşa bilmiyor muydu ki “Siz de onlar gibi yapabilirsiniz, benzeyebilirsiniz,” demedi.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem selamlaşma hususunda dahi onlara benzemeyin buyurmuştur:
“Ne yahudilere ve ne de hıristiyanlara benzemeyin! Yahudilerin selâmı parmaklarla; hıristiyanların selâmı ise avuçlarla işaret etmektir.” (Tirmizi, Edeb, Bab 7, hadis no: 2695)
Bakın, en ufak hareketlerini dahi örnek almayın. Sizin kendisine has tavırlarınız, duruşlarınız, hal ve hareketleriniz olsun istiyor. Onlar gibi olmasın. Senin bir selam verme üslubun var.
Yine Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor:
“Bizim orucumuz ile Ehli Kitab’ın orucu arasındaki en mühim fark sahur yemeğidir.” (Müslim, Sıyâm 46.)
Yahudiler sahur yemiyordu Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam, “Siz sahura kalkın,” buyuruyor.
Hazreti Ömer radıyallahu anh buyuruyor:
“Allah’ın düşmanlarının bayramlarından sakınınız,” buyuruyor. Onların bayramları bizim bayramımız değil.
Benzemek, mesela kıyafetlerin benzemesi, kişiliği etkiler. Abdullah bin Mesud radıyallahu anh buyuruyor:
“Elbiseler elbiselere benzemeye başlayınca kalpler de kalplere benzemeye başlar.”
Biz onların elbisesini giyersek kalbimiz de onların kalbine benzemeye başlar, Allah korusun. Öyleyse çocukluktan itibaren kendi kıyafet tarzımızı giydireceğiz. Sakın ha demeyin bu henüz çok küçüktür, daha çocuktur, çocukluğunu yaşasın. Çocukluğunu yaşamak tesettürsüzlük müdür?
Çocuklarımıza küçüktür diye sakın onlara uygun olmayan elbiseler giydirmeyelim. İleride nasıl olmasını istiyorsan ona yakın, en azından ona yakın bir elbiseyle onu giydirin. Hepsine sarık cübbe giydirin demiyorum bakın ama kapalı olsun ve temiz, görünümü güzel olsun. Çıplak olmasın. Çocuklara çıplak giydiriyorlar. Niye? O anne babanın fikridir, çocuğun fikri değil ki. Onlar onu iyiye yönlendirmeli.
Bırak çocukluğunu yaşasın diyorlar. Çocukluk nedir ki? Çocukluğun tarifini elbise olarak siz niye koyuyorsunuz? Kendi fikrine göre koyuyor. Çocukluk sadece oyun ve eğlenceden ibarettir. Oyununu yine oynasın.
Seyda Hazretleri Rahmetullahi Aleyh bir gün oturuyordu. Bazen çocuklar geliyorlar, burada oynuyorlar, bağırıp çağırıyorlar, koşturuyorlar. Anlattı:
“Bana diyorlar ki, “Seyda, bunlara bir şey söyle, uslu dursunlar.” Ben diyorum ki:
“Bunlar çocuktur ben ne diyeyim onlara? Biz de hepimiz o merhaleden geçtik. Şimdi onların oyununu durdursam onların hevesi kırılacak. Bırakıyorum, onlar kendi kendilerine oynasınlar, eğlensinler,” diyordu.
Aslında onların o bağırıp çağırmaları bile bir cennetteki kuşların cıvıldayışı gibidir. Öyle görmek lazım.
Sen İslami edebi öğretmekle, çocuklarına zaten oyun ve eğlenceyi yasaklamıyorsun. Sadece ona Müslümanca duruşu gösteriyorsun. Hayatta olması gereken yeri ona anlatıyorsun ve ona yaşatıyorsun. İffeti, namusu öğretmiş oluyorsun bu şekilde.
Kısacası biz demek ki kendi dinimize aykırı yaşayışa sahip olan insanları eğer örnek alırsak, onlara özenirsek, Resulullah’tan uzaklaşmış oluruz. Kendi dinimizden uzaklaşmış oluruz. Allah korusun bu insanın imanına kadar sirayet eder.
Bütün Müslüman kardeşlerimize sesleniyoruz. Şimdiye kadar bu konuda ne hata işlemişlerse Allah’a tevbe etsinler. Bugün için böyle bir kutlamaya sakın ha sakın hiçbir şekilde yanaşmasınlar. Bugün Müslümanlar için özel bir gün değildir. Bugün için özel bir yemek pişirmek haram olur. Bugün için kalkıp çocuğuna güzel bir elbise giydirmek haram olur. Çünkü başkasının kutlayacağı bir bayram için süsleniyorsun. Allah korusun.
Kardeşlerimiz Şehit Edilirken…
Kaldı ki, yahu bizim kardeşlerimiz orada şehit ediliyor. Yahudilerle Müslümanlar arasında Hristiyanlarla Müslümanlar arasında bir savaş var. Sen düşmanlarının bayramını kutlamakla nasıl bir şeref elde edebilirsin ki?
Filistin’de Hristiyanlar da yaşıyor. Oradaki hele özellikle Beytullahım’da Hazreti İsa aleyhisselam bizim için de mukaddes bir insandır. Peygamberdir. Onun doğduğu yerde, oranın kiliseleri diyorlar ki “Burada katliam olduğu için biz bu sene yılbaşı kutlamayacağız.” Onlar bile bunu diyorken sen kimin bayramını kutlamaya çalışıyorsun?
Zaten şuuru başında olan, kalbinde vicdan merhamet olan insan bunu yapamaz. Bunu yapanlar yarın kıyamet gününde vallahi zebanilere cevap veremez. Neudübillah. Allah ıslah etsin.
Son olarak bir şey daha ilave edeyim.
“Bu gece ne yapalım,” diyorlar. Hiçbir şey yapma. Özel bir gece olmadığı için her gece nasılsa bu gece de aynı şeyi yapacaksın. Bugüne özel bir durum yok.
İbadet edeceksen her gece yaptığın ibadetleri yap. Hani diyorlar ya “Bu geceye kalkıp istiğfar edelim, ibadet edelim.” Bu geceye bir özellik katmış oluyorsun. Öyle yapmayın. Gece boyunca yapmayın. Bu gece özel bir gece değil bizim için.
Kaldı ki şu yönüyle biz bakıyoruz: Hristiyanlar bu geceye bayram olarak, mukaddes bir günleri olarak baktıkları için biz bakmıyoruz. Hz. İsa aleyhisselam da zaten bu gece doğmadı. Seneler sonra böyle bir takvim belirlendi. Onun da doğum günü değil yani. Onu da unutmayalım. Onlar bugün için böyle bir gün belirlemiş. Bizim için özel bir gün değildir. Onun için normal günlerimiz nasıl geçiyorsa sadece bir günümüz daha geçti. Böyle düşünelim. İstiğfar ediyorsak “Bir günümüz daha geçti,” diye istiğfar edelim. Ömrümüzden bir gün daha geçti. Bir sayfa daha çevrildi ve biz yeni bir sayfa açtık.
Allah-u Zülcelâl hepimizi sırat-ı müstakimden ayırmasın. Bizi de sizleri de birlik ve beraberlik içerisinde İslam’a hizmetkâr kılsın. Bizi kendi yolundan, rızasından, taatinden ayırmasın.
Gazze’deki kardeşlerimize, Filistin’deki kardeşlerimize sabırlar ihsan eylesin. Vefat edenlere şehitlik mertebesi ihsan eylesin ve onları nimetleriyle nimetlendirsin. Bizi de onların şefaatinden, o şehitlerin şefaatinden mahrum etmesin. Bize onlara yardım etme şerefini bahşeylesin. Allah azze ve celle onlara güç kuvvet versin. O kafirlere karşı, Yahudilere ve Hristiyanlara karşı onlara güç kuvvet versin, sabır versin, metanet versin. Onların ayaklarını sabit tutsun.
Allah-u Zülcelâl onları hem zahiren hem manen doyurmaya hepimizi vesile kılsın. Allah-u Zülcelâl bizi ve sizleri her türlü sıkıntılardan, her türlü hastalıklardan muhafaza etsin. Dünya ve ahiret bizi de sizi de mesut, bahtiyar kılsın.
Allah azze ve celle rızkınıza, ticaretinize bereket koysun. Resulullah’ın yolundan, sahabenin yolundan, evliyaullahın yolundan ayırmasın. Allah-u Zülcelâl hepinizden razı olsun.