KAPAK KONUSU / Ebedi Kurtuluş İçin, Son Nefeste İman

  • 06 Kasım 2025
  • 18 kez görüntülendi.
KAPAK KONUSU / Ebedi Kurtuluş İçin, Son Nefeste İman
REKLAM ALANI

KAPAK
Ebedi Kurtuluş İçin, Son Nefeste İman
Abdullah Sofuoğlu

Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede:
“Ey îmân edenler! Allah’tan, O’na lâyık bir takvâ ile korkun ve ancak müslüman olarak can verin!” (Âl-i İmran, 102) buyuruyor.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:
“Kimin cehennemden kurtarılıp Cennet’e konulmak hoşuna giderse, ölümünü, Allah’a ve ahirete inanmış olarak karşılasın…” (Ahmed b. Hanbel, 11, 192)
Bir müminin hayatta en büyük derdi ve endişesi, ebedi hayatını kurtarmaktır. Ebedi hayatta kurtuluş için tek çare de son nefeste iman üzere ölmektir.
Bir insanın bu dünyada kendini iyi bilmesi veya insanların onu iyi görmeleri Allah’ın katında iyi olduğunu garanti etmez. Bir kişinin mânevî durumu son nefesinde belli olacaktır. Bu yüzden son nefese kadar kulluk edebiyle yaşamaya ve Allah’ın rızasını aramaya devam etmek gerekmektedir.
Allah-u Zülcelâl Nebiyyi Zişan hazretlerinin şahsında bizlere:
“Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et!” (el-Hicr, 99) diye emretmek sûretiyle, son nefesimize kadar gayret içinde olmamız gerektiğine işaret etmişlerdir.
İman büyük bir nimettir, kıymetini bilmek gerekir. İnsan bir avuç parayı bile ateşe atmıyorsa, ebedi hayatının selamet ve saadet vesilesi olan imanı nasıl tehlikeye atar?
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de buna işaretle şöyle buyurmuştur:
“Üç özellik vardır ki; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Resûlünü, herkesten fazla sevmek, sevdiğini Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin (ve tehlikeli) görmek.” (Buhârî, Îmân 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, Îmân 67)
Bu hadis-i şeriften de anlıyoruz ki imanın bir bilgi ve kabul olmaktan öte kalpte samimi bir duygu hali olarak yerleşmesi halinde insan imanın kıymetini anlar, onu kaybetmekten şiddetle korkar.
Allah-u Zülcelâl Peygamberlerinin imanını şeytana karşı muhafaza altına almıştır. Onlar küfür üzere ölmekten ve büyük günahlar işlemekten korunmuş, masumlardır. Ama onlar dahi bu nimete karşı şükran olmak üzere ve Allah’a dua ve istiğase etmek yani sığınmak bir ibadet olduğu için son nefeste iman için dua etmişlerdir. Mesela Hz. Yusuf aleyhisselamın;
“Rabbim, bana hükümranlık verdin, rüyaların yorumunu öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratıcısı, dünya ve ahirette koruyucum Sensin. Beni müslüman olarak öldür ve iyilere kat!” (Yusuf, 101) diye dua ettiğini görüyoruz.
Yine Hz. İbrahim aleyhisselâmın:
“(Yâ Rabbi! Kulların) diriltilecekleri gün beni mahcup etme!” (eş-Şuarâ, 87) duası bizim için bir örnektir. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de, uyurken bile kalbi zikirden gafil kalmadığı halde bize örnek olması için şöyle dua ederdi:
“Ey kalbleri halden hale (imandan küfre, küfürden imana, çeşitli duygu hallerine) çeviren Allahım, benim kalbimi dinin üzere sabit kıl!” (Tirmizi, kader, 7; İbn Mace, mukaddime 13)
Peygamberler ümmetlerine örnek oldukları için imansızlık gibi bir tehlike onlar için söz konusu olmadığı halde bizlere bu hususun önemini hatırlatmışlardır.
İnsanın imanını muhafaza etmek için yapabileceği şeyler vardır. Bunlardan ilki, imanı tehlikeye atacak her söz ve işten sakınmaktır.
İmam-ı Azam rahimehullah Hazretlerine:
“Hangi günah sebebiyle ile imanın kaybolmasıdan korkulur?” diye soruldu. Şöyle buyurdular:
“İman nimetine şükremeyi terk etmek, son nefeste imansız gitmekten korkmamak, Allah’ın kullarına zulmemektir. Her kimde bu üç fena huy bulunursa son nefeste imansız gitmesinden korkulur.”
Bu örneklerden anlaşılabileceği gibi, son nefeste iman üzere gitmek için daima korku ve ümit içinde imanı kuvvetlendiren vesilelere sarılmalı, kendimizi asla garantide görmemeliyiz.
Bilhassa bu ahir zamanda kendimizi etrafımızdaki kusurlu örneklerle mukayese ederek kemâle ermiş, mânevî üstünlüğe kavuşmuş vehmetmekten sakınmalıyız. Aksine; kendimizi daima ashab-ı kiramın fedakarlıklarını, Allah dostlarının kalp hassasiyetlerini düşünerek onlarla mukayese etmeliyiz. Allah-u Zülcelâl’in rahmetini hak edenlerin onlar olduğunu bilmeliyiz.
Hâlid-i Bağdâdî kuddise sırruh Hazretleri de:
“…Son nefes(te kimin kurtulacağı) meçhuldür. Nice fâsık ve fâcir vardır ki, (tevbe edip istikâmete girerek) kâmil velîlerden olmuştur. Nice verâ sahibi sâlih kişiler de vardır ki, (nefislerine uyup istikâmetten ayrılarak) aşağıların en aşağısına düşmüşlerdir…” buyurmuş ve birçok mektubunda, son nefesi iman ile verebilmek için dua talep etmiştir.
Bu zamanda Allah Dostlarının, Rabbani alimlerin sohbetlerinden ve feyzlerinden biraz olsun istifade edebiliyorsak bunun da Allah’ın lütuf ve inayeti olduğunu unutmamalıyız. Allah’ın lütfuna karşı layıkıyla kulluk yapamadığımızı düşünerek daima kendimizi kusurlu görmeli, son nefes için Allah’ın yardımını istemeliyiz.
Bunun yanında imanlarımızı, imanın gereği olan muhabbetlerle ve mücahedelerle kuvvetlendirmeliyiz. İman kalptedir ama dil ile ifade etmek ve gerektirdikleriyle amel etmek de imanın tamamlayıcı unsurlarıdır. Çünkü iman sadece bir bilgi veya bir söz değildir, hayata geçirilecek bir karardır. Eğer hayata geçirilmezse kuvvetli olmaz ve son nefese kadar kalıcı olamaz.
Ehlisünnet âlimlerin bildirdiğine göre iman, iman edilmesi gereken şeyler bakımından artıp eksilmez ama kuvveti artıp eksilebilir. Bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Mü’minler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal: 8/2)
Buradan da anlıyoruz ki Allah’ın zikredilmesi, Allah’ın ayetlerinin okunması müminlerinin imanını artırmakta yani kuvvetlendirmektedir. İmanın kuvveti arttıkça kalpte bir ürperiş hali meydana gelmekte ve müminlerin Allah’a karşı tevekkülleri kuvvetlenmektedir.
Kalpte iman kuvvetlendikçe Allah’a itaat ve teslimiyet, Allah’tan yardım isteme, yalnız Allah’tan korkma ve O’nun yardımını ümit etme hisleri kuvvetlenir. Bunlar da insanın amellerinde tezahür eder.
İmanın kuvveti ibadetlerle artar, masiyetlerle yani Allah’ın sevmediği günâhlarla azalır. Bu hususta karşılıklı bir ilişki vardır. İman kuvvetlendikçe insan seve seve salih ameller yapar. Salih ameller işledikçe kalbinde imanın huzurunu ve lezzetini daha güçlü olarak duyar. Böylece daha çok amel yapmak ister.
Tersi de aynı şekildedir. İmanda zaaf meydana gelirse insan günahı küçük görür ve işler. Günahı işledikçe kalbi kararır ve imanın nuru zayıflar. Hemen tevbe edip o karanlığı güzel amellerin nuruyla cilalamazsa kalp katılaşır ve imanın sevgisi zayıflar. İşte bu sebeple amelle iman arasında karşılıklı ilişki vardır.
Azaların da İmanı Var
İmamı Şafii rahimehullah imanı tarif ederken, “İman Allah için ameldir, söz bunun bir kısmıdır,” demiştir. Bu ince meselenin izahını yaparken şöyle demiştir:
“İnsanoğlunun imandan dışarı olan hiçbir azası yoktur. Bu azalarından biri olan kalbi ile akledip onunla anlar. Kalp insan bedeninin ‘Emir’i gibidir. Bütün azalar kalbin emrindedir. Elinin ameli hayırları işleyip haramdan uzak durmak, ayakların ameli hayırlara yürümektir. Bu şekilde her organın ibadeti ve ameli başkadır.
Kalbe farz kılınanlara gelince, Allah’a iman, O’nu ikrar edip bilme, O’na itaat etmeye azmetme, emirlerine razı olup teslim olma, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin O’nun kulu ve Resulü olduğuna iman edip bütün getirdiklerini ikrar ile tasdik etmek kalbin amelidir.”
Demek ki Allah’ın kalbe farz kıldığı iman, inanmaktır. İnanmak imanın başıdır, diğer azalar da imanın gereğini yapınca iman tamam olur.
Elbette bu, amelde noksanlığı olan bir kişinin imanını reddetmeyi gerektirmez. İman bütündür, bölünme kabul etmez. Halbuki ameller çeşit çeşittir.
Her insan, her amele takat getiremeyebilir yahut her kusur ve kabahatten kaçınamayabilir. Biz Müslümanlar küfrüne delil olacak açık bir beyan görmedikçe müslümanım diyen bir kişiyi günah işlese de tekfir etmeyiz. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi vesellem dil ile iman beyan eden herkesi müslüman kabul etmiştir.
Kalbini Açıp Baktın mı?
Allah’ın Resûlu aleyhisselatu vesselam Efendimiz, bir grup müslüman askeri Üsâme bin Zeyd ile birlikte bazı kabilelere davetçi olarak göndermişti. Onlarla aralarında çıkan çatışmada Hz. Üsame içlerinden birini yakaladı, tam öldürmek üzereyken adam “Lâ ilahe illâllah” deyiverdi. Fakat Müslümanlar savaşın hararetinden korktuğu için böyle söylediğine hükmedip onu öldürdüler.
Hz. Üsame döndüğü zaman bu olayı Peygamber aleyhisselâm’a anlatır. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem:
“Kıyamet gününde o adamın söylediği bu tevhid kelimesinin kıymet ve büyüklüğünden dolayı sana kim yardımcı olacak?” buyurur. Hz. Üsame “Ey Allah’ın Resûlü, o adam, bunu ölümden korktuğu için söyledi,” deyince Peygamber Aleyhisselâm:
“Kalbini yarıp baktın mı ki, bunu başka bir sebepten dolayı söylemiş olduğunu bilesin! Kıyamet gününde ‘Lâ ilâhe illallah’ kelimesinin karşısında kim senin yardımcın olacak?” buyurdu.
Hatta bu sözü o kadar çok tekrar etmiştir ki, Hz. Üsame derin bir pişmanlık çekip “Keşke Müslümanlığa o günden sonra girmiş olsaydım,” diyecek hale geldiğini söylemiştir. ” (Buhârî, Diyât, 2; Müslim, Îmân, l58-159)
Bunlardan anladığımız kadarıyla bir kişinin kalbini ancak Allah-u Zülcelâl bileceğine göre açıkça küfrünü gerektiren bir beyanda bulunmadıkça ona müslüman muamelesi yapılır. Ancak bu dünyevi muamele bakımındandır. Son nefeste iman üzere ölmek için imanı daima ibadet ve takva ile diri tutup daima muhafaza etmek gerekir.
Diri olan bir iman insanın bütün hayata bakışını etkiler. Eğer insanın kalbinde iman diri ve kuvvetli ise karşılaştığı her bir durum karşısında tavrını imanına göre belirler. Mesela karşılaştığı bir teklif, bir iş, bir durum Allah’ın razı olduğu bir şey ise razı olur razı olmadığı bir şey ise razı olmaz.
Eğer bir insan seccadesi üzerinde Allah’a kulluk ettiğini söyler ama çarşıda pazarda, dünya işlerinde karşısına çıkan bir durumda karar verirken Allah’ın razı olup olmadığını hiç aklına getirmezse bu iman kemale ermemiştir.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ