KAPAK / Hikmetin Başı Allah -CC- Korkusudur

  • 10 Aralık 2024
  • 33 kez görüntülendi.
KAPAK / Hikmetin Başı Allah -CC- Korkusudur
REKLAM ALANI

KAPAK
Hikmetin Başı Allah -CC- Korkusudur
Abdullah Sofuoğlu

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurur:
“Üç şey vardır ki münciyâttandır, insanı kurtarır: Gizli ve açıkta Allah’tan haşyet duymak, yâni korkmak, rızâ ve gazap hâlinde adâleti sağlamak, fakirlik ve zenginlik ânında iktisatlı olmak. Şu üç şey de mühlikâttan, helâk edici şeylerdendir: Kendisine tâbî olunan hevâ, cimrilik ve kişinin kendisini beğenmesi.” (Münâvî, III, 404/3471)
Haşyet kelimesi, kalbi titreyerek, ürpererek korkmak manasına gelir. Kur’ân-ı Kerim’de yine korkmak manasına gelen havf ve takva kelimeleriyle birlikte pek çok ayet-i kerimede geçer.
İnsan gibi zayıf, aciz, muhtaç ve çok tesirden müteessir olabilen bir varlık için korku çok önemli bir duygudur. İnsan bu dünya hayatında her şeyden imtihan olduğu gibi korku duygusuyla da imtihan olmaktadır. Hatta denilebilir ki, insanın en büyük imtihanı korkudur. Nitekim Rabbimiz imtihan olacağımız şeyleri maddeler halinde sayarken korkuyla başlamıştır:
“Andolsun biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Şüphesiz ki biz Allah içiniz ve mutlaka O’na döneceğiz.” (Bakara; 155-157)
İnsan “Allah’a iman ettim,” demekle bırakılmayacak, bu imanının samimiyeti imtihan edilecektir. Eğer imanında samimi ise en çok Allah’tan korkacaktır. İnsanın korkuyla imtihanı, diğer imtihanlarının da anahtarı yerindedir.
Rabbimiz ayet-i kerimede:
“Onlara savaş farz kılındığında, içlerinde bir takımı hemen, insanlardan Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkar ve ‘Rabbımız, bize savaşı niçin farz kıldın; bizi yakın bir zamana kadar erteleyemez miydin?’ derler” (Nisâ, 77) buyurarak, en çok Allah’tan korkması gerekirken insanlardan korkanların samimiyetsizliğine dikkat çekmektedir.
Demek ki kalpte en büyük korku Allah’a karşı haşyet olmalı ve kişi Allah’ın gazabıyla, kahrıyla, celal isimleriyle tecelli etmesinden, son derece korkmalıdır. Elbette kişinin kalbinde böyle kuvvetli bir Haşyetullah, yani Allah korkusu olması için Allah’ı tanıyor, Allah’ın karşısında kendi durumunu idrak ediyor olmalıdır. İşte bu da kişinin gafletten, cehaletten ve aldanışlardan uzak, marifetullah sahibi bir kul olmasına bağlıdır.
Ancak Allah’ı hakkıyla bilmeyen, tanımayan, zikretmeyen, gaflet içinde olanlar O’ndan gereği gibi haşyet duymazlar. İbni Mes’ud; “Allah’tan haşyet duymak için ilim, aldanmak için de cehâlet yeter” demiştir. Çünkü cahiller, Allah’ın gazab ettiği bir hal içinde oldukları halde bilmeden kendilerini iyi bir halde zannedip “Allah bizden razıdır,” diye kendilerini avutabilirler.
Bu sebeple Allah’ın hem cemal hem celal sıfatlarını bilmek Allah’ı tanımak için çok mühimdir. Allah’ın emir ve yasaklarını, yani kullarından nasıl razı olacağını hangi durumda gazab edeceğini bilmek de kendini kurtarmak için çok gereklidir. Bu ilimlere sahip olmadan rehavet içinde yaşayanların durumu ise tehlikeli bir haldir.
Allah-u Teâlâ ayet-i kerimede ilimle haşyet arasındaki ilişkiye şöyle işaret buyuruyor:
“Allah’dan, kulları içinde, ancak (kudret ve azametini bilen) âlimler haşyet duyar, korkar. Şüphe yok ki Allah Azîz’dir; her şeye gâlibdir, Gafûr’dur; çok bağışlayıcıdır.” (Fatır; 28)
Ayet-i kerimede alimler ifadesiyle asıl kast edilenler, Allah-u Teâlâ’yı tanıyan, kalbini daima Allah’ın zikriyle ihya eden hakiki alimlerdir. Bu alimlerin başı Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemdir.
Peygamberler ve bilhassa Server-i Enbiya olan Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam hayatını tamamen Allah’ı görüyor gibi, ihsan kıvamında bir kulluk halinde yaşamıştır. O ve ashabı bütün hayatlarını Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve dinine hizmet etmeye adamışlardır.
Allah-u Zülcelâl onların bu halini şöyle methetmiştir:
“O Peygamberler ki Allah’ın gönderdiği emirleri tebliğ ederler. Allah’tan korkarlar ve Allah’tan başka kimseden korkmazlar.” (Ahzab; 39)
Peygamberlerin kalbinde en büyük korku Allah korkusudur, Allah’tan başka hiç kimseden ve hiçbir şeyden korkmazlar. Fakirlik korkusu, insanların düşmanlığına uğrama korkusu, kınanma korkusu, yurdundan sürülme korkusu gibi korkuların hiçbiri onları vazifelerini yapmaktan alıkoymaz. Şartlar ne kadar ağır olursa olsun korkmadan, endişe etmeden Allah’ın indirdiği ayetleri insanlara tebliğ ederler.
Peygamberlerin varisleri olan alimler de bu hususta onlara ittiba ederler. Onlar da insanların nefsine zor gelecek emir ve yasakları çekinmeden insanlara tebliğ ve talim ederler. Onlara uyanlar da onların yalnız Allah’tan korkmak, hiç kimseden veya şeyden, Allah’tan korkarcasına korkmamak vasfından hisse almışlardır. İşte insanı ahirette asıl kurtaracak olan budur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin, yukarıdaki hadis-i şerifinde insanı dünya ve ahiret rezilliklerinden kurtarıp felaha çıkaracak olan hususiyetlerin başında Haşyetullahı saymış olması da bundandır.
Modern Çağın Korkuları
Ahir zamanda insanların kaybettiği sıfatlardan biri de haşyetullahtır. Modern insan, parasızlıktan, işini kaybetmekten, yatırımlarında zarara uğramaktan, sağlığının bozulmasından korktuğu kadar Allah’ın rızasını kaybetmekten korkmuyor.
Modern cahiliyye insana asıl istikbalimiz olan ahireti unutturuyor, dünya hayatını yegane gerçek gibi gösteriyor. Oysa bu dünya hayatındaki korkularımız da ancak Allah-u Zülcelâl bizim için takdir etmişse başımıza gelecektir. Eğer Allah-u Zülcelâl bizim için bir kayıp, bir sıkıntı takdir etmişse buna kimse mani olamayacaktır. Hesabınızdaki paralar, sigortalar, yatırımlar sizi Allah’ın takdirinden kurtaramaz. Nice insanlar vardır ki hastane sahibidir ama bir kalp kriziyle aniden ölmüştür. Emrinde çalışan doktorlar onun sadece ölüm raporunu imzalamıştır.
Öyleyse bütün korkuları bire indirmek, yalnız Allah’tan korkmak aslında akıllıca bir korkudur. Bunun yanında insana bu dünya hayatında en iyi rehberliği yapacak ve kemalata eriştirecek olan da bu korkudur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Hikmetin başı Allah korkusudur.” Buyurmuştur.
Haşyetullah sahibi olan bir kul, kulluğun bütün vasıflarına da sahip olur. Çünkü kalbindeki haşyet insanı bütün kötülüklerden muhafaza eder, bütün faziletlere eriştirir.
Allah’a iman eden, Allah’ın makamının büyüklüğünü idrak edip onu tazim eden bir kimse, O’nun kulluğuna lâyık olamama ve gazâbına uğrama korkusuyla daima hassasiyet gösterir. İtikadında, ibadetinde, ahlakında ve bütün hayatında dikkatli davranır, yanlışlardan, haksızlıklardan ve çirkinliklerden uzak durur. Kulluğunu önemser, bütün kulluk vazifelerini ihsan derecesinde yerine getirmeye gayret gösterir.
Allah-u Zülcelâl hayır işlerinde yarış edenler ve bunun için öne geçenlerin beş önemli vasıfları sıralayarak şöyle buyuruyor:
“Öyle kimseler vardır ki onlar, Rablerinin korkusundan titrerler. Onlar Rablerinin âyetlerine iman ederler. Onlar Rablerine asla ortak koşmazlar. Onlar verdiklerini, Rablerinin huzuruna dönecekler diye kalpleri ürpererek verirler. İşte bunlar iyiliklere koşup, bu uğurda yarışırlar.” (Mü’minûn; 57-61)
Görülebileceği gibi, bu ayet-i kerimede derece sahibi bu kulların bir sâlih ameli işlerken işin başında da sonunda da Allah’tan korktukları bildiriliyor. Birinci korku, onları Allah’ın emirlerine uymaya yönlendiren korkudur. Yani korku, insanı gayrete getirir. Sonundaki korku ise, “Acaba Rabbimiz amelimizi kabul edecek mi?” diye duyulan korkudur. Bu korku da insanın kendini beğenmemesi, ameline güvenmemesi daima Allah’ın affına, rahmetine muhtaç olduğunu hissetmesi içindir. Birinci korku insanı amel işlemeye yönlendirirken, ihlasa erdiren de bu ikinci korkudur.
İnsanın sâlih amel işlemesi kadar, o amelinin kabul edilmesi için yine yanık bir yürekle dua etmesi, hatalarının bağışlanmasını istemesi kulluk edebindendir. Allah-u Zülcelâl’e layık olduğu gibi kulluk edebilmek insan için kolay değildir. Allah-u Zülcelâl de hiç kimsenin ibadetini kabul etmeye mecbur değildir. İşte bunu düşününce amele de güvenmeyip yine Allah’a karşı haşyet sahibi olmalıdır.
Nefsimizden Allah’a Sığınalım
Allah korkusunun önemli sebeplerinden biri de insanın nefsini tanımasıdır. Esasen Allah’tan korkan bir insan kendi nefsinde gizli bulunan kötü sıfatlar sebebiyle Allah’ın gazabına uğramaktan korkar ve bunlardan Allah’a sığınır. Çünkü insan hak etmedikçe Allah-u Zülcelâl kuluna ceza vermez. Ayet-i kerimede Rabbimiz:
“Allah kullarına zerre kadar zulmetmez” (Nisâ, 40) buyurur.
İnsanın bu dünyada ve ahirette başına gelen sıkıntılı hallerin sebebi esas kendi nefsindeki kötü sıfatlardır. Bu kötü hallerle Allah’ın huzurunda nasıl hesap vereceğini düşünen insanın korkmaması mümkün değildir. Ancak kendi halinden gafil olan insan kendine güvenebilir. Nefsini beğenmek cahillik ve ahmaklıktır. Ameline itimat etmek de büyük bir aldanıştır.
İnsan Allah’tan hakkıyla korkarsa herhangi bir hatasından dolayı ikaz edildiğinde bu ikazı kabul eder ve kendini düzeltir. Daima sohbetlere, ilim halkalarına devam eder, kendini yetiştirir ve bütün hal ve hareketlerine Allah’ın rızasını gözeterek yön verir.
“Bizim ayetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler. Onların vücudları gece namaz kılmak için yataklardan uzaklaşır. Onlar korkarak ve ümit ederek Rablerine dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.” (Secde; 15-16)
Hesap Gününden Korkalım
Dünyada belli bir ömür süren insan türlü imtihanlardan geçer. Fakirken zengin olabilir, eline makam mevkiler, imkanlar geçebilir. Bunlar insana yeni sorumluluklar yükler.
İnsanoğlu inceden inceye hesaba çekilecek olursa her şeyin hesabını vermekten acizdir. Bütün nimetlerin şükrü istenecek olursa, her vazifenin hakkıyla yerine getirilip getirilmediği sorulacak olursa çoğu insan hatalı ve kusurlu çıkabilir. O yüzden insan bunları düşününce korkmalıdır. Bu şekilde düşünüp korkmak insan için kurtuluş vesiledir. Rabbimiz buyurur:
“Rabbinin divanında durup hesap vermekten korkan kimselere iki cennet vardır.” (Rahman; 46)
Korku hem yanlışlardan koruyarak insanı kurtarır hem de bizzat korkunun kendisi Allah’ın rahmetini celbeder. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“İki gözü cehennem ateşi yakmaz. Bunlar, Allah korkusundan ağlayan göz ile Allah yolunda cihadda nöbet bekleyen gözdür.” buyurmuştur. (Tirmizi, Fedâlü’l-Cihâd, 12)
Bütün bunları düşününce Allah korkusu gibi bir kurtuluş vesilesine sımsıkı sarılmamız gerektiğini anlayabiliyoruz. Öyleyse hepimiz Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem gibi dua edelim :
“Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalpten, kabul olunmayan duadan, doymayan nefisten sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 73) Amin.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ