Gündem

  • 23 Eylül 2013
  • 950 kez görüntülendi.
Gündem
REKLAM ALANI

‘Anadolu’yu Mayalayanlar’

 

Öz Kevser Vakfı ve Esenler Hayra ve İlme Hizmet Derneği’nin düzenlediği, Esenler Belediyesinin ev sahipliğini yapmış olduğu “Anadolu’yu Mayalayanlar” programı, Esenler Dörtyol Meydanı’ndaki açık alanda, yaklaşık otuzbin kişinin katılımıyla gerçekleştirildi.

REKLAM ALANI

 

Büyük İslam âlimi Seyda Muhammed Konyevi Efendinin İslam’a hizmetlerinin ve misyonunun gündeme getirildiği tanıma ve anlama gecesinde maneviyat doruğa ulaştı.

 

Gül Çocuk Evi öğrencilerinin sunduğu animasyon gösterimi sonrasında,

Öz Kevser Vakfı Başkanı Ferhat Çalışye’nin açılış konuşması sonrasında, Esenler Belediyesi Başkanı Sayın M. Tevfik Göksu bir selamlama konuşmasını yaptı.

 

Tasavvuf araştırması ve yazar Ahmet Öz’ün Seyda Muhammed Konyevi Efendi’nin hayatını ve misyonunu anlatan sunumu sonrasında, ilahi sanatçısı Mustafa Yılmaz’ın konseriyle program sona erdi.

 

 

Başörtülü öğretmen: Devletle barıştık

 

28 Şubat döneminde haksız bir şekilde meslekten ihraç edilen yüzlerce öğretmen için göreve dönüş yolu açıldı. 1998 yılında Ankara’da Şehit Kubilay İlköğretim Okulu’nda görev yaparken başörtüsü nedeniyle mesleğinden ihraç edilen Tülay Aydoğan, Bakanlığın tanıdığı göreve dönüş hakkına başvuru için Milli Eğitim Bakanlığı’na başvuran öğretmenlerden sadece bir tanesi. Hiçbir zaman umudunu kaybetmediğini dile getiren Aydoğan, ‘Hükümete çok teşekkür ediyoruz. Okuldan atılmamız sebebiyle devlete küsmüştük, alınan karar bizi devletle barıştırdı’ dedi.

 

28 Şubat döneminde başörtülü öğretmenlere uygulanan yoğun baskılar sonunda çok sayıda öğretmen meslekten atılırken, bir o kadarı da istifa etmeye zorlandı. Ancak başörtüsü yüzünden meslekleri ile ilişiği kesilen öğretmenlerin büyük bölümü 2006 yılında çıkarılan sicil affı ile yeniden mesleklerine geri döndü.

 

28 Şubat sürecinde, inandığı değerlerden dolayı disiplin cezasıyla memuriyetten atılan yaklaşık 630 kişi, geçmiş sigorta primlerinin borçlandırılmalarından dolayı büyük bir mağduriyet yaşıyordu. Hükümet tarafından verilen TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 41. maddesi üzerinde değişiklik önergesi kapsamında, 28 Şubat’ta memuriyetten atılan kişilerin sigorta primlerini kurumları ödeyecek. Böylece mesleğe dönen öğretmenler, bu konuda sıkıntı yaşamayacak.

Kaynak: Yeni Şafak

 

 

Bir fikir işçisini daha uğurladık: Mustafa Miyasoğlu

 

Türk-İslâm kültürünün sözcülerinden gazeteci-yazar Mustafa Miyasoğlu son yolculuğuna uğurlandı. Büyük Doğu idealinin sancaktarlığını yapan Miyasoğlu Milli Gazete’de de günlük yazılar kaleme alıyordu.

 

Mustafa Miyasoğlu kimdir?

 

1946 yılında Kayseri’de doğan şair, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okudu. On yıl liselerde öğretmenlik, on iki yıl da üniversitede okutmanlık yaptı. Bu arada, 1988-92 yılları arasında Pakistan’ın İslamabad şehrindeki yabancı diller enstitüsünde yardımcı profesör ünvanıyla görevlendirildi.

 

1966 yılından beri şiir yanında deneme, hikâye, tiyatro ve roman türlerinde de eser veren sanatçı, pek çok dergi ve gazetede kültür ve sanat yazıları yayınladı, şiir ve romanlarıyla armağanlar kazandı. T. Millî Kültür Vakfı özel armağanını kazanan Hicret Destanı adlı şiiri Dr. Muhammed Harb tarafından Arapçaya çevrildi. Ayrıca başka şiir ve hikâyelerinin de İngilizce, Arapça ve Urduca çevirileri yurtdışında yayınlandı. Samsun, Ankara ve Kahire üniversitelerinde eserleri üzerine tezler hazırlandı.

 

Bir değerlendirme yazısında şöyle diyordu: “Dilimizi ve kültürümüzü İslâm’dan koparmaya çalışanların batıdan kelimelere karşılık bulacak ne zamanları ve de niyetleri vardı. Amaç dilimizi İslâm kültür ve medeniyete çevresine ait kelime ve kavramlardan temizlemekti. Yeni dilimiz her şeyi ifade edebilmeliydi, ama İslâmî hayat ve terbiyenin etkisinden kurtulmalıydı.”

 

Avrupa İslamofobiya’ya teslim…

Fransa’da başörtülü kıza bıçaklı saldırı

Fransa’nın başkenti Paris’in batısında yer alan Trappes’da başörtülü bir genç kız bıçaklı saldırıya uğradı. 2 kişi oldukları belirtilen saldırganların başörtüsünü çekerek çıkardıkları genç kadının yüzüne de bıçakla zarar verdikleri kaydedildi.

16 yaşında olduğu belirtilen genç kız, polise verdiği şikâyet dilekçesinde saldırganların kendisine “Pis Müslüman ülkene geri dön. Pis zenci başörtünü çıkar.” gibi ifadeler kullandıklarını kaydetti. Yerde de tekmelere maruz kaldığını söyleyen genç kadın, olay yerinden geçen bisikletli bir kişinin müdahalesi ile kurtulduğunu aktardı.

Saldırıyı en sert dille kınadığını söyleyen Fransa İçişleri Bakanı Manuel Valls, cumhuriyet değerlerine ve inanç özgürlüğü prensibine karşı yapılan bu saldırının kabul edilemez olduğunu vurguladı.

Haziran ayında Paris’in kuzey banliyösü Argenteuil’de başörtülü kadınlara yönelik gerçekleştirilen saldırılarla ilgili polisin soruşturması sürüyor. Suçluların henüz yakalanamadığı saldırıda başörtülü hamile kadın çocuğunu kaybetmişti.

Son saldırının gerçekleştiği Trappes’da da temmuz ayında polisin peçeli bir bayana ceza yazmak istemesiyle başlayan olaylar günlerce sürmüş, olay uzun süre ülke gündeminin ilk sırasında yer almıştı. Olaylarda gözünden ağır yaralanan 14 yaşındaki bir kişi de mahkemeye başvurarak olaya karışan polislerin cinayete teşebbüs suçlamasıyla yargılanmalarını istedi.

 

Dünya Bülteni

 

 Mısır’daki katliama bütün Türkiye tepki verdi

 

Mısır’da Cunta Yönetimi tarafından gerçekleştirilen katliam, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin her ilinde Sivil Toplum Kuruluşları tarafından protesto edildi.

 

 

Yorum

 

Mısır ve yaklaşan büyük tehlike

 

Mısır’da maalesef beklenen oldu ve Ordu bir katliamla darbe karşıtlarını dağıtmaya kalktı. Bu saldırının güçlü ipuçları vardı. Sisi’yi böylesine kanlı bir operasyondan alıkoyan ise Ramazan ayı ve Bayram’da böyle bir hareketin ters tepebileceği yönündeki endişeler ve Batı’dan gelen bazı uyarılardı. Yoksa, meydanları ne pahasına olursa olsun boşaltma kararı haftalar öncesinden alınmıştı.

 

Mısır’da darbe yönetiminin de, onu destekleyen iç ve dış aktörlerin de yapacakları konusunda hiçbir tereddütleri yok. Hedefleri Mısır’da Müslüman Kardeşleri ne pahasına olursa olsun iktidardan uzak tutmak. Bu doğrultuda katliam, işkence veya başka yöntemleri de göze almış durumdalar.

 

Bunları aslında daha önce de yazmıştık ve Müslüman Kardeşler’in kendisini yok ettirmeyecek bir dönüşüm ve uyum yeteneği geliştirmek zorunda olduğunun altını çizmiştik. Ne var ki İhvan sokakları sesini duyurabileceği tek araç olarak görüyor ve Mursi’nin serbest bırakılması dışında hiçbir seçeneğe sıcak bakmıyor.

 

Sert rüzgârlar

 

Bölgede ve kürede esen sert rüzgârları doğru okumak gerekir. Suriye’de ve Irak’ta hemen her gün onlarca, bazı günler yüzlerce insan ölüyor. Nijerya’dan Pakistan’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada her gün bombalar patlıyor, suikastlar gerçekleşiyor. Müslüman dünyada oluk oluk kan akıyor, iç savaş hazırlıkları yapılıyor, mevcut çatışmalar derinleştiriliyor. Batı ise bu durumdan hiç de rahatsız gibi durmuyor.

 

Batı’da neo-con ve diğer sağ gruplar başından beri İslam dünyasının kendi kendisine ‘ıslah olamayacağına’ inanıyor ve doğrudan müdahale edilmesi gerektiğini söylüyorlardı. ABD’de Demokratlar, Avrupa’da ise sol gruplar bu tespitten kısmen ayrılıyorlar ve evrensel değerleri savunuyorlardı. Görünen o ki 11 Eylül sonrasının gelişmeleri Batı solunu da etkiledi ve Batı dünyası sağıyla, soluyla şiddetin ve terörün nedeni olarak İslam öğretilerini görür hale geldi. Bu noktada hala yöntem tartışmaları yaşansa da Batı’da Müslümanlara karşı sert bir blok oluşmuş durumda.

 

Batı’nın ‘yeni’ İslam anlayışı aslında çağlar öncesinden kök alıyor ve kendi anlayışlarına göre İslam’ın ıslah edilemeyeceği düşüncesine dayanıyor. Bu durumda topyekûn mücadele veya hasmı kendi içinde çarpıştırmak tek çare olarak kalıyor. Maalesef Batı dünyası Ortadoğu’da hızla bu anlayışı uygulamaya geçiriyor. Batı, kontrol altına alamadığı İslami hareketleri iktidardan uzak tutmaya çalışıyor… Eğer bunu da yapamazsa iç çatışmalardan çekinmiyor. Bu konuda bölge ülkelerinin iç aktörleri ise çoğu zaman Batı’dan daha hevesli görünüyor.

 

Mısır’daki katliamlara ve Suriye’ye Batı’nın tavrı bunun açık kanıtıdır. Kısacası, artık Ortadoğu’da Batı için demokrasi, insan hakları gibi evrensel değerler ilk sıralarda söylem düzeyinde bile yer almıyor.

 

Medeniyetler çatışması mı?

 

Hepsinden önemlisi, yaşananlar yeni bir Doğu-Batı soğuk savaşını, bir tür medeniyetler çatışmasını hazırlıyor. Türkiye bu ortamda kendine has özellikleriyle şahsına münhasır (biricik) bir ülke. Türkiye’nin Müslüman gruplar arasında ve Doğu-Batı arasında çok özel bir yeri var. Bu özellikleri Türkiye’ye bazı misyonlar da yüklüyor.

 

Ülke olarak çatışmaların tam göbeğine oturmaktan bilhassa kaçınmamız ve tüm grupları sakinleştirme ve arabulma misyonumuzu yerine getirmemiz tarihi bir sorumluluk aslında. Bu bağlamda gelinen noktada haklı-haksız ayrımının ötesine geçebilecek bir üst akıl oluşturulmasına acilen ihtiyaç var. O akıl ise belki de sadece Türkiye tarafından oluşturulabilir. Aksi halde sürüklenme korkarım ki artarak devam edecektir.

 

Sedat LAÇİNER, Star Gazetesi

REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ