Kadınlarla İlgili Hükümler
Kadın ve erkek eşit midir?
İslam’da kadın da, erkek de Allah’ın kuludur. Allah’ın her kulunu farklı yaratması, farklı hak ve salahiyetler verip, farklı vazifeler yüklemesi sebebiyle kadın ile erkek arasında eşitlik şeklinde bir anlayış yoktur.
İslam’da erkekler ailelerinin nafakasını kazanmakla vazifelidir. Bunun yanında toplumsal görevler de esas olarak daha çok erkeklerden beklenir. Erkekler ailenin ve ülkenin idarecisi ve koruyucusudur. Cihad vazifesi de erkeklere yüklenmiştir. Kadınların ise farklı görevleri vardır.
Yaratılış olarak kadın ile erkek arasında fark olduğu aşikardır. Kadın fiziki olarak erkek kadar fiziki güce sahip değildir. Kadının güvenlik endişesi her bakımdan daha fazladır. Kadınların anne olması ile erkeklerin baba olması arasında çok büyük bir fark vardır. Kadının hamileliği, küçük bebeğine bakması süresince güçlü bir himayeye ve güvenceye ihtiyacı vardır.
Allah-u Zülcelâl erkeklere kadınlar ve çocuklar üzerinde kavvam olmasını, (Nisa, 34) ailesini ateşten korumasını emretmiştir. (Tahrim, 6)
İslam dini kadınlara nafaka, cihad gibi gücünü aşacak görevler yüklemeyerek onu muhafaza etmiştir. İslam’dan uzak toplumlarda kadınlar geçimini sağlamaya çalışırken çok çirkin şekillerde istismar edilmektedir. Kadının vazifesi kocasına karşı güvenilir ve iyi geçimli olması, onu razı etmesidir. Peygamber aleyhisselatu vesselam buyuruyor ki:
“Sâliha kadın, kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindirir, kocasının meşrû isteklerini yerine getirir ve onun olmadığı yerde hem malını, hem de nâmusunu muhafaza eder.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 5/1857)
Aslında kadınların birçoğunun hayatta istediği şey de ailesinde mutlu olmak, sevilmek, huzur bulmaktır. Kadın erkek eşitliği iddiası ortaya atılıncaya kadar kadınların erkekleşmek gibi bir isteği olmamıştır. Batıda da kadın hakları akımları birçok ahlaki problem neticesinde fıtrattan kopuş sebebiyle ortaya çıkmıştır.
Kadının miras payı neden azdır?
İslam dini, kadın ve erkeklere farklı oranlarda miras payı vermiştir. İslam’dan önce ekseriyetle mirastan kadınlara, küçük çocuklara, yaşlılara pay verilmezdi. Eli silah tutan yetişkin çağdaki erkekler mirası alırdı. Hatta ekseriyetle ticaretle uğraşan Mekkeliler, sermayeleri bölünmesin, işleri aksamasın diye ortaklık yaptıkları kişilerle aralarında sözleşirlerdi. Eğer biri ölürse malları diğer ortağa kalırdı. O ortak, malı işletir, yetim çocuklara bakardı. Ancak birçok zaman yetimlerin hakkı yenirdi. İslam dini yetimlerin hakkını korudu:
“Yetimlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara vererek) iyisiyle değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük bir günahtır.” (Nisa, 2)
İslam dini, ticaretle uğraşamayacağı halde kadınlara, kız çocuklara, yaşlı anne babalara miras hakkı tanıdı. Mirasın evvela yakın akrabaların hakkı olduğunu bildirdi, “Akraba olanlar, Allah’ın kitabına göre, birbirlerine daha yakındırlar,” (Enfal, 75) buyurarak ortaklara miras kalması adetini kaldırdı. Ancak büyük miktarda sermayeyi işletemeyecek olan kadınlara mirastan erkeğin yarısı nispetinde hisse verilmiştir.
Allah-u Zülcelâl miras paylarını şu ayetlerle açıklamıştır:
“ Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana babanın her birine ölenin terekesinden altıda bir; şâyet ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilmezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah alîmdir, hakîmdir.
Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu ödendikten sonra verilir. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadının çocuğu ve babası bulunmadığı halde kelâle olarak (yan koldan) mirasına konuluyor ve kendisinin bir erkek veya kızkardeşi bulunuyorsa, bunlardan her birinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer mevcut olan kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak taksim ederler. Bu paylar ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır.” (Nisa, 11-12)
Allah-u Zülcelâl kadınlara ailenin geçimi vazifesini yüklememiştir. Kadınların geçimi, evlenmeden önce babasının veya velisinin, evlendikten sonra kocasının, ondan sonra da oğlu veya en yakın erkek akrabasının üzerine vazifedir. Bu sebeple kadının mirastan payı erkekle eşit değildir. Ancak bunda adaletsizlik yoktur.
Kadına erkekle eşit pay verilse ama kendi başına bırakılsaydı bu onun için daha hayırlı olmazdı. Kadının erkek kardeşinden daha az hisse alması ama ömür boyunca erkek kardeşinin desteğini, himayesini yanında hissetmesi ondan daha hayırlıdır.
İslâm hukûkunda karı ve kocanın malları ayrıdır. Kadının malına kocası veya başka bir yakını dokunamaz. Kadın evlenirken mehir de alır. İsterse İslam’a uygun bir şekilde çalışıp para da kazanabilir. Kazancını harcamaya mecbur da edilmez. Ciddi bir israfı veya ahlaki problemi olmadığı sürece hacir altına da alınmaz.
Kadın da Allah’ın kuludur ve elindeki malları Allah’ın rızasına uygun olarak harcarsa Allah katında derece kazanır. Tarihte birçok hayırsever kadınlar gelmiş geçmiştir. Bu da İslam’ın kadına verdiği hakların hiç de az olmadığını ispatlamaktadır.
Kadınların camiiye gitmeleri doğru mu?
Cemaatle namaz ve mescide gitmek bakımından kadınlar erkeklerden farklı hükümlere tabi tutulmuştur. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kadınların mescide gelebileceklerini, ancak evdeki ibadetlerinin daha üstün olduğunu bildirmiştir.
Hanefi ve Şafii mezhebine göre, fitne endişesinden dolayı kadınların cemaate gitmeleri mekruhtur.
Nitekim Ebu Humeyd es-Saidi’nin hanımı Ümmü Humeyd radıyallahu anha Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! Ben seninle birlikte namaz kılmaktan hoşlanıyorum.” deyince, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Benimle birlikte namaz kılmaktan hoşlandığını öğrenmiş oldum ancak, kendine ait odanda kıldığın namaz, evin salonundan kılacağın namazdan daha faziletlidir. Salonunda kıldığın namazda evin avlusunda kıldığın namazından daha hayırlıdır. Evin avlusunda kıldığın namazın, mahallenin camisinde kıldığın namazından daha iyidir. Mahallenin camisinde kıldığın namazın da, benim mescidimde kıldığın namazından daha üstündür. (Ahmed bin Hanbel, Ibn-i Hıbban)
Ravi der ki: “Bu hanım emretti, kendisi için odanın tenha ve karanlık bir köşesinde namazgah yapıldı. Allah’a kavuşuncaya kadar namazını burada kıldı.”
İbn-i Ömer radıyallahu anh’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Hanımlarınızı camiilerde namaz kılmaktan men etmeyin. Ama, namazlarını evlerinde kılmaları onlar için daha hayırlıdır. (faziletlidir.)” (Ahmed bin Hanbel, Hakim)
Kadının camilere gitmesinden ziyade evinde namazını kılmasının daha faziletli olması, fitneden emin olmasından dolayıdır. Ancak kadın tesettürüne tam riayet etmesi halinde camide kendilerine ayrılan yerde namaz kılabilir.
Cuma namazı kadınlara farz mı?
Cuma namazı, akıllı, ergenlik çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve mukim (misafir olmayan) erkeklere farzdır. Kadınlar, hürriyeti kısıtlı olanlar, yolcular ve cemaate gelemeyecek kadar mazereti olanlar cuma namazı kılmakla yükümlü değildirler. Ancak kılmaları hâlinde bu namazları geçerli olup ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.
Kadınlara cuma namazının farz olduğunu ileri sürenler şu ayet-i kerimeyi delil olarak göstermişlerdir. “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğunda Allah’ı anmaya koşun, alış-verişi bırakın; sizin için hayırlı olan budur; eğer bilirseniz. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin, Allah’ı çokça anın, umulur ki, felah bulursunuz.” (Cuma; 9-10). ”
Cuma kadınlara da farzdır, diyenlere göre; “Allah-u Zülcelal Teâlâ iman edenleri cuma namazına çağırmıştır; kadınlar da buna dahildir.”
Bu ayet-i kerimede Allah-u Zülcelal erkeklere hitap etmiştir. Çünkü yeryüzüne dağılmak ve Allah’tan rızık talep etmek kadınların değil, erkeklerin vazifeleridir. Cuma namazının sadece erkeklere farz olduğunu bildiren bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem:
“Cemaatle Cuma namazı kılmak, her Müslüman’a farzdır. Ancak, köle, kadın, çocuk ve hastaya farz değildir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 217; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, II, 550; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 246) buyurmuştur.
Asr-ı saadetten günümüze kadar bütün âlimler, cuma namazının kadınlara farz olmadığı konusunda ittifak etmişlerdir (İbnü’l-Hümâm, Feth, II, 59; Nevevî, el-Mecmû’, IV, 483-484; İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 216).
Cuma namazının kadınlara farz kılınmamış olması, onlar hakkında bir mahrumiyet değil, muafiyettir. Diledikleri takdirde, camiye gidip kendilerine ayrılmış bölümde fitneye yol vermeyecek şekilde cemaatle cuma namazı kılmalarında dinen bir engel yoktur.
Cuma namazını cemaatle kılarlarsa bu yeterli olup, öğle namazını kılmaları gerekmez. (es-Serahsî, II, 22, 23; İbn Abidin, Reddü’l-Muhtâr, I, 591, 851-852).
Hayızlı kadın camiye girebilir mi?
Hayızlı kadının camiye girmesi caiz değildir. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
“Hiç bir hayızlı veya cünüp mescide giremez.” (İbn Mâce, Tahâre, 92; Dârimî, Vudû’,116).
Hayızlı kadınların cami ve mescitlere girmesi haramdır. Bu haramlık, sadece âdet gören ve nifas (loğusa) olan kadına has değil, cünüp bir kimsenin de girmesi haramdır.
Soru: Bazı kesimler “Hayızlı kadın namaz kılabilir, oruç tutabilir,” diyor. Doğru mudur?
Cevap: Hayızlı veya nifaslı (adetli veya loğusa) kadının namaz kılması câiz değildir. Bu hususta hadis-i şerifler ve alimlerin icmaı vardır. Bir kadın Hz. Âişe annemize sordu:
“Hayızlı kadının hayızdan temizlendikten sonra hayız zamanında kılamadığı namazları kaza etmesi gerekir mi?”
Hz. Âişe şöyle cevap verir:
“Sen Haruriyye misin (Haricilerden misin?). Biz Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yanında hayız âdetini görürdük, sonra temizlenince guslederdik. Peygamber aleyhisselatu vesselam namazı kaza etmemizi bize emretmezdi.” (İbni Mâce, Taharet: 119)
Yine kaynaklarda geçtiğine göre istihaze yani özürlü hanımlar gelip Peygamber aleyhisselatu vesselama sormuşlardı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem
“Hayız kanı farklıdır. Hayız gördüğün zaman namazı bırak ve hayız hâlin sona erince, temizlenerek guslet ve namaz kıl” buyurmuştur. Buhâri’deki rivâyet de şöyledir:
“Âdetin devam ettiği sürece namazı bırak, sonra boy abdesti al ve namaz kıl” (Buhâri, Hayz, 19, 24, Vüdû, 63; Müslim, Hayz, 62; Ebû Davûd Tâhâret, 109).
Kadınların muayyen hallerinde hangi amelleri yapıp hangilerini yapmayacakları bildirilmiştir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, hac sırasında âdet gören Âişe radıyallahu anhâ’ya:
“Hayız gördüğün zaman, temizleninceye kadar Beytullah’ı tavaf dışına hacıların yaptığı diğer hac ibadetlerini yap” (Buhârî, hayz,1, 7, Hacc, 71, Edâhî, 3, 10; Müslim, Hacc,119,120; Ebû Davûd, menâsîk, 23) demiştir.
Kısacası bu hususlarda deliller açıktır, şüpheli bir hal yoktur. Bu tartışmaları çıkaranlar, hadis inkarcılarıdır. Kur’an-ı Kerim’de hayız halinde namaz ve orucu bırakma konusunda bir ayet geçmediğini ileri sürerek böyle bir iddia ortaya attılar. Halbuki Kur’an-ı Kerim’de dini hükümlerin teferruatlı bir şekilde anlatılmadığını görüyoruz. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Kur’an-ı Kerim’de bulunmayan hususları açıklamakla görevlendirilmiştir.