HASBİHAL / Moda ve Kimlik

  • 05 Aralık 2025
  • 15 kez görüntülendi.
HASBİHAL / Moda ve Kimlik
REKLAM ALANI

HASBİHAL
Moda ve Kimlik
Davut ZAT

Modern çağ dediğimiz şu zaman, özgüveni eksik ve kimlik bunalımında olan insanları hedef kitle olarak belirlemiştir. Şahsiyeti oturmayan, kendisini eksik hisseden ve kimlik arayışında olan kişiye moda aracılığıyla kimlik sunuluyor. Kimlik ile kişilik arasındaki farkı ayırt edemeyen, komplekse düşmüş ve ölçüleri bozulmuş zamane insanı ise bu sahte kimliklere tutunuyor. Kişiliğinin tamamlayıcısı olarak görmesi gereken kimliğini bizzat şahsiyeti belliyor. İşte tam da bu noktada yanılıyor. Bir markanın gölgesine sığınarak kişilik kazandığını sanıyor. Bir renk paletinde karakterini arıyor. Bir kumaşın, bir takımın, bir kimlik aidiyetinin altında varlık arayışına giriyor. Oysa insanın benliği ve şahsiyeti ruhun en derin köşesinde saklıdır. Bu hakikatin arayışına girememek nasıl bir körlük ya da kendini tanıma cahilliğidir! Çünkü ne aradığını bilmediğinden bulduğuna tutunarak ‘ben de varım’ diyebilmek için modanın kimliğine bürünmek; insanı büyütmez, geliştirmez ve insan olma seviyesine üstünlük katmaz…
Moda en çok giyim kuşam ve eşyalarda göze çarpsa da hal davranış, tutum ve konuşma tarzlarında ve dilde de kendini gösterirken insanı da değiştiriyor. Bu değişim yalnızca elbiselerin ve giyim şeklinin değişimi değil, bir noktaya geldiğinde insanın kendini ifade etme biçiminin değişimiyle de sonuçlanıyor. Modaya tabi olan için benlik arayışının ve toplumla kurduğu ilişkinin de bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Bazen bir kimlik beyanı, bazen kabullenilme çabası, bazen de yalnızca görünmenin ve görünür olmanın bir yolu… Ama her zaman, insanın iç dünyasıyla dış dünyası arasındaki o hassas dengenin yahut çelişkinin bir parçası oluyor, modaya uymak. İnsan, ölçü gözetmeksizin yeniyi tercih edip reklamların etkisiyle bir kumaşın içine girdiğinde kim olduğunu unutabilir mi? Bir giysi, bir ruhu saklamaya yeter mi?
Moda tehlikeli bir reklam ürünüdür. Sadece bedenlere değil, zihinlere de giydirilmektedir. Dokular, renkler, kesimler, açıklık ya da kapalılık hepsi birer hikâye anlatır. Burası muhakkak. Ancak bu hikâyenin yazarı gerçekten biz miyiz? Madalyayı bir tur çevirip başka bir bakış açısıyla meseleye yaklaşırsak, modayı yanılsamanın bir parçası olarak görmemiz sürpriz olmaz. Bu konuya şair; “Dışa mıhlandı gözler, içe bakış kalmadı.” diyerek dikkatimizi çekiyor. “Zâhire bakma, bâtına nazar eyle.” düstûruyla öze ulaşmayı hedefleyen kadim bir gelenekten geliyoruz. Giysiyle bedenimizi kapatabiliriz. Ancak kişi olarak içinde bulunduğumuz psikolojik, sosyal, düşünsel ve duygusal halimizi her zaman saklayamayız.
Moda ile farklı olduğunu yansıtma yanılgısına düşse de insan, kendi seçimleri sandığı çoğu şeyin, aslında içinde yaşadığımız zamanın ona sunduğu seçeneklerden yahut dayatmalardan ibaret olduğunu göremez. Zira her dönemin kendine özgü bir dili vardır. Sözsüz ama etkili, sessiz ama buyurgan! Moda, bu dilin en güçlü cümlesidir.
İnsan, kıyafetleriyle konuşur, fark edilmek ister. Ama tam da bu noktada tuhaf bir paradoksla karşılaşır. Kendi olmayı mı arzuluyor, yoksa bir kalıba sığmayı mı? Özgünlük ve özgürlük peşinde mi koşuyor yoksa bir akıma kapılmanın konforunda mı kayboluyor? Bir kıyafeti, bir şarkıyı, bir dil kullanımını, rengi, çevreyi ya da resmi beğenmemiz, gerçekten irademizle mi oluyor yoksa zihinlerimize ince ince işlenen normların ve reklamların bir sonucuyla mı?
Moda Bir Kopuş mu?
Günümüzde moda denilen kavram, psikolojik olarak aidiyet duygusunu beslemektedir. Şahsiyetini kendi kadim inancından ve kültüründen kopartanlar, belirli bir tarza bürünerek varlığını o gruba ait gibi hissediyor. Bazı kıyafetler ritüel, otorite veya güvenilirlik mesajı verdiği gibi beğenilme, güzel olduğunu düşünme ve düşündürerek bunu yansıtma biçimine dönüşüyor. Bir tür riyakâr pazarlama biçimi sanki. Ama bu tercihleriyle ne kadar özgür oldukları sorusu tartışılır bir durumdur. Bir yandan farklılaşmak isterken diğer yandan kabul görmek arzusu taşıyan insan, moda aracılığıyla kendi içinde bitmeyen bir mücadeleye girişiyor.
Halbuki insan, dışarıya gösterdiğiyle değil, iç dünyasında taşıdığıyla var olmalıdır. Ancak ne gariptir, bir kıyafet ya da özentili halin içinde kişinin kendisini güçlü hissetme çabası. Mesela çocukken kıyafet seçmezdik. Renkleri ve desenleri umursamazdık. Özgürdük. Ne zaman ki maneviyattan uzaklaştık kendi değerlerimizin kıymetini unuttuk, aidiyetlerimizi kaybettik. İşte o zaman, her şey değişmeye başladı. Bir başkasının gözünden kendimize bakmaya başladığımız günden beri değişmeyi kabullendik ve kaybettiğimizi bile fark edemedik. Beğenilmek arzusu, ait olma ihtiyacı ve kabul görmeme korkusu gençlerimizi şekillendirdi. Dayatılan kimlikler üzerimize biçilen elbise gibi giydirildi. O kalıba girdik. Moda sadece bir zevk meselesi olmaktan çıktı ve psikolojik bir sıra dışılık hâline geldi. Özgürlük adı altında tarz denilerek biçim verilen bu özenti dayatması kalabalıklar içinde kaybolmanın ve sürüye katılmanın şeklini aldı…
Tüm bu gerçeklerin sonucunda diyebiliriz ki moda, göz alıcı bir fısıltıdır artık. Bazen özgüven gösterisi iken bazen de tutsaklığın ispatıdır. Sürekli yenilenme döngüsü icat etmesi nedeniyle “eskime” veya “demode olma” korkusu, bireyleri devamlı tüketmeye itecektir. İktisaden ise borçlanmayı körükleyen, bireylerin tüketim alışkanlıklarını şekillendiren zararlı bir unsur haline gelmiştir. Moda ve reklamın etkisiyle insanlar, tüketim odaklı bir kimlik inşa etmeye başladığından kendi olmaktan uzaklaşmaktadırlar.
Maddî, manevî, sosyolojik ve psikolojik sorunlar kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu süreçte modanın ve reklamların rüzgarına kapılan bireyler, gerçek ihtiyaçlarından ve manevi değerlerden uzaklaşmışlardır. “Tükettiğin kadar varsın,” anlayışı, kişinin başta kendine olmak üzere topluma da yabancılaşmasına ve yalnızlaşmasına neden olmuştur.
Hasılı, en güzel giysi insanın ruhunu taşıyandır. Kumaşlar eskiyebilir, kesimler değişebilir, trendler gelip geçebilir. Ama şahsiyet ve öz, hep aynı kalır. O halde insan, modanın değil, kendi ruhunun terzisi olmayı öğrenmelidir.
Kıyafetler hakikati anlamaya yetmediği gibi gerçekleri de maskeye dönüştürmüştür. Şu zamanda gerçek kimlik, modanın sahte dünyasında aynaya bakıldığında değil insanın kendi içine baktığında görünen olmalıdır.
Öyle ise; şatafat, kibir ve gösteriş yerine, sade, ölçülü ve anlam yüklü bir tercih yapmayı ve kendi yolculuğumuzda hakiki bir duruş sergileyebilmeyi diliyorum.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ