HİKMET PINARI – Bütün Faziletlerin Temeli; GÜZEL AHLAK
HİKMET PINARI
Bütün Faziletlerin Temeli; GÜZEL AHLAK
Hayrünnisa Hanım
İnsanın suretini kendi kudreti, azameti ve rahmetiyle çok güzel bir surette yaratan Allah-u Zülcelal Tin suresi 4. ayet buyuruyor:
“And olsun ki insanı en iyi biçimde yarattık.”
Müfessirler Allah-u Zülcelâl’in insandan daha güzel mahluku olmadığı kanaatindedirler. Allah-u Zülcelal insanı bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, gören, düşünüp tedbir alan, hikmetle hareket eden ve bütün bu özellikleri sayesinde fizik bakımından kendisinden daha güçlü varlıklar üzerinde bile hakimiyet kurabilen bir varlık olarak yaratmıştır ki; bütün bu sıfatlar aynı zamanda İlahi sıfatların bir kısmının ondaki yansımaları, tecellileridir.
bolsa de pierna decathlon
Adidas Stan Smith
sadarināšanās gredzeni
χρυσσες πλατφορμες
napihljivi fotelj merkur
nike air zoom pegasus 36 w
replika spor ayakkabı toptan
ted baker aurinkolasit
moschino tričko
νακ παπουτσια πεδιλα
fiitgonline.com
Allah-u Zülcelal insanın manevi yapısını yani ahlakını mükemmelleştirmeyi ise kendi cehd ve çabasına bırakmıştır. Ahlak ya mükemmel veya kusurludur. Mükemmel olan her şey gibi mükemmel olan ahlak da güzeldir ve kusurlu eksik olan şeyler gibi kusurlu olan ahlak da çirkindir.
İnsan ceset ve ruhtan mürekkeptir. Ceset onun dış yapısı, ruh ise onun iç yapısıdır. Allah-u Teâlâ insanın yaratılmasını meleklere şöyle haber vermiştir:
“Ben topraktan bir insan yaratacağım. Onun cesedini tanzim edip ona ruh üflediğim zaman ona secde edin.” (Sad; 71-72)
Hz. Ali radıyallahu anh:
“İnsanların dış güzellikleri nasıl mertebe mertebe ise yani bazıları bazılarından daha güzelse ruhun da güzelliği öyledir, mertebe mertebedir.” buyurmuştur.
Ruhun, sahip olmadığı güzel bir hasleti zorlayıcı bir vesile ile ortaya koyması, takdir ve sevaba layık görülse bile tam anlamıyla ruh güzelliği değildir. Çünkü bir şeyin güzelliğinin tamam olabilmesi için onun bu özelliklerle yoğurulmuş olması lazımdır. Dışarıdan yamanan şey ise güzellik değil geçici bir süstür.
Ruhun güzelliği dünyada kendini güzel ahlak suretinde gösterir. Ölümden sonra onun kendi güzelliği ortaya çıkar. Bu sebeple, ruhlar alemi olan kabir aleminde en güzel ruhlar dünyada en güzel ahlaka sahip olan ruhlardır.
Allah-u Zülcelâl insanın zahirini en güzel biçimde yaratmış ve bu zahire de bazı sorumluluklar vermiştir. Mesela gözü kâinatı görüp tefekkür etmesi için, aklı iyi ile kötüyü, hak ile batılı ayırt edebilmesi için verilmiştir. Kulak vermiş nasihat dinleyip onları uygulamak için. Bunların hepsi Allah’ın üzerimizdeki İlahi tecellileridir.
Yaratılmışların içerisinde en güzel ve üstün varlık, Rasûlullah aleyhisselatu vesselam Efendimizdir. O yüzden de sima bakımından da en güzeli O’dur -sallallahu aleyhi vesellem-.
Enes radıyallahu anh şöyle der: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem insanların en güzel ahlâklısı idi.”
Allah-u Zülcelâl Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ahlakını methederek üstünlüğünü belirtmiştir. Ahzâb Suresi 21. Ayet:
“Andolsun ki Allah’ın Resûlünde, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır.”
“Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e uyulma konusunda, ihlasında, sadakatinde, vefasında, sabrında, harplerde gösterdiği sabırlarda, zekasında üstün bir yetenek ve ahlak vardı ve sizin de O’nu -aleyhisselatu vesselam- kendinize örnek almanız gerekir.”
Allah-u Zülcelal güzel ahlakın dinin yarısı olduğunu buyuruyor. Dinin diğer yarısı ise ibadetlerdir.
İbn Ata rahmetullahi aleyh buyuruyor ki:
“İnsanoğlu ne namazla ne oruçla ne sadakayla ne mücahede ile Allah’a ulaşmamıştır. Güzel ahlak sebebiyle Allah’a ulaşmıştır.”
O ibadetleri amelleri güzel ve üstün kılacak olan, Allah-u Zülcelâl’in yanında makbul hale getirecek olan güzel ahlaktır.
Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur:
“(Kıyâmet günü, mü’minin) mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah-u Teâlâ çirkin düşük söz sahiplerine buğz eder.” (Tirmizî, Birr, 62)
İbadetlerin Başı; Güzel Ahlak
Allah-u Zülcelâl güzel ahlakı neden bu kadar değerli kılmıştır?
Nasıl anne babalar bütün çocuklarının birbirleri ile en güzel şekilde anlaşmalarını isterler Allah-u Zülcelal de dünyadaki tüm mahlukatının müslüman kardeşliğinden dolayı güzel geçinmesini ister. Bu nedenle de güzel ahlak adı altında bir haslet nasip etmiş.
Bildirildiğine göre Allah-u Zülcelâl imanı yarattığı zaman iman, “Ya Rabbi! Beni güçlendir’’ demiştir. Allah-u Zülcelâl de onu güzel ahlak ve cömertlikle güçlendirmiştir.
O yüzden güzel ahlak bütün ibadetlerin de başıdır. O ibadetleri kuvvetlendirecek, makbul hale getirecek olan yine o güzel ahlaktır.
Bir hadisi şerifte:
“Kulun Allah’ın yanında bir yüceliği varsa ve elde edeceği bir menzil, bir şeref varsa bu ancak güzel ahlakla elde edilir. Velev ki onun ibadeti zayıf da olsa ahirette kazanacağı şeref ve menzil Allah’ın yanında yükseklik güzel ahlakladır. Onun ahlakı kötüyse o cehennemin en alt tabakasındadır.” (Taberani) buyrulmuştur.
Güzel ahlaka insan Allah-u Teâlâ’nın yardımı olmadan ulaşamaz. Ancak Allah azze ve celle bu yardımı insanın gayretine bağlı kılmış. Ama bu gayret tek başına bir şey ifade etmez, ancak Allah’ın inayeti ve yardımı ile beraber bir yere ulaşır.
Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem buyurdular ki:
“Şüphesiz Allah-u Teâlâ kulu güzel ahlâkı ile (nafile) oruç ve namazları (çok olan kulları) mertebesine yükseltir.”
Bir gün Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın torunu Hz. Hasan radıyallahu anhın kölesi elindeki tabağı düşürerek efendisinin elbisesini kirletmişti. Bu dikkatsizliği sebebiyle ceza göreceğini zanneden köle, Al-i İmran suresi 134 âyet-i kerîmenin:
“Onlar ki, öfkelerini yenerler” kısmını okudu. Hz. Hasan radıyallahu anh köleye bakarak: “Yendim” dedi. Köle âyetin devamında:
“Ve onlar insanları affeder” bölümünü okuyunca Hz. Hasan radıyallahu anh “Bağışladım” dedi. Buna çok sevinen köle âyeti tamamlayarak:
“Ve Allah iyilik edenleri sever” deyince, Hz. Hasan radıyallahu anh: “Ben de seni âzâd ettim” dedi ve köleye 400 akçe vererek onu hürriyetine kavuşturdu.
İşte Allah-u Zülcelal’in ayetlerinin onların kalplerine, hayatlarına, imanlarına bu kadar tesir etmesinin sebebi onların güzel ahlakı sebebiyledir…
Enes radıyallahu anh diyor ki: Müminlerin annesi Ümmü Habibe radıyallahu anha Rasûlullah sallallahu aleyhi veselleme: “Ya Rasûlallah, bir kadın dünyada (biri öldüğü için) iki kocayla evlenmiş; kadın ve iki kocası da cennetlik ise, kıyamette bu kadın bunlardan hangisinin eşi olacaktır?” diye sordu. Rasûlullah aleyhisselatu vesselam:
“Dünyada kadına göre ahlakı güzel olana varacaktır, ey Ümmü Habibe, güzel huy, dünya ve ahiretin hayrına muadildir. (denktir)” (Taberani; İhya; c.3 s. 120) buyurdu.
Güzel Ahlak Fedakarlıktır
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“O ahlâk ki, gelmeyene gitmen, vermeyene vermen ve zulmedeni affetmendir. Ben ancak ahlaki faziletleri tamamlamak için gönderildim. Kıyamet günü mizana en ağır gelen takva ve güzel ahlaktır.”
Hz. Ömer radıyallahu anh: “Bana hatamı söyleyene Allah merhamet etsin.” buyurmuştur.
Güzel ahlak sahibi olmak isteyen insan başkalarının kusurlarıyla değil kendi kusurları ile meşgul olmalıdır.
Hz. Ömer radıyallahu anh, Hz. Huzeyfe radıyallahu anhın yanına gidiyor ve ona Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin kendisine verdiği münafıklar listesinde olup olmadığını soruyor. Hz. Huzeyfe radıyallahu anh: “Sen yoktun,” demesi üzerine ona: “Benden çekiniyorsan sakın çekinme, bana söyle. Bu bana yapacağın en büyük iyiliktir.” Diyor.
Cennetle müjdelenmiş bir sahabe olmasına rağmen ve kendisinden sonra onun yapacağı amellere, derecelere hiç kimsenin ulaşamayacağını bildiği halde Hz. Ömer radıyallahu anh: “Acaba ben münafıkların içinde var mıyım?” diye sormuştur. Kendisini bu şekilde hakir gören bir sahabe idi.
İnsan ne kadar kusurlu ise karşı tarafı da o kadar kusurlu görür. Bir insanın karşısındaki kişide çok kusur görmesinin nedeni kendi kusurlarının çok olmasındandır. Bu nedenle elimizden geldiği kadarıyla kendi hatalarımıza odaklanmalıyız. Onlarla meşgul olduğumuz zaman zaten anlayacağız ki bizim günahımız, eksikliğimiz, zayıflığımız bize yeterli olacaktır. Allah-u Zülcelal bizlere o idraki, fehmi nasip etsin.
Allah-u Zülcelal’in üzerimizde olan sonsuz nimetlerinden bir tanesi de insanın tasavvuf yoluna girmesidir. Çünkü insan bu yolda hakiki manada eksikliklerini görüp öğrenebilir. Bir mürşidin tedavisi, reçetesi alınmadan insan kendi başına o güzel ahlaka sahip olamaz. Mesela bir hilm elde edilecek. İnsan ne kadar öfkesini tutmaya çalışsa, gayret etse de o bir kerelik kayda değer bir şey değildir. O kadar uğraşıp cehd edecek ki Allah-u Zülcelâl onda o hilm ahlakını meleke (ahlak) haline getirsin.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Mümin olarak iman sahibi olan, en kamil olan güzel ahlak sahibi olan kişidir. Sizin en hayırlınız ehline hayırlı olandır.” (Tirmîzî, Rada 11) buyurdu.
Hâtim el-Esam radıyallahu anhın yanına bir konu hakkında danışmak için bir kadın geldi ve onun yanında iradesinin dışında yellendi. Kadın bundan dolayı çok utandı. Hâtim el-Esam hazretleri kadıncağız mahcup olmasın diye: “Kızım benim kulaklarım ağır duyar, biraz daha yüksek sesle konuş ki söylediğini işiteyim,” diyerek kendisine “sağır” süsü verdi. Kadın da, “Şeyhin kulağı sağır, benim yellendiğimi duymamıştır,” diye sevindi.
Hatim el-Esam edeb gözetip bundan sonra o kadın vefat edinceye kadar halk arasında “sağır” olarak göründü, bu yüzden “Esamm” diye meşhur oldu.
Abdullah b. Mesûd radıyallahu anh’dan merfu olarak rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:
“Allah’ım! Yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlakımı da güzelleştir.”
Ve bu ahlak güzelliğine ulaştıracak olan ancak ve ancak sensin ya Rabbi!
En güzel ahlakla birbirimize davranmayı ve en güzel ahlak üzere yaşayıp o şekilde ruhumuzu teslim etmeyi Allah nasip etsin. Amin.