RAMAZAN FIKHI VE İBADET HAYATIMIZ

  • 03 Haziran 2016
  • 971 kez görüntülendi.
RAMAZAN FIKHI VE İBADET HAYATIMIZ
REKLAM ALANI

Son yıllarda, Ramazan-ı Şerif geldiğinde, bizim olmayan bir gündem Müslümanlara dayatılmaya çalışılıyor. Dine en uzak insanların bile kendisine çeki düzen vermeye çabaladığı bu kudsî ayda, önce bir vaveyla kopartılıyor, hemen ardından da Ramazan-ı Şerifin insanların kalbine ektiği manevi tohumlar çürütülmeye gayret ediliyor.

Geçtiğimiz senelerde neler görmedik ki? Kadının ezan okumasından tutun da kadın-erkek karışık namaz kılmaya kadar pek çok mesele, suni bir gündemin önemli ayakları oldular. Ehliyetsiz adamların din adına konuşmaları, dini meselelerde fetva vermeleri meselelerini de es geçememek gerekiyor.

Oysa, ibadet hakkında yorum yapan kimsenin, öncelikle dini konularda uzman olması ve söylediklerini kendisinin uyguluyor olması gerekmiyor mu? Din konusu başka konulara benzemez, dinin tabiatı ve emri gereği, sadece ‘bilen konuşur’ ve konuşanın kendisi de söylediğini uygulamak zorundadır.

REKLAM ALANI

Biz bu yazımızda, soru ve cevaplarla, Ramazan’ın ibadetler ve fıkhi yönüne dikkat çekerek, bazı önemli hatırlatmalarda bulunacağız.

Sahurda ne zaman yeme içme sonlandırılmalıdır?

İmsak vakti girdiği zaman; ezan okunmaya başlandığı an, artık oruç başlamıştır ve yeme içmenin bırakılması gereklidir. Ezanın sonuna kadar beklemek doğru değildir. Şayet orucun bozulacağını bildiği halde yemeye devam edilirse, kefaret lazım gelmektedir.

Sahurdan önce oruca niyetlenen sahurda yemek yiyebilir mi?

Kişinin oruçlu olduğunu bilmesi niyettir. Ancak bunu dili ile söylemesi ise sünnettir.(1) Ramazan-ı Şerifin her günü ayrı bir ibadettir ve her gün için ayrı niyet etmek gereklidir. (2) Sahura kalkmak da oruç için niyet kabul edilmiştir. Ancak, ertesi günün orucuna niyetlenen kimse gece kalktığında, imsak vakti girmemişse yiyip içebilir.

Niyet etmek yeme içme yasağını getirmez. Yeme içme yasağı, ancak imsak vaktinin girmesi ile başlar. Sahura kalkmayan veya akşamdan niyetlenmeyen kimse, ertesi gün oruca niyetlenebilir. Akşamdan niyetlenen kimsenin “yarın oruç tutmaya”, imsaktan sonra niyetlenen kimsenin ise “bugün oruç tutmaya” şeklinde niyetlenmelidir. Maliki mezhebinde ise tüm Ramazana bir sefer de niyet etmek caizdir, yukarıdaki gibi niyetlenme imkânı bulamayanlar, mecburen Maliki mezhebini taklit edebilirler.

Orucu bozup hem kaza hem kefaret gerektiren haller nelerdir?

Cinsi münasebette bulunmak, yemek/içmek, ilaç yutmak, sigara içmek, susam tanesi kadar bir şeyi dışarıdan ağzına alıp yutmak/yemek, ağza ihtiyarsız giren yağmur, kar veya dolu suyunu yutmak, az miktarda tuz yemek, yenmesi normalde alışılmış olmayan, ancak çamur gibi şeyleri yemeyi adet haline getirmiş kişinin bunları yemesi, eşinin tükürüğünü veya ağız suyunu yutmak gibi bedeni güçlendirici, lezzet alıcı haller, orucu bozar, hem kaza hem de kefaret gerektirir.

Kefaret ise; “Kim Ramazan ayında orucunu bozarsa, onun üzerine zıhar yapan kimsenin üzerine lâzım gelen şey (keffâret) gerekir” (3) hadisi ile de sabittir. Bu noktada kasten orucu bozan kimse iki ay peş peşe oruç tutmak zorundadır. Bir gün de bozduğu gün için kaza edecektir. Kefarette dikkat edilmesi lazım gelen şey, oruçların arasına fasıla girmemesidir.

Orucu bozup yalnız kaza gerektiren haller nelerdir?

Oruçlu olan kimse hastalığından ötürü ilaç alırsa ve oruçlu iken eşini öpen kimseden meni gelirse, yalnız kaza gerekir. Şehvetlenip sadece mezinin gelmesi ise orucu bozmaz. Pamuk veya kâğıt gibi yenmesi alışıldık olmayan şeyleri yemek, çok miktarda tuz yemek, cebir ile (zorla) oruç bozmak, iftar vakti girmediği halde girdi zannedip oruç bozmak, yalnız kaza gerektirir.

Oruç bozulduğunda nasıl davranılmalıdır?

Herhangi bir sebeple orucu bozulan kimse, o günü oruçlu gibi geçirmelidir. Sahih olan görüşe göre böyle davranmak vaciptir. Bu şekilde davranmakla hem Ramazan-ı Şerife hem de oruç tutan diğer kimselere saygı gösterilmektedir. Ayrıca, “Bak bu Müslüman geçiniyor ama oruç tutmuyor” şeklindeki, muhtemel fitnelerin de önüne geçilmiş olur. Bizler yetişme devrimizdeyken, büyüklerimiz, bırakın Ramazan-ı Şerifi normal zamanlarda dahi sokakta yeme içmeyi ayıp addederlerdi.

Orucu bozmayan haller nelerdir?

Kocası huysuz olan kadının yemeğin tadına bakması (boğazına kaçırmaması lazımdır), tırnak kesmek veya vücutta temizlenmesi emredilmiş kılların alınması, unutarak yiyip içmek de orucu bozmaz. Nitekim hadis-i şerifte “Kim oruçlu iken unutup yer veya içerse, orucunu (bozmayıp) ta¬mamlasın. Çünkü ona, ancak Allah yedirmiş, içirmiştir.” (4)

Oruçlu iken unutarak yiyen içen kimseye oruçlu olduğunu hatırlatma meselesinde, Ömer Nasuhi Bilmen Efendi takati yerindeyse hatırlatmamayı mekruh olarak zikretmiştir. Fakat kişi çok zayıf veya yaşlıysa, diğer ibadetleri yapabilmesi için hatırlatılmaz.

Oruçlu olduğunu unutarak yiyen içen kimse, orucunun bozulduğunu zannederek yiyip içmeye devam ederse, kaza gerekir. Şayet unutarak yiyip içmenin orucu bozmadığını bildiği halde, kasten yiyip içmeye devam ederse, hem kaza, hem de kefaret lazım olur.

Ağza gelen balgam vb. gibi şeyleri yutmak da orucu bozmaz. Sahurdan dişleri arasında kalan, nohut tanesinden küçük parçaları yutmak. Kendiliğinden gelen kusuntu geri gitse bile orucu bozmaz. Fakat ağız dolusu kusmak orucu bozar. Kan aldırmak, dışarıdan gelen ve susam tanesinden küçük şeyi yutmak da orucu bozmaz.

Kimler oruç tutmayabilir?

Oruç beden ile yapılan bir ibadet olduğundan, gücü yeten kadın/erkek her müslümanın yerine getirmesi lazım gelen bir farzdır. Ancak bazı hallerde orucun kazaya bırakılmasına cevaz verilmiştir.

Oruç tuttuğu halde, hastalıktan ötürü ölüm korkusu olan ya da hastalığın şiddetleneceği kimseler, hamileler veya çocuk emzirenler (emzirdiği çocuğun kendi evladı olması gerekmez), düşkün haldeki ihtiyarlar, seferiler (seferiler dilerse oruç tutabilirler, oruçlu olması daha faziletlidir), şiddetli açlık veya susuzluktan ötürü akli dengesini kaybedecek veya helak olacak kimseler ile tehdit altında olan kimselerin oruç tutmamasına cevaz verilmiştir. Böyle kimseler fidye vermeli veya kaza etmelidirler.

Fidye Nasıl verilir?

“(Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara; 184)

Herhangi bir mazereti olmayan bir kimse, fidye vermekle oruç borcundan kurtulamaz. Oruç tutmadığı günleri birebir kaza etmekle mükelleftir. Ancak hastalık gibi mazereti olan kimseler ayet-i celileden de anlaşılacağı gibi fidye vermekle mükelleftirler. Hastalığı iyileştikten sonra fidye vermiş olsa bile, tutmadığı günleri kaza etmelidir. Zekât verilen yerlere fidye de verilebilir.

Fidye bir fakiri tam bir gün doyurmaktır. Bir günde iki öğün mevcuttur. Fidye bir fakire verilebileceği gibi birden fazla kimseye de verilebilir. Fakiri sabah-akşam doyurmak suretiyle fidye ifa edilebileceği gibi parasını vermekle de olur. Her gün ayrı ayrı parası verilebileceği gibi bir sefer de tüm tutulamayan fidyelerin parası da verilebilir. Fidye veremeyecek durumda olan kimsenin ise yapacağı şey tövbe istiğfara devam etmektir. Fidyede ödenecek miktar ise o seneki fitre bedeli kadardır.

Uykuda ihtilam olmak orucu bozar mı?

Uykuda ihtilam olan kimsenin orucu bozulmaz. Gusleder ve orucuna devam eder. Cünüp olarak oruca niyetlenmek veya oruç tutmak caizdir. Ancak bir namaz vakti geçecek kadar süre cünüp kalmak caiz olmadığından, gusül gereklidir. Cünüpken gusleden kimse, suyun boğazına kaçmamasına dikkat etmelidir.

Hayız ve Oruç

Hayızlı kimsenin oruç tutması caiz değildir. Hz. Âişe (r.anha) validemiz, “Bizlerden birisi Resul-u Ekrem (sas) zamanında, hayızdan temizlendikten sonra orucunu kaza eder, namazı ise kaza etmezdi” (5) buyurmuştur. Hayızlı iken oruç tutan kimse, o günü kaza etmelidir. Oruca niyetlendikten sonra, adetli olan kadının orucu bozulmuş olur. İftara az bir süre kalsa bile, hayız hali başlamışsa orucu bozulmuş olur. Artık o gün yiyip içebilir. Ancak bunu gizli yapması lazımdır. Edebe daha uygundur.

Hayız bittikten sonra gelen özür-istihaze kanı, oruca mani değildir. Hanımların Ramazan-ı Şerifte oruç tutabilmek için adetlerini geciktirici ilaç kullanmaları ise hoş değildir. (Ayrıca bu gibi ilaçların yan etkileri oldukça fazladır.) Zira her iş tabii haline bırakılmalı, kendi fıtri kaideleri içinde değerlendirilmelidir.

İftarda önce yemek mi yenmeli namaz mı kılınmalı?

İmam “Allah-u Ekber!” diye akşam ezanına başladığı anda, orucun süresi bitmiştir ve oruç açılır. Yolculuğa çıkan kişi, nerede imsak vakti girerse, orada oruca başlar ve yine nerede iftar vakti girerse orucunu açar.

İftar vaktinde acele etmek, yemeği çabuk yemek sünnettir. Hadis-i şerifte; “İnsanlar iftarda acele ettikleri sürece hayır üzere devam ederler.” (6) buyrulmuştur. Sofra hazırsa, yemeği yedikten sonra namazı kılmak, sünnete en uygun davranış olacaktır. Çünkü nefsin aklı yemektedir, yemekten önce namaza başladığı takdirde aklı sofrada kalacaktır, bu da namazın sıhhatine zarar verir.

Ramazan-ı Şerifte İbadet

“Oruç tutan insanın uykusu ibadettir, susması da tesbih sayılır. İyilik ve ibadetlerine kat kat sevap verilir. Duası kabul olunur, günahları da affedilerek silinir.” (7) hadis-i şerifinden anlaşılacağı üzere, oruçlu insanın uykusu dahi ibadettir.

Ancak Ramazan-ı Şerifin kendisine mahsus füyuzatından istifade etmek için ehlullah, bu ayı hususi olarak değerlendirmeye gayret sarf etmişlerdir. Son dönemden bir misal verirsek, Seyyid Muhammed Raşid Hazretleri normal zamanlarda günlük bir cüz olan Kur’an tilavetini, Ramazan-ı Şeriflerde iki cüze çıkartmıştır. Yine, her gün tesbih namazı kılmaya hususi ehemmiyet göstermişlerdir.

Bizler de Ramazan-ı Şerifte en azından her gün bir cüz Kuran okumalı, evrad-u ezkara hususi ehemmiyet göstermeli, beş vakit namazlarımızı cemaatle ve hususan camide kılmaya gayret sarf etmeliyiz.

Oruç tutmamanın cezası nedir?

Ramazan-ı Şerif ümmet-i Muhammed’e tahsis edilmiş, en bereketli ve en füyuzatlı bir aydır. Nitekim Ebu Hureyre (ra)’ın bildirdiği üzerine, Efendimiz (sav); “Hiçbir mazereti olmadan, bile bile Ramazan’da bir gün oruç bozan kimse, bir sene boyu oruç tutsa dahi kâfi gelmez.” (8) buyurmaktadır. Yaşlılık veya seferilik gibi herhangi bir özre sebep olmadan, Ramazan orucunu terk eden kimsenin mahrum olacağı hasene ve ecrin yanında, gireceği vebalin büyüklüğünü yukarıdaki hadis-i şerif ispat etmektedir.

Maalesef günümüzde rastlıyoruz ki ebeveynler, buluğ çağına girmiş ve okulda okuyan çocuklarına, imtihanlarda veya derslerde başarısız olma korkusuyla oruç tutturmuyorlar. Hâlbuki yukarıdaki hadis-i şerifin iktizasınca, evladının istikbalini düşünen bir annenin böyle bir büyük vebali üstlenmesi, hem de çocuğuna günah yazdırması vahim bir hatadır. Evlatlarımızı daha erken çağlardan itibaren ibadet ve taate alıştırmamız gerekirken, lise çağındaki bir çocuğun ‘dershaneye gidiyorsun, OSS’de başarısız olursun’ gibi sudan bahaneler ile oruçtan men edilmesi, fevkalade vahim bir hatadır. Unutmayalım ki diploma ile kurtulacak istikbal, ancak kabir kapısına kadar olan zamandır, oruç ile kurtulacak istiklal ise ebedi hayattır.

Ramazan-ı Şerif ve Günahlar

Ramazan-ı Şerif, öteden beri bir gufran ve rahmet ayı olarak ele alınması hasebiyle; âlimlerimiz orucu da çeşitli sınıflara ayırmışlardır. Şöyle ki; yalnız mide ile tutulan ve diğer azaların günah işlemeye devam etmesini, avamın (sıradan insan) orucu olarak isimlendirilmiştir.

Evet, yalan söylemek, gıybet etmek veya iftira etmek orucu bozmaz ama Müslüman, her zamanda olduğu gibi hassaten bu ayda kalbine, diline vesair uzuvlarına daha çok dikkat etmeli, tabiri caizse bütün organlarına oruç tutturmalıdır. Bu ayda ister büyük, isterse küçük olsun, tüm günahlardan uzak durmaya hususi bir çaba sarf etmeli, hakikaten ay sonunda maddi bayramın yanında, bir de manevi bayram yaşayarak “mağfirun” (affedilmişler) zümresine kendisini ilhak ettirmelidir.

Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi Hazretlerinin buyurdukları gibi;

Mevlâ bizi afvede
Gör ne güzel ıyd olur,
Cürm ü hatalar gide
Bayram o bayram olur.

Dipnotlar: 1- Fetevay-i Hindiyye, I, 195. 2- Fethül-Kadir, II, 46. 3- Fethül-Kadir, II, 70. 4- Müslim – 1155. 5- Fethül-Kadir, I,114. 6- Buhari, Savm: 45. 7-Kenzü’l-Ummal, 3 -327. 8-İbn-i Mâce, Sıyam, 14.

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ