HASBİHAL / Sosyolojik Nankörlük

  • 06 Kasım 2025
  • 15 kez görüntülendi.
HASBİHAL / Sosyolojik Nankörlük
REKLAM ALANI

HASBİHAL
Sosyolojik Nankörlük
Davud ZAT

İnsan, hayatı boyunca sayısız nimetlere muhatap olur. Gördüğü güzellikler, işittiği hakikatler, yüreğine düşen sevgiler ve önüne serilen imkânlarla buluşur. Tüm bunlar, şükrün ve vefanın vesilesi olması gereken nimetlerdir. Ancak insan, çoğunlukla gaflete düşer. Elindekini yeterli görmez, kendisine sunulanı küçümser ve nankörlüğün girdabına kapılır.
Evet nankörlük, sadece bireysel hata değil aynı zamanda ahlaki bir zaafiyet olarak da karşımıza çıkar. Toplumsal yönüyle de ele alınması gereken ciddi bir sorundur. Zira sosyal düzenin çöküşüne zemin hazırlar. Neden mi? Çünkü şükür, nimetin artmasına, nankörlük ise bereketin kaybolmasına yol açar. Nitekim dinimizde de manevi hastalıklardan birisi olarak tanımlanır. Kur’an-ı Kerim’de bu konu ele alınmış hem dünya nimetlerine karşı duyarsızlık hem de Allah’ın verdiği lütufları inkâr olarak değerlendirilmiştir.
Ayet-i Kerimede şöyle buyrulur:
“Şayet şükrederseniz elbette size olan nimetlerimi artırırım. Yok eğer nankörlük ederseniz, şunu bilin ki azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7)
Anlaşılacağı üzere nankörlük, sadece bir duygu sapması değildir. Aynı zamanda sonuç doğuran fiili bir eylem de söz konusudur. Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem de nankörlüğün insanı helake sürükleyen davranışlardan olduğunu dile getirmiştir. Ayrıca “İyilik yapan kişinin, yaptığının karşılığın alması için teşekkür edilmesi, onun bir hakkıdır.”(Tirmizi, Birr, 88) buyurarak teşekkürün önemini etkili bir şekilde vurgulamaktadır.
Görüleceği üzere bu marazi yapı, ahlaki yozlaşmaya sebep olmaktadır. Toplumsal açıdan da iletişimi, güveni, paylaşımı ve empatiyi köreltmektedir. Dayanışmayı söndürmekte, kıskançlıkları artırmakta ve kanaati yok etmektedir. Bunun tabii sonucu olarak da sosyal yapı çöküş göstergeleri ile sinyal vermektedir…
Nankörlüğün olumsuz etkilerini birden çok sahada görmemiz mümkündür. Öncelikle bu etkiyi bireyin kendisinde görürüz. Ferdiyetçiliğin ve çıkarcılığın kıskacındaki insan, mananın üstün değerleriyle buluşamadığında menfaatperest olur. Hem kendini hem de çevresini ziyana uğratır.
Modern toplum yaklaşımının ve bireyselleşmenin getirdiği sekülerleşme, bencillik ve vefasızlık doğurmuştur. Aile bağları zayıfladıkça, toplumsal dayanışma ve merhamet de azalmıştır. Ancak işin en üzüntülü tarafı ise bu durumun sorun olarak görülmeyip normalleşmesidir.
Nankörlük Vefasızlığa Yol Açar…
Sosyolojik olarak nankörleşme ise daha çok aileyi etkisi altına almıştır. Boşanma istatistiklerinin artması, aile içi sorunlar, çocuk ve ebeveyn ilişkisi, adli suçlar ve yalnız yaşama isteği bu etkinin kaçınılmaz sonucu haline gelmiştir. İşin esası, insan beklemediği yerden darbe aldığında en büyük yıkımlar da burada yaşanmaktadır. Anne ve babaların evlatları için verdiği emek, çocuklar büyüdüğünde gösterilen vefasızlıkla sonuçlanabilmektedir. Bugün modern toplumlarda yaşlı anne babaların yalnızlığa mahkûm edilmesi, huzurevlerinin dolup taşması, aslında nankörlüğün sosyal gerçeklik olarak karşımızda çözüm bekleyen önemli bir sorun olduğunun göstergesidir. Bazı bencil ana-babaların yaşantısında ve çocuklarına tutumlarında da bu kötü huy ortaya çıkabilmektedir.
Diğer taraftan eşler arasında görülen şiddet, kavga, memnuniyetsizlik, özenti kültürü, kıyas yollu tartışmalar, değersizleştirme ve boşanma ile sonuçlanan ayrılıklar hepsi de bir nankörlük örneği değil midir? Mahkeme süreçlerinde tarafların birbirlerine attıkları iftiralar, hedefe varmada her yolu meşru görmeler, mal kaçırma hukuksuzlukları ve daha nice olaylar sosyolojik açıdan menfi sonuçlar doğurmaktadır…
Evet, nankörlük hastalığının toplumsal ilişkilere verdiği zararı saymakla bitiremeyiz. Huzuru yok eden, güvenin erozyona uğramasına sebep olan bir illettir bu durum. İnsanlar arasındaki iyiliklerin karşılık bulması gerekirken tam aksine olumsuz dönüşlerin ortaya çıkması, zamanla iyilik yapmaktan vazgeçilmesine yol açıyor. Oysa toplumsal huzurun temel taşlarından biri de insanların birbirine duyduğu güvendir. İyilik yapma isteği ve erdemli olma çabasıdır.
Devletlerin ve toplumların çöküşü ise insanların birbirine olan bu güvenini kaybetmesiyle başlar. Nankörlük, güven iklimini sarsan en büyük hastalıktır. Sosyal hayatta komşuluk ilişkilerinin zayıflaması, iş dünyasında ve aile hayatında sadakatin azalması, şahsi sorumluluk hissedilmemesi, yaygınlaşan nankörlük ile vefasızlığın kötü bir sonucudur.
İktisadi ve siyasal açıdan meseleye baktığımızda ise minnettarsızlığın doğrudan etkilerini görmek mümkündür. Emeğin karşılığının verilmemesi, çalışkan olanların hakkının yenilmesi, liyakate önem verilmemesi, ücret eşitsizliği, emeklilik hayatında yaşanan geçim sıkıntıları da haksızlığa uğradığını düşünenler açısından bir nankörlük olarak algılanabilmektedir. Zira ‘bu kadar emek verdiğim kurumdan, bana kalan sonuç bu mu olacaktı’ söylemi ile adaletsizlik sorgulaması yapılmaktadır. İşverenin, çalışanın emeğini küçümsemesi, yöneticilerin halkın fedakârlıklarını görmezden gelmesi toplum içinde derin yaralar açar. Gelir dağılımındaki makas aralığı, sosyal yapının temel dengelerinin bozulmasına sebebiyet verir…
Peki nankörlüğün çözümü nedir? İslam, nankörlüğe karşı en büyük panzehirin; şükür, kanaat, tevekkül ve vefa olduğunu öğretir. Kişi şükür ile iyi halini ve nimet yönünden avantajlı olduğunu öğrenir. Vefa ile sosyal ve bireysel ilişkilerini güçlendirir. Öyle ise bu şuur hali hepimize de lazım değil midir?
Aile içinde ise; vefa bilincinin yanısıra anne babaya hürmetin önemi vurgulanmalı, çocuklara minnet ve teşekkür duygusu öğretilmelidir. Örnek bir duruş sergilenmeli, nimeti veren hatırlanmalı, israf kültüründen uzak durulmalı ve yaşam biçimi olarak kadirşinaslık benimsetilmelidir. Nankörlüğün aile bağlarını zayıflatan nakıs durumlardan olduğu tüm aile bireylerince fark edilmelidir.
Sosyolojik hayatta ise; kadim olan ahlak ve kültürümüzü canlandırmakla işe başlanabilir. Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetleri, toplumsal ahlak açısından da büyük bir ders niteliğindedir. İnsanlar arası ilişkilerde minnet duygusu kaybolursa o toplum, zamanla manevi çöküşü yaşar. Bu nedenle yaşlılara yönelik sosyal destek projeleri artırılmalıdır. Gönüllü yardım faaliyetleri teşvik edilmelidir. Cemiyet hayatına, elimizde olan imkanların farkındalığı benimsetilmelidir. Eğitim hayatında ise bilimsel öğretilerin yanısıra, ilmin, bilginin ve tekniğin ahlakı da öğretilmelidir. Küfranı nimetin zararlarını bertaraf edecek manevi kavramlar, ders müfredatlarına dâhil edilmelidir. Liyakat ve adalet ilkeleri güçlendirilerek kamusal hayatta iş barışı ve tatmini sağlanmalıdır. Ekonomik ve siyasi düzeyde de hak edenin değer görmesine olanak verilmelidir.
Sonuç olarak nankörlüğün, günah olduğu kadar toplumsal düzeni bozan manevi bir hastalık ve ahlaki sorun olduğu bilinciyle hareket etmek zorundayız. Unutmamamız gereken şey şudur: Şükreden insan huzurludur. Vefa gösteren toplum, güçlüdür. En önemlisi de nankörlüğe karşı verilen her mücadele, kişiyi iyi bir kulluğa, insanlığı da daha adil ve merhametli bir dünyaya taşıyacaktır.
Nimetin kadrini bilen, teşekkür eden, kulluğun idrakine eren, kendisinin şahsında ailesini ve yaşadığı toplumu mutlu etme çabasına giren, mükellef kimselerden olabilmeyi diliyorum.

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ