ALLAH DOSTLARI / Câfer-i Sâdık -KS-

  • 05 Eylül 2024
  • 260 kez görüntülendi.
ALLAH DOSTLARI / Câfer-i Sâdık -KS-
REKLAM ALANI

ALLAH DOSTLARI
Câfer-i Sâdık -KS-
Yusuf Şahin

Câfer-i Sâdık kuddise sırrıh Hazretleri hicrî 80 senesinde Medîne-i Münevvere’de dünyaya gelmiştir. Ehl-i beytten, yani Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin neslinden olan Câfer-i Sâdık Hazretlerinin babası Muhammed Bâkır rahmetullahi aleyh ve dedesi Ali Zeynelâbidîn rahmetullahi aleyh de büyük alim idiler. Dedesi Ali Zeynelâbidîn rahmetullahi aleyh Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın torunu Hz. Hüseyin’in hayatta kalan evladıydı.
Câfer-i Sâdık Hazretleri’nin soyu, baba tarafından Hz. Ali radıyallahu anh Efendimize anne tarafından ise iki koldan Hz. Ebûbekir radıyallahu anh Efendimize ulaşmaktadır. Annesi Hz. Ebû Bekir’in torunu olan Kasım b. Muhammed’in kızı Ümmü Ferve de saliha bir hanımdı. Böylece o, Ehl-i Beytten olma fazileti ile Hz. Ebu Bekir Sıddîk’ın maddî-mânevî nesebini şahsında birleştirmiştir.
Câfer-i Sâdık Hazretleri’nin yaşadığı devirde tasavvuf yolu bugün bildiğimiz manada tarikatlerin kurulmasıyla sistemleşmiş değildi. Fakat onlar Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın ilmi ve ruhani mirasını gelecek nesillere aktarmışlardır.
Nakşibendi yolu kendisine Hz. Ebu Bekir Sıddîk radıyallahu anhın muhabbetini esas aldığı gibi, Kasım b. Muhammed ve torunu Cafer-i Sadık hazretlerinin manevi mirası da Silsile-i Aliyye’nin altın halkaları olmuştur.
Tasavvuf yolunun büyüklerinin menakıbını anlatan ilk eserlerden Tezkiretü’l-Evliya yazıldığı zaman müellifi Feridudin-i Attar bu eserine ilk önce Cafer-i Sâdık’ın büyüklüğünü ve menkıbelerini anlatarak başlamıştır. Birçok eserlerde Cafer-i Sâdık hazretlerinin hadis nakilleri, fıkıh açıklamaları nakledilmiş ve kendisi en güvenilir din büyüklerinden biri olarak zikredilmiştir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi sevmek ve O’nun Ehl-i Beytini sevmek imanın gereği olduğu ve kuvvetli imanın alameti sayıldığı için her müslüman Cafer-i Sadık hazretlerini sever. Hatta bazı alimler Cafer-i Sâdık’ı muhabbetle anmanın bütün ehli beyti anmak gibi olduğunu belirtmişlerdir.
Ehl-i beyti sevmenin önemini anlatmak için şu hakîkati hatırlamak yeter; bütün mü’minler, namazda tahiyyâttan sonra “Salli, barik salavatlarını” okurken Resûlullah Efendimiz’e salât ü selâm getirdikleri gibi O’nun Ehl-i Beyt’ine ve nesline de duâ ederler. Yoksa namazları eksik olur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ehlini sevmenin öneminin yanı sıra o mübarek nesilden çıkan bazı şahıslar bu dine çok hizmet etmişlerdir. Böylece Rasûlullah aleyhisselatu vesselamın manevi mirası olan ilim ve faziletlere de hakkıyla mirasçı olmuşlardır.
Bütün Faziletlerde Zirve
Câfer-i Sâdık Hazretleri her haliyle tavrıyla öyle yüksek bir şahsiyet sahibi bir insandı ki, sadece mübârek sîmâsına bakanlar bile, onun Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselamın pak neslinden olduğunu fark ederlerdi.
Câfer-i Sâdık Hazretlerinin sîreti ve sûreti öyle nurluydu ve hali o kadar hayranlık uyandırıcıydı ki Allah dostu olduğu anlaşılırdı. İlminin vakarını taşıması bakımından büyük dedesi Hz. Ali radıyallahu anhuya da çok benzerdi. Cenâb-ı Hak’tan başka kimseden korkmazdı. Allah yolunda, kınayanın kınamasına zerre kadar değer vermezdi. Makâmından dolayı idâreciden, kalabalığından dolayı halktan çekinmezdi. Medhedenin övgüsü onu aldatmaz, düşmanın yermesiyle de yolundan dönmezdi.
Şefkat, merhamet, hilim, sabır, affedicilik gibi ahlâkî hasletlerin zirvesinde olan Câfer-i Sâdık Hazretleri aynı zamanda çok cömertti. Gizlice infâk etme hususunda, muhterem dedesi Zeynelâbidîn Hazretlerine benzerdi. Nitekim Zeynelâbidîn Hazretleri, karanlık basınca, ekmek, et, para gibi malzemelerle doldurduğu torbasını omzuna alıp dışarı çıkar ve kimsenin haberi olmadan fukarânın kapılarının önüne ihtiyaç duydukları şeyleri bırakırdı. Nitekim Zeynelâbidîn Hazretlerinin mübârek naaşı yıkanırken de, sırtında içi su toplamış büyükçe yaralar görüldü. Sebebi araştırıldığında bunların, fukarâya erzak çuvalı taşımaktan dolayı oluştuğu anlaşıldı. Câfer-i Sadık Hazretleri de çok cömert bir Allah dostu idi.
Özü-sözü doğru, son derece dürüst ve güvenilir bir şahsiyete sahip olması sebebiyle, kendisine Sâdık denilmiştir. Ayrıca Sâbir (sabreden, tahammül gösteren), Fâzıl (fazîlet ve yüksek ahlâk sahibi, olgun), Tâhir (temiz, nezih) ve Âtır (hoş kokulu) lâkaplarıyla da anılmıştır.
İlme Adanmış Bir Ömür
Câfer-i Sâdık Hazretleri, küçük yaştan itibâren ilim, ibadet, fazîlet ve ahlâkta zirve bir âile ve muhitte yetişmiştir. Enes bin Mâlik ve Sehl bin Sa‘d radıyallahu anh gibi sahâbîlerden; Atâ, Zührî, Urve, İkrime ve Nâfî rahmetullahi aleyh gibi meşhur tâbiîn âlimlerinden, akaid, tefsir, hadis, fıkıh gibi İslâmî ilimleri en üst seviyede tahsil etmiştir.
Bilhassa, büyük birer âlim olan muhterem dedeleri Zeynelâbidîn rahmetullahi aleyh’in vefatı sırasında on beş yaşında olan Cafer es-Sâdık hazretleri, ilk bilgileri ondan ve babası Muhammed el-Bâkır’dan aldı. Diğer dedesi Kâsım bin Muhammed Hazretleri vefât ettiğinde, Câfer-i Sâdık Hazretleri 28 yaşında idi ve aldığı ilmi insanlara tevzî etmeye başlamıştı.
Ailesindeki ilim ve fazilet ehli zatlardan çok istifâde eden Câfer-i Sâdık Hazretleri onlardan aldığı pek çok hadîs-i şerîfi rivâyet etmiştir. İhlâs, takvâ, mârifet, sadâkat, emânet ve adâlet ehli, güvenilir ve sâlih bu zâtların hepsi de Medîne-i Münevvere’nin büyük âlim ve imamlarıdır. Cenâb-ı Hak hepsinden râzı olsun!
Devrinin siyasi karışıklıklarından uzak durarak uzleti tercih eden Câfer-i Sâdık Hazretleri, Medine’de hayatını idame ettirerek kendini ilme ve ibadete vermiştir. İmâm Mâlik Hazretleri, onun hakkında şöyle demiştir:
“Câfer-i Sâdık Hazretlerinin huzûruna varırdım; o, güzel ve nükteli sözlerden hoşlanır, dâimâ tebessüm hâlinde bulunurdu. Yanında Nebî aleyhisselatu vesselam zikredildiğinde ise hemen toparlanır, âdeta rengi sararırdı. Yanına uzun zaman gidip geldim. Onu hep şu üç hâlden biri üzere görürdüm: Ya namaz kılar, ya oruçlu olur veya Kur’ân-ı Kerîm okurdu. Abdestsiz olarak hadîs-i şerîf rivâyet ettiğini hiç görmedim. Mâlâyânî konuşmazdı. Haşyetullah sebebiyle yüreği titreyen âbid ve zâhidlerdendi. Yanına vardığımda mutlakâ kendi altındaki minderi alıp bana ikram ederdi…”
Uzun süre din ilimlerinde ve ehl-i beytin imâmetinde önder durumunda olan Ca‘fer es-Sâdık hazretleri hac vazifesi için ve ilim öğrenmek için gelenlere ilim öğretti. Emevî devrinin sonu ve Abbâsî devirlerinin ilk kısmında yaşayan Cafer-i Sadık Hazretleri içinde bulunduğu zor şartlara rağmen çok sabırlı ve hassas davranmıştır. Siyasi faaliyetlerden ziyade din ilimlerinin muhafazası ve dosdoğru aktarılması için hayatını vakfetmiştir.
Onun yaşadığı devirde hadis, tefsir, fıkıh, akaid, cedel, lugat ve tarih gibi alanlarda yoğun bir ilmi faaliyetin ortaya çıktığı görülür. Çeşitli hadiselerin etkisiyle değişik fikir itikatların fırkalaşmaya başladığı bu çağda sahih ehl-i sünnet itikadını muhafaza eden Cafer-i Sâdık hazretleri birçok alime yol göstermiştir.
Gerçek Akıllı
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe Hazretleri, Medîne-i Münevvere’ye gidip iki sene Câfer-i Sâdık Hazretlerinin yanında kalmış, ondan çok şeyler öğrenmiştir. Câfer-i Sâdık Hazretleri Irak’ı teşrîf ettiğinde de görüşüp sohbet etmişlerdir. İmâm Ebû Hanîfe’den nakledilen şu söz, bu görüşmelere işaret etmektedir:
“–Eğer o iki sene olmasaydı, Nûman helâk olmuştu!”
Câfer-i Sâdık Hazretleri, muhtelif görüşmelerinde İmâm-ı Âzam Hazretlerine dînî hükümlerdeki ince hikmetler ve aklın yanılabileceği hassas noktalarla alâkalı mühim esaslar öğretmiştir. Bu sebeple Ebû Hanîfe Hazretleri, Câfer-i Sâdık Hazretlerinden çok nakillerde bulunur. İmâm Ebû Yûsuf ile İmâm Muhammed’in Âsâr isimli kitaplarına bakıldığında, pek çok yerde bu rivâyetlere rastlanır.
Bir gün Câfer-i Sâdık Hazretleri, Ebû Hanife’ye “Akıllı kimdir?” diye sorar. İmâm-ı Âzam Ebû Hanife: “Akıllı, iyi ile kötü şeyi ayırt edene denir” cevabını verir. Cafer-i Sâdık; “Hayvanlar bile iyi ve kötüyü ayırt eder. Akıllı kişi iki hayırdan daha hayırlı olanı, iki şerden de ehven olanı seçendir,” der.
Câfer-i Sâdık Hazretleri, duâsı makbûl bir Hak dostu idi. Ne zaman Allah-u Teâlâ’dan bir şey istese, daha duâsı bitmeden o şey önünde hazır olurdu. Onun buna benzer daha pek çok kerâmetleri zikredilir. Bu yüksek fazîletleri sebebiyle, Câfer-i Sâdık Hazretleri daha hayattayken kendisi hakkında bâzı yanlış inanışlar, aşırı yüceltmeler ve yalanlar uydurulmaya başlandı. O bunlardan çok rahatsız olur, onları hep reddeder ve yalanlardı. Nitekim Abdülcebbâr bin Abbâs Hemedânî, beraberinde bulunanlarla birlikte Medîne-i Münevvere’den yola çıkmak istediklerinde, Câfer-i Sâdık Hazretleri onların yanına geldi ve:
“–İnşâallah siz şehrinizin sâlihlerindensiniz. Benden şehrinizin ahâlisine haber verin ki; kim benim kendisine itaat edilmesi mecbûrî, mâsum (günahsız) bir imam olduğumu iddiâ ederse, ben ondan uzağım! Yine kim benim Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Ömer’i sevmeyip onlardan yüz çevirdiğimi iddiâ ederse, ben ondan uzağım!”
Bazı aşırı Şia akımları Câfer-i Sâdık Hazretlerine tılsım, cifr vb. gizli ilimleri bilmek, Hz. Ali’den daha üstün olmak gibi ve hatta daha da aşırı vasıflar yakıştırmıştır. Buna karşılık Ehl-i sünnet alimleri Cafer-i Sadık hazretlerinin dini ilimlerde müctehid derecesine ulaşmış, maneviyatlı ve güvenilir bir âlim ve Allah dostu olduğunu söylemişlerdir.
Câfer-i Sâdık Hazretleri ibadetler hususunda şöyle buyururdu:
“Namaz, her takvâ sahibi için (Hakk’a) yakınlıktır. Hac, her güçsüzün cihâdıdır. Bedenin zekâtı oruçtur. Amelsiz dâvetçi, yay olmadan ok atmaya çalışan kişi gibidir. Sadaka vermek sûretiyle, rızkın üzerinize bolca inmesini sağlayınız. Zekât vererek mallarınızı koruyunuz. İktisatlı davranan, fakir düşmez. Tedbir, hayatın yarısıdır. İnsanlarla dost olmak, aklın yarısıdır… Anne-babasını üzen, onlara âsî olmuş olur. Musîbet zamanında sabredemeyip feverân eden, sevâbından mahrum kalır… Allah-u Teâlâ sabrı musîbet miktârınca, rızkı da ihtiyaç miktârınca indirir. Kendisine verilen malı idâreli kullananı Allah-u Teâlâ rızıklandırır. Malını saçıp savuranı ise Allah-u Teâlâ mahrum bırakır.”

HİKMETLİ SÖZLERİ
Câfer-i Sâdık Hazretlerine:
“–Bize ne hâl oldu ki duâ ediyoruz, fakat duâmız kabûl edilmiyor?” diye sorulmuştu. Şu cevâbı verdi:
“–Çünkü siz, tanımadığınız bir Zât’a duâ ediyorsunuz!” (Yani siz, kulluk, zikir ve takva ile mârifetullâh’a eremiyorsunuz. Böyle boş bir kalp ile duâ ettiğiniz için de duânız kabûl edilmiyor.)
***
“Hakîkî zikir, Hakk’ın zikri esnâsında mâsivâyı (kulu Allah’tan uzaklaştıran her şeyi) unutmaktır. İşte o vakit, kul için Allah-u Teâlâ her şeye bedel olur.”
***
“Hayır işleri, ancak şu üç şeyle kemâle erer: Karar verildiği an ihmâl edilmeyip hemen îfâ edilmesiyle, yapılan ameli küçük görüp benlikten uzak kalmakla, riyâdan sakınmak için gizli olarak îfâ edilmesiyle!”
***
“Beş çeşit insan ile arkadaş olmaktan sakın:
Yalancı: Çünkü onunla beraber olduğun sürece aldanış içinde bulunursun. O serap gibidir. Sana uzağı yakın, yakını uzak gösterir.
Ahmak: Sana faydalı olmak istediği zaman bile zarar verir, bunun da farkında olmaz.
Cimri: Senin en fazla muhtaç olduğun şeyi senden esirger.
Korkak: Seni başkasına teslim eder ve zor zamanda kaçıp gider.
Fâsık: Seni bir lokmaya satar.”
***
“Allah-u Zülcelâl üç şeyi üç şeyde gizlemiştir:
Rızâsını tâatinde gizlemiştir. Bu sebeple O’nun tâatinden hiçbir şeyi küçük görmeyin; belki rızâsı o şeydedir.
Gazabını günahlarda gizlemiştir. Onun için hiçbir günahı küçük görmeyin; belki gazabı ondadır.
Evliyâsını mü’min kulları arasında gizlemiştir. Bu sebeple mü’minlerden hiç kimseyi hor görmeyin; belki o, Allah-u Teâlâ’nın velî kuludur.”
***
“Bir kişiyi affettiğim için hiçbir zaman pişman olmam! Bu affım sebebiyle pek çok zarara uğrasam da, affetmek bana, verdiğim bir cezâ sebebiyle bin defa pişman olmaktan çok daha güzel gelir.”
***
“Allah-u Teâlâ dünyaya şöyle vahyetti: “Ey dünya! Bana hizmet edene sen de hizmet et! Sana hizmet edeni ise (kendi işlerinde çalıştırıp) yor ve yıprat!”
****
“(Din) kardeşinden senin hakkında hoşuna gitmeyen bir söz ulaştığında üzülme! İşin aslı onun dediği gibiyse, bu üzücü söz, âhirette göreceğin bir cezâya kefâret olur. Yani o cezâ, daha bu dünyada iken sana verilmiş olur. Öyle değilse, hiçbir şey yapmadan, bu söz sebebiyle bir hasene kazanmış olursun.”
***
“Allah Teâlâ’nın «Ey îmân edenler!» hitâbındaki lezzet, kişiden ibadet ve tâatin bütün yorgunluk ve ağırlığını giderir, yok eder (bilâkis ibadetleri mânevî bir ziyâfet hâline getirir).”
***
“Cenab-ı Hakk’ın dünyada da bir cenneti vardır ki o afiyettir. Bir nevi cehennemi vardır, o beladır. Afiyet odur ki kişi kendini Allah’a bıraksın, bela odur ki kişi Allah’ın işini nefsine bıraksın.”
***
“Kişi nefsi ile kendisi için mücadele ederse evliya olur, Rabbi için nefsi ile mücadele ederse Allah’ın zatına kavuşur.”

REKLAM ALANI
REKLAM ALANI
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ